Prof. Dr. Menderes Çınar: Erdoğan, Albayrak'a kayyum atadı
"İstifa meselesinde, 'muhalefete adam yedirme' adımını görmüyorum. Esas mesele Albayrak’ın parti içinde de tepki çekmesi, partiye de bir maliyet üretmesi ve okların Erdoğan’a yönelmesi."
Fotoğraf: Menderes Çınar'ın kişisel arşivi | Kolaj: Evrensel
Serpil İLGÜN
Ekonomi ve Hazineden Sorumlu Berat Albayrak'ın istifası çeşitli iddialar ve spekülasyonlarla birlikte tartışılmaya devam ediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığına bir bürokratı, Lütfü Elvan’ı atayan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, istifayı “görevden af” olarak tanımlayarak, ekonomide, demokraside ve hukukta da “reform” başlattıklarını söyledi. Reformun sermaye çevreleri için yapılacağı saklanmazken, büyüyen yoksulluk, işsizlik ve korona sarmalındaki halk kitlelerine de acı reçete “müjdesi” verildi.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” dediği saatlerde, belediye başkanlarına soruşturmalar, iktidarı eleştiren vatandaşa tutuklamalar, kadın katliamları, polisin gözler önünde işlediği kimi cinayetlerine beraat, kimilerine de takipsizlik kararları devam etti. Mafya liderinin tehdit ve hakaretlerine ise ses çıkarılmadı.
Cumartesi söyleşisinde bu hafta, Albayrak istifasının arka planını ve reform iddialarını Siyaset Bilimci Prof. Dr. Menderes Çınar’la konuştuk. Albayrak istifayla meydan mı okudu, Erdoğan paradigma mı değiştiriyor, reformdan ne anlamalıyız? Menderes Çınar yanıtladı.
Ekonomideki yıkıcı tabloya rağmen ve gerek Berat Albayrak’ın, gerek Erdoğan’ın “Uçuyoruz, şahlanıyoruz, herkes bizi kıskanıyor” söylemleri sürerken, Albayrak’ın sosyal medya üzerinden istifa etmesine sizin yorumunuzu alarak başlayalım. Albayrak istifa etti mi, ettirildi mi?
İlk önce bu “Uçuyoruz”, “Şahlandık” falan meseleleri AKP’nin iletişim stratejilerinden biri. Hatırlarsanız koronavirüs ilk çıktığında da “Ülkemiz için çok büyük fırsatlar doğacak” falan diye bazı ifadeleri olmuştu. Kitleleri iyimser tutmak, moral bozmamak açısından böyle bir şeyi var hükümetin. Tabii ki gerçeklikle alakası yok, biraz post yapısalcı, yani gerçeklik söylemle kuruluyor. Tabii güçlü bir medya kapasitesi de var. Yani olayların teşhisinde, sorumluluğun saptanmasında ya da çarpıtılmasında bu tür metotları çok kullanıyorlar. O nedenle son zamanların en popüler laflarından biri algı yönetimi. Yani “Uçuyoruz” veya “Yolumuzu kesmeye çalışıyorlar” vs. tamamen onunla alakalı.
İstifaya gelince, Berat Albayrak’ın istifası önemli. Aslında her şeyin yolunda olduğunu, daha iyi olacağını filan söylerken gerçekliği biraz görüyorlardı. Her şey kapalı kapılar ardında olduğu için ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama olayların gelişiminden benim yazabileceğim hikaye şu; Berat Albayrak önemli birisiydi, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için bir sürü maliyet üretmesine rağmen görevde kaldı, ama en sonunda geldiğimiz yerde benim anladığım kadarıyla Erdoğan Berat Albayarak’a kayyum atadı. Biliyorsunuz yeni sistemle birlikte tek yetkili kılmıştı. Hazine ve Maliye Bakanlıklarını birleştirerek ve üstelik Varlık Fonu’nda da ikinci kişi yaparak, fiili olarak ekonomiyi ona teslim etmişti. Bu sürecin sonuna geldiğimiz anlaşıldı. İstifa metninden anlaşılacağı gibi Merkez Bankasına (MB) atama gibi adımların Berat Albayrak’ı biraz kırdığı anlaşılıyor. Aslında biraz arka plana gittiğimizde Berat Albayarak da yıprandığını biliyordu ve parti içinde de eleştiriliyordu, o yüzden bazı hamleleri vardı.
Nasıl hamleler?
Kamuoyuna iyilikleri, güzellikleri göstermek, olumsuz tablonun olumlu taraflarını bulmanın dışında, iki tane şey yaptığı Berat Albayrak. Bir tanesi Karadeniz’de doğal gaz bulunduğunda onun eseri gibi yansıtıldı, biraz aldığı hasarı telafi etme ve bu sırada Cumhurbaşkanının gözüne tekrar girme. İkincisi de, örneğin TRT’ye verdiği “Babamın oğlu, Erdoğan’ın damadıyım” röportajında kendisinin Erdoğan’la ilişkisinin diğerleri gibi olmadığını söylüyor. Ölümüne kadar dava! Yani “Şimdi methiyeler dizenler yarın kaçar gider, ama ben her zaman yanındayım” gibi şeyler söylüyordu. O da şöyle bir anlama geliyordu; bir, ekonomiyi yönetmeme durumunu, ikincisi de yerinin sağlamlığı, o akrabalık ilişkisini davanın taşıyıcısı olduğunu ima ediyor. Ama bütün bunların hepsi, “Dolarla mı maaş alıyorsunuz” gibi kayıtsızlığı kapatmaya yetmedi. Dava söylemi, “Yerleşik ekonomik pradigmayla mücadele ediyoruz” gibi söylemler aslında ortada bir mücadelenin değil, bir kayıtsızlık olduğunu, onu kapatmak için söylenen söylemler gibi göründü ve gerçeklik kendini empoze etti. Buraya bir el atılması lazım, çünkü her ekonomik plan açıklandığı anda çöküyor mesela, hiçbir güvenilirliği yok. Ama bu Erdoğan’a yazacak çünkü sistem öyle. Şunu unutmayalım, biz yürütmeyi seçiyoruz, yürütme bir kişi. O yürütme sekreterlerini seçiyor. Yani bakanlar fiili olarak sekreter pozisyonunda. Dolayısıyla bence böyle bir müdahale yaptı, buna en azından kısmı kayyum atama diyebiliriz. Albayrak dava falan meselelerini dikkate aldığımızda kırıldı biraz ve istifa etti ve edebileceği tek mecradan etti.
İSTİFA, ‘MUHALEFETE ADAM YEDİRME’ DEĞİL, PARTİ İÇİNE MESAJ
Erdoğan’ı kolay kolay “kelle” vermeyen bir siyasetçi olarak biliyoruz. Ayrıca Berat Albayrak, tüm kilit noktalara aile ve yakın çevrenin konumlandırılması üzerine kurulan sistemin de önemli bir aktörüydü nitekim veliaht olarak gösteriliyordu. Durum böyleyken Albayrak’ı oyundan çıkarmak bir feda etme mi, yoksa Albayrak’ın meydan okuması mı?
Bir kere tam olarak feda etmek istememiş. “Sen yine pozisyonunu koru ama fazla da yönetme!” Erdoğan’la ilgili söylediğiniz şey doğru ama tersinden düşündüğünüzde aslında muhalefetin isteği ile değil, ucu kendi geleceğine dokunduğu için bu tercihi yapıyor. Diğer yandan Berat Albayrak’ın bir paratoner işlevi de vardı, hükümeti eleştireceğinize Berat Albayrak’ı eleştiriyordunuz, bütün muhalefetin odak noktası oydu. Bir tür kalkan işlevi görüyordu ve o unsuru da kaybetmiş oluyor aslında öyle baktığınızda. Yaptığı ittifaklardan, aldığı U dönüşlerinden Erdoğan’ın pragmatist bir siyasetçi olduğunu herkes söylüyor, hatta belki fırsatçı demek de yerinde olabilir, ama bu istifa meselesinde ben tam olarak “Muhalefete adam yedirme” adımını görmüyorum. Esas olarak mesele Berat Albayrak’ın parti içinde de tepki çekmesi, partiye de bir maliyet üretmesi ve okların ona yönelmesi. Bu bir faktör olabilir.
O zaman korumaya almak gibi mi düşünelim?
Yok öyle düşünmüyorum ama askıya alıyor. Veya başarılı olmasını sağlayacak bir şey yapmasını sağlıyor. Ama bunu söylerken Berat Albayrak’ın varlığı özellikle yeni kurulan partilerin işini çok kolaylaştırıyordu, örneğin Deva ve Gelecek için çok verimli bir hedefti. O hedefleri elinden almış oluyor muhalefetin. Ama “Bu kişi çok eleştirildi ve yıprandı”dan ziyade, doğru bulmadı bu hedefe konmayı.
Peki, 27 saatlik suskunluğu, hiçbir açıklama yapılmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Herhangi bir bakanı görevden almıyorsunuz veya istifa etmiyor. Akrabalık ilişkisi dışında tabii ki para işlerine bakıyordu ama onun dışında bana göre AKP içinde Erdoğanlaşma sürecinin en önemli taşıyıcısı ve ondan en fazla faydalanan kanadı düşünelim. Kamusal tartışmaya kimler hakim, hangi mecralarda tartışıyoruz, düşünce kuruluşları, gazeteler, gazetelerde köşe başlarını tutanlar vs… Bu kanat o kanat aslında. Sosyal medya kanadı da var, Pelikan falan. Dolayısıyla Erdoğan biraz da bu kanat sayesinde, bu kanada verilen imkanlar ve bu kanadın o imkanları Erdoğan için kullanması sayesinde aslında biraz partisinden bağımsızlaştı veya partisini lider partisine çevirdi.
Yani bu istifanın bana göre anlamlarından biri Erdoğan’ın biraz daha parti örgütüne dönmesi olabilir. Çünkü sadece medya, kamusal tartışmayla falan olmuyor bu iş. Ha, niye bu kadar saat beklediler? Buralarda bir sürü ilişki var ve buralarda ne oluyor bilmiyorum. Belki de Erdoğan çok kızdığı için. Bana göre istifa aynı zamanda bir meydan okuma. Çünkü belirttiğim gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde istifa mekanizması yok. Görevden alır veya göreve getirir. O yüzden zaten “Görevden af ediyoruz” diye had bildirildi. Belki de gerçekten kızdığı için veya geri çeksin diye bir şey yaptı.
Büyüyen iktisadi kriz, işsizlik, yoksulluk, TL’nin değer kaybetmesi Berat Albayrak direksiyonda olduğu için yaşandı gibi bir algı da pompalanıyor. Böyle midir, yoksa böyle yönetilmesi tercih edildiği için mi bu sonuçla karşı karşıyayız?
Berat Albayrak’ı aşan bir durum var burada. Daha büyük bir şey var. Erdoğan’ın liderlik ettiği hükümetler ekonomiyi bir siyasi enstrüman olarak gördüler. Ve hep kısa vadeli düşündüler. Üstelik paradigmaları da bizim bildiğimiz ekonomi bilimine uymuyordu. İşte faiz nedendir, enflasyon sonuçtur falan… bunun İslam’da bir geçerliliği vardır belki, ama bilimsel değildir. Ekonomiye bir enstrüman olarak bakması tercihlerine de yansıyor. Mesela Türkiye’de sanayi üretimi geriliyor, eş dost akraba kapitalizmi yoğunlaşıyor. Eskiden de kayırmacılık vardı ama geniş bir tabana yayılıyordu ve iyi kötü kurumsal yapılar içinde hareket edilerek yapılıyordu. Şimdi bunların hepsi Berat Albayrak’ın sorumluluğu değil ki. Albayrak belki çok kırıldı, çünkü kayınpederinin söylediklerini yapıyordu, onun çizdiği paradigma çerçevesi içinde hareket ediyordu ama bu yeni sistemde şöyle bir şey var, her bakan cumhurbaşkanına karşı sorumlu ve cumhurbaşkanının siyasi geleceğine katkıda bulunacak sonuçlar üretmesi gerekiyor. Satışı olacak bir şey yapması gerekiyor, milli uçak olur, milli araba olur, milli inek olur…. Günlük hayata dokunan bir şey olması gerekiyor. Burada hiç öyle bir şey olmadı. Doğal gaz falan kurtarmıyor yani. AKP’nin kurduğu post yapısalcı paradigma, yani algı yönetimi meselesi çöküyor. Salgınla beraber hayat, gerçekliğini empoze ediyor.
BAHÇELİ’NİN CUMHUR İTTİFAKINDAN AYRILACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM
Bu istifada hangi güç merkezlerinin daha etkili olduğu konusunda da çeşitli iddialar var. Ve bunlar AKP’nin sizin deyiminizle kelepçelendiği ittifakların rolünden, kabine revizyonuna, Devlet Bahçeli etkisine kadar çeşitleniyor. Nitekim, MHP’nin askıda ekmek uygulamasının Berat Albayrak’ı ve Erdoğan’ı yıpratmak için yapıldığı söylenmekte. Bunlara, Cumhur İttifakının yakında dağılacağı iddialarını da ekleyelim…
Bilmiyorum, olayları tam akılla, bilimle, rasyonel olarak açıklayamadığımızda hurafelere başvuruyoruz ya, bunlar da biraz onun gibi geliyor bana. Albayrak’ın yıpranması için askıda ekmeğe gerek yok ki. Albayrak “Dolar beni ilgilendirmiyor, dolarla mı maaş alıyorsunuz” diyerek kendi kendini zaten yıpratıyor. Bahçeli, Berat Albayrak’a sahip çıktığı zaman da ittifakı sürdürebilmek için sahip çıkmıştı, daha doğrusu sürdürebilmenin bir şartı olduğunu bilerek sahip çıkmıştı. Yani Bahçeli’nin kolay kolay Cumhur İttifakından ayrılacağını düşünmüyorum. Erdoğan’ın da öyle büyük bir revizyon kapasitesi yok, kabine revizyonu kapasitesi de yok, en azından biraz zaman geçene kadar. O yüzden seçim yasalarını değiştirmekle veya karşı ittifakı torpillemekle uğraşıyorlar.
KAVALA’YI, ALTAN’I, HATTA DEMİRTAŞ’I BIRAKMAK ‘REFORM’ DEĞİLDİR
Erdoğan çevresine yakınlığıyla bildiğimiz Habertürk Yazarı Nagihan Alçı, Albayrak istifasının ardından, Erdoğan’ın reform açıklamalarına ilişkin dikkat çekici bir yazı yazdı: “Benim tek endişem var, İslami kesimin içinde benim boyutlarını anlamakta zorlandığım seviyede bir iç savaş var. Kim kimi tasfiye edecek kaygısı ve korkusuyla kimse sağlıklı düşünemez hale gelmiş. Herkes her an saf değiştiriyor. Herkes konumunu ve makamını korumak için her an boyut değiştiriyor… Tüm bunları aşabilecek tek kişi yine Recep Tayyip Erdoğan.” Ne dersiniz, Albayrak’ın gidişi AKP içindeki klik çatışmalarını, mücadeleleri boyutlandırdı mı?
O mücadele Albayrak varken de vardı, Albayrak gidince ortaya çıkmış bir şey değil. Albayrak varken de Abdüllahamit Gül’le Albayrak atıştı mesela. Veya Süleyman Soylu’yla. Bunlar parti kurumsal yapısının çökmesiyle alakalı. Her partide fraksiyon falan olur ama oturursunuz konuşursunuz, belli bir politika hedefiniz olur, burada neredeyse birbirinin altını oyuyorlar.
Diğer yandan reform iddiasının parti içindeki tartışma, çatışma falan nedeniyle tavsayacağı “endişesi”, aslında Erdoğan’a bir reform yapma kapasitesi atfediyor. Veya niyeti atfediyor. Bu doğru bir değerlendirme değil. Reform yapma kapasitesi kendisini, kendi mirasını veya siyasi paradigmasını gözden geçirmesiyle alakalı. Böyle bir şeyin işaretini görmediğimiz sürece hiçbir zaman reform yapma kapasitesi olmaz. Kavala’yı bırakma, Ahmet Altan’ı bırakma hatta Demirtaş’ı bırakma reform değil. Gerçek anlamda reform yapabilmek için bir kere bu ülkenin yarısının yabancı, duruma göre iç düşman olduğu düşüncesinden vazgeçmek gerekiyor. Bu laik diye, öteki yeteri kadar Müslüman değil diye, diğeri CHP’ye oy veriyor diye, bu anlayışla reform yapamazsınız. Reform diye yapacağınız sadece konjonktürel nedenlerle iktidarınızı yeniden üretmek için alacağınız palyatif tedbirler olur. Dolayısıyla esas bakmamız gereken başka bir nokta var, o da bizzat paradigması ile alakalı. İçerideki gruplarla alakalı değil. O paradigmada da temelden bir problem var.
ANA PARAMETRELERİ MHP BELİRLİYOR
Reform iddiasının esasını sermaye ve finans çevrelerine “Buyrun gelin sizin için istediğiniz koşulları sağlayacağız” çağrısının oluşturduğu malum. Bunun ne kadar işe yarayacağını düşünüyorsunuz?
Birincisi, belirttiğim gibi ciddi bir reform falan bekliyor değilim. AB ile yakınlaşma falan şeylerinin de şu anda çok olası olduğunu düşünmüyorum. Üstelik o tür alanlarda hangi adımı atabileceğini MHP belirliyor olacak, onu unutmayalım. Bu hükümetin ana parametrelerini MHP belirliyor. Çünkü vazgeçilmez ittifak.
Sermaye gelir ama parasıyla gelir. Daha demokratik bir ülkede, 1 kazanmaya razıysa, buraya geldiğinde 5 kazanmak ister. Eğer medeni demokratik bir ülke olursanız zaten imajınız düzelir ama olmazsanız milyonlarca lirayı lobi şirketlerine verirsiniz, yok reklam filmi çektirirsiniz, ondan da hiçbir şey olmaz. Genel olarak da sınıfsal meseleye baktığımız zaman AKP hükümeti zaten oraya hiç bakmadı diyebiliriz. Belki AKP’nin erken döneminde gelir dağılımında bir miktar düzelme oldu ama yoksullara yönelik politikası sorunun yapısal bir çözümünü hedeflemiyor. Pansuman yapmak istiyor, üstelik o pansumanı da belli şartlara bağlıyor. Mesela sosyal hak değil, yardım diyor. Bu tür şeyleri de derneklere, vakıflara ihale etmesi aslında orada bayağı bir politika döndüğü anlamına geliyor.
İKTİDAR, ALTERNATİFİ OLUNCA GİDER
Millet İttifakı seçim talebinde ısrar ediyor. Birkaç ay önce Ruşen Çakır’la yaptığınız söyleşide erken seçim için şartların oluşmadığını söylemiştiniz. Hâlâ aynı kanaatte misiniz?
Aynı kanaatteyim.
Bir yıl sonra seçim olacağını düşünelim. Halka içirilecek olan acı reçete kendi tabanı da eriyen AKP/Erdoğan için bir risk değil mi?
Erdoğan, geniş halk kitleleriyle olan iletişiminde kendisine çok güveniyor, öyle bir boyutu var. “İstanbul’a ihanet ettik” dedi, İstanbul’dan yüzde 50 oy aldı, Fiskobirliği özelleştirdi Ordu’dan ezici bir üstünlükle çıktı. Yani orada biraz başka faktörlere de bakmak gerekir. Geçerli, inandırıcı, vadettiklerini yerine getirebilecek bir alternatif olması gibi faktörleri de dikkate almak gerekiyor. Dolayısıyla bu acı reçeteyi yapıp öyle seçime gidebilir.
Bu arada daha seçimi ne şartlarda yapacağımızı bilmiyoruz. 2015’ten itibaren AKP’nin seçim başarıları AKP’nin yönetim performansına dayanmadı. Onu unutmamamız gerekiyor. Acı reçeteyi verir kimse de memnun olmaz, herkes de şikayet eder ama yine oyunun kurallarını değiştirerek alabilir. Zaten seçimlerin meşruiyeti tartışmalı o ayrı bir konu. Ne olacağını öngörebilmemiz çok zor. Bence seçim şartlarını ve kurallarını muhalefet aleyhine ağırlaştıracaklar. Şu anda bütün çalıştıkları mesele bu gibi geliyor. Şunu da unutmayalım, Erdoğan 2012’den beri bir performans üreterek iktidar olmuyor. Yani tabii göz boyuyor, çılgın proje falan diye ama onların da miadı doldu çünkü çılgın projelerin çılgın maliyet olduğu anlaşıldı. Dolayısıyla Erdoğan’ın da kredibilitesinin yıprandığını düşünüyorum. Anketlerdeki kararsızlar kümesinin artması da bununla alakalı.
Ancak her şeye rağmen tekrar söylüyorum hem takipçisi itibariyle hem de sahip olduğu imkanlar sebebiyle Erdoğan çok büyük aktör. Muhalefetin örgütlenmeye çok dikkat etmesi gerekiyor. Yani yatay olarak da örgütlenmesi, toplumla bağ kurması gerekiyor. Bir platformla ortaya çıkması gerekiyor, kişi karşıtlığı üzerinden değil platforma ve tabii iktidarın milliyetçi içe kapanmacı paradigmasına teslim olmaması gerekiyor. Örneğin Fransız mallarına boykot denince “tabii yapalım” değil de, “bu ne saçma iş” diyebilmesi gerekiyor. Negatif değil, pozitif oy almak, yani neyin karşısında olduğunuzla değil, neyi önerdiğinizle oy almak.
İKTİDAR ALTERNATİFİ OLUNCA GİDER
Millet İttifakı’nın eleştirilen “AKP kendi eliyle kendini yıpratacak ve iktidardan düşecek” kolaycılığı için sizin yorumunuz ne?
Onu bence AKP muhalefetin kafasına vura vura öğretti. “Onu yaptı gidici bunlar, bunu yaptı gidici bunlar….” İktidar öyle gitmez, iktidar alternatifi olunca gider. Baykal da aynı şeyi yapıyordu, “orduyla sürtüşsün, yıpransın, sıra bana gelir” diye düşünüyordu. Ama böyle bir şey yok. Türkiye’de artık böyle bir düzen yok. Türkiye’de eskisi gibi rahat bir kamusal tartışma alanı olsa bu biraz daha geçerli olur. Tartışırken de dış güçler, onun manipülasyonu, bunun manipülasyonu diyorsak zaten ortada başka bir tez var ve o tez sorumluluğu hükümetten alıyor. AKP’nin en önemli başarası, sorumsuz hükümet dönemini başlatmış olması. Olumsuzluklardan sorumsuz ama olumluluklardan sorumlu. Bu da eskidir, yeni değil. Dolayısıyla ekonomi kötü, bunlar gidici falan…. Biraz daha kötüye gider, biraz daha kötüye , yine iktidar olur, öyle söyleyeyim. O kolaycılığa düşmemek lazım.
Otoriter rejimleri yıkan esas şey bu rejimlerin kendi iç yapısıdır. Mesela partinin bütünlüğünü tutuyorsa, etrafında topladığı iktidar seçkinlerinin ağırlığını koruyorsa istediği kadar başarısız olsun yine iktidarını devam ettirebilir.
ABD SEÇİMİYLE İLİŞKİ KURMAK İÇİN ZAMANLAMA UYMUYOR
Albayrak istifasında, ABD’nin yeni başkanı Biden etkisi de bir faktör olarak öne sürülüyor. Raflarda bekleyen Halk bankası, Zarrap gibi dosyalara karşı bir tür ön alma hamlesi olarak okunuyor, katılır mısınız?
Biden’in seçilmesiyle çok ilişki kuranlardan değilim. Bir de istifayı kendisi yapıyor, görevden alma yok. Bence zamanlama için de erken olduğu için bunun bir faktör olmaması gerekiyor. Mesela Biden’in seçilmesi damat diplomasisi denilen şeyi anlamsızlaştırıyor. O açıdan baktığımız zaman Berat Albayrak’ın önemi biraz daha azalıyor diye düşünebilirsiniz. Bazen olaylara fazla rasyonellik atfediyoruz, hiç öyle olmayabilir.