Belediye işçilerinin mücadelesi ve işçi sınıfının zayıf karnı işçi aristokrasisi
Fırat Karabudak, belediyelerdeki kadrolu işçilerle, şirketlere geçirilen işçiler arasındaki farkları ve bunun nedenlerini yazdı.
Fotoğraf: Evrensel
Fırat KARABUDAK
Belediyelerde bu ay gerçekleşen kadrolu işçilerin Toplu İş Sözleşme (TİS) süreçleri karşıt sınıflar mücadelesinin güncel somut taktik mücadele süreçleri olarak gelişti.
Bu mücadelenin karmaşık hale gelerek yığınla taktik mücadele üzerinden gelişmesin nedeni kadrolu işçilerin, işçi sınıfının bir parçası olmasına rağmen günümüzde aristokrat bir tabaka olarak mevcut varlıklarıydı. Kadrolu işçilerin TİS sürecinde sona doğru gelinirken belediye şirket işçilerinin TİS süreci ise yeni başlamaktaydı. Dolayısıyla belediyelerin toplam işçilerinin yüzde 95’ini oluşturan belediye şirket işçileri ile belediye bürokrasisi esas karşıtlığı oluşturmaktadır. Bu iki uzlaşmaz karşıtlık arasında orta yerde duran kadrolu işçilerin tutumu bu mücadelede başarılı çıkmak isteyen karşıt tarafların mücadelesi tarafından belirlenmekteydi. Bu durumu eldeki sınırlı veriler ışığında Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube ile Kadıköy, Ataşehir ve Kartal belediyelerinde çalışan kadrolu işçilerin TİS süreci üzerinden incelemeye çalışacağız.
Bu üç belediyede de kadrolu işçi sayısı yaklaşık olarak her birinde ortalama 2000 şirket işçisine karşılık 100 civarında kadrolu işçi düzeyindedir. Kadrolu işçiler geçmiş tüm sendikal kazanımlar üzerinden şirket işçilerine oranla ve ortalama işçi ücretlerine oranla daha iyi bir ücret düzeyine sahiptirler. Mesai ve diğer sosyal haklarla birlikte bu durumlarını daha da yukarıya çekmektedirler. Kadıköy, Ataşehir ve Kartal’da kadrolu işçilerin durumu görece farklılık taşısa da bu işçiler, günümüzün ortalama işçi ücretleri üzerindeki ücretleriyle belediye işçileri içerisinde aristokrat bir katman olmalarına yol açmaktadır.
MUHAREBE ALANI: ŞUBE SEÇİMLERİ
Bu işçi aristokrasisinin konumu ülkenin içinde bulunduğu durgunluk ve kriz süreçleriyle birlikte erime özellikleri de göstermesine rağmen onları henüz bir katman olmaktan çıkarmış değildir. Ama yine de ücretlerin genel gerilemesi bu kadrolu işçiler içerisinde de farklı eğilimlerin gelişmesine yol açmaktadır. Bu işçi aristokrasisinin genel eğilimi belediye bürokrasisi ile uzlaşma olduğu görülmektedir. Belediye bürokrasisi ise bu kesimi kendi taktik platformunun aracı olarak görmektedir.
Bundan dolayıdır ki; iki karşıt sınıf arasındaki mücadelenin ilk ve en önemli muharebe alanı sendika şube seçimleri oldu. Belediye yönetimleri ortak bir tutum ve kararla şube başkanlığını kadrolu işçiler üzerinden örgütlemek için yoğun bir çaba harcadı. Bu çabalarına rağmen Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube tarihinde ilk olarak taşeron şirket işçileri tarafından oluşturuldu. Ağırlığını dış temizlik, park-bahçe, fen işleri ve şoförler gibi hem teknik işbölümü açısından hem de aldığı ücretler nedeniyle sınıfın ana kitlesinin üzerinde yükseldi yeni şube yönetimi.
Belediye bürokrasisi hazmedemediği ve kendileri için tehlike olarak gördüğü sendikal örgütlülük karşısında bu kez sendika genel merkez bürokrasisinin desteğini daha ileriden sağlayarak olağan üstü kongre ile şubeyi işçi aristokrasisine teslim etmeye çalıştı. Ancak bir kez daha “Biz taşeronuz, biz şirket işçileriyiz” diyen işçiler karşısında yenilerek geri çekilmek zorunda kaldılar.
KADROLU İŞÇİLERİN TİS SÜRECİ
Bu iki karşıt sınıf arasındaki mücadelenin bu kez yeni muharebe alanı ise kadrolu işçilerin TİS süreci oldu.
Belediye bürokrasisinin işveren sendikası SODEMSEN ile birlikte kadrolu işçilerin TİS süreci üzerinden sendikayı ve şirket işçilerini daha sözleşmeleri başlamadan yenilgiye uğratmak ve kendilerinin belirlediği bir TİS taslağına imza atmaya zorunlu bırakmak istiyorlardı.
Belediye bürokrasisi kendi açmazının farkındaydı. Çünkü belediye şirket işçileri sendikalarının önderliğinde çeşitli toplantılarla bir araya gelerek kendi TİS taslaklarını oluşturup sendikaya sundular. Sendika şube yönetimi ise işçinin kabul etmediği hiçbir taslağı imzalamayacağını ve son kararı işçinin kendisinin vereceğini belirterek taslağı sonuçlandırdı.
Bu üç belediye içerisinde belediyeler adına operasyonun başına SODEMSEN’den aldığı yetkiyle Kadıköy Belediyesi geçti. İşçi aristokrasisinin kendileriyle mutlak bir uzlaşma ve kendi sınıfına karşı olumsuz bir tutum içerisinde olmaları esas dayanaklarıydı. Belediye yönetimi bir yandan kadrolu işçilerle gizli görüşmeler sürdürürken, diğer yandan TİS masasından kalkıyordu. TİS masasından kalkma nedenini açıkça ifade ediyor, “Şirket işçileri tarafından hazırlanmış bir taslakla karşımız geliyorsunuz” diyorlardı. Kadıköy’ün hemen ardından bu kez Kartal Belediyesi aynı gerekçeyle masada kalktı. Görüşmelerin devam edebilmesi için kendilerinin sunduğu taslak üzerinden görüşme yapılmasını şart koştu.
Görüşmelerin ana konusu kadrolu işçilerin sözleşmesiyken, belediye bürokrasisi tartışmanın merkezine şirket işçilerinin TİS taslağını oturtmaya çalıştı. Buradaki amaçları tüm işçinin dikkatini görüşmelere çekerek işçi aristokrasisi ile birlikte tezgahladıkları ihanet ile sendikayı itibarsızlaştırmaktı. Bu amaçla öyle ki; daha önce sundukları tekliflerin altında teklifle masaya gelerek, kadrolu işçilerle gizli görüşmeler yaparak en düşük artışa razı ettirmek ve sendikaya, kadrolu işçiler üzerinde bunu imzalattırmak istiyorlardı.
Kadrolu işçilerden oluşan işçi aristokrasisi Kadıköy Belediyesi ile yüzde 6 artışa razı olmuş ve sendikanın bunu imzalamasını istiyordu. Bunu sendikaya imzalattıkları takdirde şirket işçilerinin umudu kırılacak ve sendikal örgütlülüğün mücadele mecali kalmayacaktı. Ancak şirket işçilerinin, temsilcilerinin ve sendikanın dikkatli ve kararlı tutumu tüm bu oyunları bozdu. Bu kararlı tutumla grev kararına beş dakika kala Kadıköy Belediyesi teklifini taban ücreti 312 lira, 1. yıl yüzde 7 zam, 2. yıl yüzde 9 zam, kıdem zammı 1 lira, yemek ücreti 35 lira, sosyal haklara da 800 lira olarak yükseltmeyi kabul etmek zorunda kaldı.
Belediye bürokrasisinin saldırıları ve işçi aristokrasisinin kendine haklarına karşı olumsuz tutumuna rağmen şirket işçilerinin ve sendikanın kararlılığı ile TİS görüşmeleri daha yukarı oranlarda imzalandı.
ESAS OLAN İŞÇİNİN ÖZ GÜCÜDÜR
Belediye bürokrasisinin bu işçi aristokrasisi üzerinden geliştirdiği taktikleri boşa çıkarmak sadece ‘bu zamana’ has bir durum değildir. Şirket işçileri, verili her durumda aristokrasinin sınıfı içinde bu rolü oynayabileceğini unutmamalıdır. Onlar üzerinden kendi örgütlü mücadelesini zayıflatan bir tutumdan uzak durmalıdır. Süreci onların mücadeleye katılmaması üzerinden tartışmak sınıfın kendisine zarar vermesinden başka bir sonucu olmayacaktır. Kartal Belediyesi pratiğinde olduğu üzere kadrolu işçiler belediye bürokrasisinin kullanacağı bir hançer olmaktan çıkarılıp işçi sınıfı mücadelesinin ve görüşmeleri devam eden TİS sürecinin ittifak gücü haline getirilmelidir.
Ancak bu mücadelenin asli unsuru belediye işçileri içerisinde sınıfın esas çekirdeğini oluşturan dış temizlik, park-bahçe, fen işleri ve şoförler gibi birimlerde çalışan işçiler olduğu görülmelidir. Bundan dolayı esas olan kendi öz gücünün örgütlülüğüdür.
Belediye işçileri içerisindeki teknik işbölümünün karmaşıklığı büro vb. tüm çalışanların şirket işçisi olarak tanımlanması işçiler içerisinde çeşitli ücret gruplarının oluşmasını da beraberinde getirmektedir. İşçiler kendi TİS taslaklarını hazırlarken bu durumu dikkate alarak birliğini ve ittifakını güçlendirerek soruna yaklaşmış olması bir başarıdır. Ancak buna rağmen mücadele keskinleştikçe belediye bürokrasisinin zayıf halkalar üzerinden mücadeleyi sabote etmeye gireceği kesindir.
İşçilerin henüz bir sınıf olarak kendi aidiyetini bilince çıkarmamış olması saldırılara karşı bünyesel zayıflığıdır. Bu durumun kendisi işçileri her türden burjuva politikalara karşı bilincini ve tutumunu zayıflatmaktadır. TİS süreci işçi sınıfının kendisini bir sınıf olarak tanıyacağı ve tüm güçleri kendi etrafında birleştireceği bir hatta girdiği oranda mücadelesini yenilmez olacaktır.
KARTAL’DA ORTAK MÜCADELE
Kartal Belediyesi ise Kadıköy’ün izinden giderek aynı tutumdan ısrar etti. Ancak burada durum biraz daha farklıydı. Kartal Belediyesi kadrolu işçiler işçi aristokrasi özelliğini giderek kaybediyor ve aldıkları ücretler yaşamlarını olağan biçimde sürdürmeye yetmiyordu. Diğer yandan şirket işçileri kadrolu işçilerin TİS sürecini kendi sürçleri olarak görüp başından itibaren ortak bir mücadele platformu oluşturdular. Ancak buna rağmen Kartal Belediye bürokrasisi kadrolu işçilerin grevi göze alacağına hiç ihtimal vermiyordu. Bundan dolayı greve saatler kala yapılan görüşmelerde üstenci ve dayatmacı tutumlarını sürdürdüler.
Sendikanın ve şirket işçilerinin kararlı tutumu kadrolu işçilerin yalpalamasını azalttıkça, birlikte mücadelenin zeminin sürekli güçlendirdi. Bunu sonucu olarak grev günü saat 17.00’da Kartal Belediyesi önünde TİS görüşmelerinin olumlu sonuçlanması için eyleme geçen kadrolu işçiler yalnız değildi. Şirket işçilerinin temsilcileri ve işçiler gece saat 12.00’a kadar kadrolu işçilerle birlikte eylem yerindeydi. Grev pankartlarını birlikte asıyorlardı. İşçilerin ve sendikanın tutumuyla İşçi aristokrasi burjuvazinin hizmetinde olan bir tabak olmaktan çıkarılmış ve kendi sınıfıyla birlikte hareket etmesi sağlanmıştı.
Bu kararlı ve olumlu tutumun sonucu olarak Kartal Belediyesi greve sadece 3 saat dayanarak TİS’i kadrolu işçilerin kabul ettiği oranda imzalamak zorunda kaldı.
Ataşehir Belediyesi’nde ise işçi sınıfının kendi içindeki çelişkiye burjuvazinin kendi içindeki çelişkisi eşlik etti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin işçilere karşı örgütlediği SODEMSEN belediye başkanlarının kendi aralarındaki çelişkinin derinleşmesine yol açtı. Ataşehir Belediye Başkanı SODEMSEN yönetiminin dışında tutulunca TİS görüşmelerinde bağımsız bir turum geliştirdi. Bu tutum karakter olarak diğerlerinden farklı olmamasına rağmen ortak bir taktik platformda birleşmelerini de engelledi. Bu da TİS’in görece daha kolay bitmesini sağladı.
İki sınıf arasındaki mücadelede taktiksel olarak da başarıyla çıkan şirket işçileri ve sendikaları oldu. Şirket işçileri şimdi TİS sürecine daha örgütlü, daha mücadeleci bir tarzla grevi göze alarak hazırlanmakta. Ancak işçi aristokrasi olarak kadrolu işçilerin moral bozucu etkisi devam etmektedir. Olumlu olan yerlerde de kadrolu işçilerin TİS sürecinin bitmesiyle geri çekilmesi ve kadrolu işçilerin son dönemde kıdem hakkının gaspına karşı mücadelede eylemlere katılmaması moral bozucu bir etki yaratmaktadır. Sayıları mücadele açısından önem taşımamasına rağmen şirket işçileri mücadelede bunları yanlarında göremeyince “Biz bunlara niye destek verdik” serzenişine dönüşmektedir.