SES Aksaray Şube İş Yeri Temsilcisi Aydın Erol: Bizim de bir dayanma gücümüz var
Pandemi sürecinde yoğun çalışarak tükenme noktasına gelen sağlık emekçileri verilen sözlerin tutulmaması, yaşadıkları ekonomik sorunlar ve haksızlıklar karşısında patlama noktasına geldi.
Fotoğraf: Evrensel
Aydın EROL
SES Aksaray Şube İş Yeri Temsilcisi
Pandeminin, ifade edilmese de ikinci dalgası sağlık sisteminin yeniden sorgulanmasına neden oluyor. İlk dalgayı, Bilim Kurulunun önerileri doğrultusunda önlem alan hükümet ve Sağlık Bakanlığı birçok eleştirilerimiz olmasına rağmen, sunulan kamusal sağlık hizmeti ve büyük bir özveri gösteren sağlık emekçileri sayesinde olumlu diyebileceğimiz şekilde geçirdi. Devam eden süreçte başta Türk Tabipleri Birliği ve sendikamız SES, ülkemizdeki yaşanan pandemi verilerinin doğru ve şeffafa bir şekilde toplumla paylaşılması, hükümetin bulaşın önüne geçilmesi için alması gereken önlemleri hem Sağlık Bakanlığı hem de kamuoyu ile defalarca paylaştı. Hükümetin tek yaptığı, sorunu bireylere indirgeyen maske, mesafe ve hijyen üçlemesinin dışına çıkmayan, çarkların dönmesi, AVM’lerin açılması, bilim kurulu tavsiyelerine de kulaklarını kapamak olmuştur.Şimdi ne oldu? Değişen bir şey yok. Bütün sağlık otoriteleri yaygın bulaşın olmaması ve sağlık sistemimizin çökmemesi için acilen 14 günlük kapanma önerisi karşısında hükümetin açıkladığı tedarik zincirinin bozulmaması yönünde önlemler alırken, bulaşın önüne geçecek hiçbir önlem hükümetin gündemine gelmemiştir.
Peki, hastaneler de ne yaşanıyor? Turkuaz tablonun çok üzerinde hasta, kovid testi pozitif olarak tedavisi düzenlenip bulaşın en fazla yaşandığı toplu taşımayla evlerine karantinaya gönderiliyor. Günlük binlerce müracaatın olduğu hastaneler kapasitelerinin en üst seviyesine gelmiş durumda. Mart ayında başlayan pandemiyle birlikte izinleri iptal edilen sağlık emekçileri, daha izinlerini kullanmadan yeniden izinleri iptal edildi.
Pandemi sürecinde yoğun ve yorgun çalışarak tükenme noktasına gelen sağlık emekçileri verilen sözlerin tutulmaması, yaşadıkları ekonomik sorunlar ve haksızlıklar karşısında patlama noktasına geldi. Tüm kamu kurumlarında esnek çalışma uygulaması yapılmasına karşın, sağlık emekçileri kronik hastalığı olanlar dahil büyük bir özveriyle mesaisini aksatmadan çalışmasına devam etti, ediyor. Buna rağmen emeğinin karşılığını alamamasını kabul edemiyor. Televizyonlarda, sosyal medyada övgüler dizilen biz sağlık emekçileri bu süreçte alkış dışında hiçbir şey göremedik. Sağlık Bakanı ‘Üç ay tavandan ek ödeme yapacağız’ diyor ama sahada biz bu ödemeleri göremiyoruz. Aksine vergi kesintileri, nöbet ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle ücret kaybı yaşıyoruz. Temel taleplerimizin hiçbiri yerine getirilmedi. Kovid testi pozitif olan sağlık çalışanlarının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi, 3600 ek göstergelerin verilmesi, adaletli bir vergilendirme sistemine geçilmesi, performans sisteminden vazgeçilerek güvencesiz ücretlerin tek kalemde maaşımıza eklenmesi, personel açığının KHK ile işlerine son verilen ve atanmayı bekleyen sağlık emekçilerini kadrolu güvenceli işe alarak giderilmesi taleplerimize, hükümet ve Sağlık Bakanlığı kulaklarını kapattı.
160 sağlık emekçisi arkadaşımız hayatlarını kaybetti, on binlerce arkadaşımız hasta oldu, tedavileri bitti işlerinin başlarına döndü. Dokuz aydır devam eden olumsuzluklar biz sağlık emekçilerinin motivasyonlarının düşmesine, yorgunluğa, tükenmişliğine sebep oldu. Gittikçe artan bulaş nedeniyle hastalanıp sahadan çekilen arkadaşlarımızın boşluğunu daha yoğun daha çok çalışarak kapatmaya çalışıyoruz. Ama bizim de bir dayanma gücümüz var. Yoğun bakımda kovidli bir hastaya nitelikli sağlık hizmeti vermesi gereken bir hemşire, yeni açılan yoğun bakım yatakları nedeniyle üç dört kovidli hastaya bakmak durumunda kalmakta. Bir taraftan da döner sermaye gelirleri düşmesin diye hastane kapasitelerini zorlayan yöneticilerin baskılarına maruz kalmaktayız.
Pandeminin bir de görünmeyen emeği, sağlık işçileri var. Onlar hastabakıcı, veri giriş elemanı, temizlik personeli, özel güvenlik, yemekhane çalışanları, görüntüleme ve laboratuvar hizmeti satın almada yani taşeron firmalarda çalışan laborant ve röntgen teknisyenleri. Süreçten en fazla olumsuz etkilenen gelir kaybına uğrayan meslek grupları. Sağlık işinin bir ekip işi olduğu düşünüldüğünde sağlık işçisi arkadaşlarımıza memur-işçi, kadrolu-taşeron ayrımı yapmadan tüm sağlık çalışanlarına ek ödeme verilmesi hem bir vefa borcudur hem de Anayasa’nın gereğidir.
Ülkemiz kamu sağlık kuruluşları bu kadar yükü daha fazla taşıyamaz. İş işten geçmeden hükümetin, sağlık meslek örgütleriyle birlikte alınması gereken önlemleri planlayıp hayata bir an önce geçirmesi gerekir. Aksi takdirde çok ağır travmatik sonuçlar yaşanabilir.