21 Kasım 2020 22:41

Kocaeli Farplas’tan bir işçi: Kim çocuk, kim değil!

Kocaeli Farplas’tan bir işçi, Evrensel Pazar'a yazdı: Mesai saatleri 12 saat olup yeri geliyor 16 saat buluyordu. Bu yoğun çalışma sonrası eriyen bedenimiz ve zamanımızı da çok ucuza kiralıyorduk.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Farplas’tan bir işçi
Kocaeli

Her sabah olduğu gibi bugün de yorgun, umutsuz ve geleceğe endişeyle bakan gözlerle güne merhaba dedim. Şimdi kalkıyorum ya da açlıktan ve yoğun çalışma temposu sonrasından geriye kalan vücudumu ayakta tutmaya çalışıyorum da diyebilirim. Titreyen vücudumu ısıtabilmek için elbiselerimi gardırobumdan çıkardım ve hızlıca giymeye başladım. Bana ait büyük ve görkemli dolabımın boy aynasında kendime baktım. Artist değildim belki ama onlara taş çıkartabilecek bir güzelliğe sahiptim. Kendime göz kırptım, aynaya bakarak lavaboya ilerledim. Ellerimi, yüzümü sıcak suyla ve keçi sütü sıvı sabunumla güzelce yıkadıktan sonra yüzümü kurulayıp, saçlarımı tarayıp, şekil verdim. Biraz hızlı olmalıydım saat bayağı geçmiş. Geceden kalmayım, çok uyumuşum. Belimde ve ayaklarımda müthiş bir ağrı hissediyorum, bir daha bu kadar eğlenmeyeceğim diye ayna karşısında kendime söz verdim. Midemin uğultusu fon müziği gibi adeta. Mutfağa geçip bir kuş sütü eksik olan soframda tıka basa karnımı doyurdum. Şimdi biraz arkadaşlarımla zaman geçirmeliyim düşüncesiyle direkt kendimi dışarıya attım.

Benimle aynı düşüncede olan İlhan, durakta üşüyen ellerini nefesiyle ısıtmaya çalışıyor ve horon oynuyordu. Karadeniz çocuğu İlhan; horon bilir, halay oynamazdı. “Günaydın İlhan nasılsın?​” dedim. Kaldırdı kaşlarını, sabah sabah bu neşeli ses kesin Tolga olmalı diyerek geçirdi içinden. Ve haklıydı, gelen Diyarbakırlı Tolga idi. Pek sevmezdi memleketinden dolayı arada Kürtçe kelimeler kullanırdı ama olsun mesai arkadaşıydı ve çok yardımı dokunmuştu, dilin ne önemi vardı. İkisi de aynı kaderi paylaşıyorlardı. Gurbetten gelmiş ve yalnız yaşıyorlardı, bu sanayi şehrinde. İlhan “Ulan Tolga haçen sen sabah sabah işe giderken bu enerjiyi ve güler yüzü nereden alıyorsun söyle de ben de alayım” dedi. Karadeniz’in asi çocuğu İlhan’a anlattım, “Her sabah nasıl kalkıp, olmayan gardırobumun hayalini kurup, elbise seçip, sonra olmayan aynada kendime bakıp, konuşup, daha 22 yaşında dökülen saçlarımı nasıl taradığımı, boş buzdolabını ve arkadaşlarla gezmeye deyip, sabahın köründe kendimi durağa nasıl attığımı...”

Bir kahkahadır aldı bizim Laz uşağını, nasıl gülüyor bana, “Alemsin” dedi. İkimiz de 3 bin kişilik, adı Farplas olan bir şirkette çalışıyorduk. Mesai saatleri 12 saat olup, yeri geliyor 16 saat buluyordu. Bu yoğun çalışma sonrası eriyen bedenimiz ve zamanımızı da çok ucuza kiralıyorduk. Bize buna iten mevcut hükümetin yasaları ve yönetim şekliydi. Büyük bir şirket ama nedense hep kendine büyük. Çalışan kesime herhangi bir büyüklüğünü görmedim. Uzun süredir buradayım, şirketin ilerlemesinde kanayan tırnaklarım ve nasırlı ellerimin hakkı var. Bazen düşünüyorum, şirket sahibi tek kişi olmasına rağmen, 3 bin kişiyi her zaman nasıl da yeniyor. Söz konusu olan kelime, pembe yalanlarla nasıl da kandırıyor. Mevcut hükümetin son zamanlarda şahlanan ekonomisine ayak uydurmak çok zor biz işçiler için. Hafta içi yeri gelip mesaili çalışıp, bir ayda 4 pazara kalıyoruz ama yine de getiremiyoruz ay sonunu. Giden sağlığımız oluyor, orada da büyüyen bir şirket. İlhan, Tolga’ya son zamanlarda şirketteki olayları anlatmaya başladı. Laz uşağı “Haçen Tolga ha bu yönetim yok mu, var olan haklarımız şirket tarafından bir lütuf gibi sunuluyor bize, adını da size bir müjdeli haberimiz var başlığı altında söylüyorlar. Lütufları ise yıllardır kendi kasalarında tutup ancak son zamanlarda çıkan seslerden dolayı bizlere verilen banka promosyonu, yani hakkımız olan. Ayrıca bir lütuf falan yoktur, hiçbir zaman ortada. Bizler her zaman hakkımız olanı istiyoruz, fazlasını değil” deyip öfkesini kustu. Laz uşağının gururu incinmişti, sadaka verir gibi mesajla bildirmişlerdi promosyonları.

“Tolga bak geçen ne oldu, bizim yönetim sorumlumuz ekip liderlerine yapmak istediklerini kulaklarına fısıldıyor, onlar da üretimde bizlere uyguluyor” dedi İlhan. “Peki nasıl anladın” diye sordu Tolga ve anlatmaya başladı “Geçen yine yoğun bir sipariş için çalışıyoruz, ekip liderleri bizlere bağırıyor, isimlerimiz yerine ‘çocuk’ diyorlar. Mesela bana ekip lideri Tolga demez, ‘Çocuk şu makinaya geç’ der.  Yanlış bir şey yapınca ‘Defol git’ der, kapı gösterilir.” İlhan “Peki müdürünüze söylediniz mi” dedi, Tolga güldü. “Zaten müdürden alıyorlar bu cesareti.” “Peki nasıl olacak, bu firmada bize verilen değeri görüyoruz kardeşim” dedi İlhan. Tolga “İşçinin işçiden başka dostu yok, hele biz parmaklarımızı birleştirip, yumruk olalım, bakalım kim çocuk, kim değil” dedi ve gelen servise binip, yoğun çalışan gri fabrikaya doğru gittiler...

ÖNCEKİ HABER

DTK’ye yönelik soruşturmada gözaltına alınan 51 kişinin ifadesi hala alınmadı

SONRAKİ HABER

Kamuda koronavirüs skandalı: Testi pozitif çıkanlar çalıştırılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa