Fatoş Güney: Yılmaz Güney bir Türkiye gerçeğidir
Fatoş Güney, “Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun” romanını Evrensel'e anlattı.
Fatoş Güney | Fotoğraf: Fatoş Güney arşivi
İsmail AFACAN
Fatoş Güney; eşi Yılmaz Güney’li anılarını “Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun” romanında bir araya getirdi. “Cezaevi ve sürgün gölgesinde büyüyen çocuklara” ithaf edilen anı-romanda Türkiye’nin son 70 yıllık tarihinden kesitler sunuluyor. Fatoş Güney, sinemasıyla ve siyasal mücadelesiyle “Yılmaz Güney bir Türkiye gerçeğidir.” diyor.
"GERÇEK YILMAZ GÜNEY'İ ANLATMAK İSTEDİM"
Yılmaz Güney’i anlatan birçok belgesel çekildi, üzerine kitaplar yazıldı. Sizi, birinci elden anı-roman yazmaya iten şeyler nelerdi?
Gerçek Yılmaz Güney’i anlatmak istedim. Ayrıca bizim yaşadıklarımızı, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yüz binlerce insan yaşadı. Çekilen ortak acılarımız, sıkıntılarımız, dertlerimiz vardı. Onları aktarmak ve paylaşmak istedim.
Kitabınızı “Cezaevi ve sürgün gölgesinde büyüyen çocuklara” adadınız. Bunun nedenlerini nasıl açıklarsınız?
Zor günlerin acısını anne babalarla birlikte en çok çocuklar çekti. Cezaevi kapılarında anne babalarından ayrı; sürgünlerde ülkelerinden ayrı, kökünden kopartılmış çocuklar büyük travmalar yaşadılar. Benim oğlum da onlardan birisiydi.
"DARBELERİN ÜÇÜNDEN DE ETKİLENDİ"
Kitabın arka fonunda tarihsel kesitler yer alıyor. Türkiye tarihinin son 70 yılına tanıklık ediyoruz… Sizce; Yılmaz Güney sineması ve düşünce dünyası nasıl bir tarihselliğin ürünüdür?
Türkiye yakın tarihinde üç darbe gördü. Yılmaz Güney bu darbelerin üçünden de etkilendi. 1960 darbesinden hemen sonra daha 21 yaşındayken yazdığı bir hikayesinden ötürü, üstelik komünizmin ne olduğunu henüz bilmediği halde, komünizm propagandası yapmaktan iki yıl cezaya çarptırıldı. Cezasını Nevşehir’de, altı aylık göz hapsini de Konya’da çekti. 1972 yılında 12 Mart darbesi oldu, bu kez de öğrenci liderlerini evinde sakladığı için iki yıl, iki ay Selimiye Askeri Cezaevinde yattı. Ve 12 Eylül… Bu defa da Güney dergisinde yazdığı yazılarından ötürü yüz sene ceza istemiyle yargılandı ve nihayet ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu zor şartlar altında ve sansür baskısıyla şekillenen Yılmaz Güney sineması kendi evrimini tamamlayarak toplumsal gerçekçi bir sinemaya dönüştü.
"UMUT FİLMİNİ BANA ARMAĞAN ETTİ"
Tanışmanız sizin ve Yılmaz Güney’in hayatında büyük bir değişim yaratıyor. Yılmaz Güney’in size, sizin Yılmaz Güney’e olan etkisini nasıl anlatırsınız?
Yılmaz Güney’in dünyaya bakışımda ve kavrayışımda büyük etkisi olmuştur. Bilincimdeki ilk değişim nüveleri onun Boynu Bükük Öldüler romanını okuyunca başlamış, Umut filmini çekmek için Çukurova’ya gidişimizle gelişmiştir. Yılmaz üzerindeki baskılar, yasaklar, yaşadığı haksızlıklar ve döneme damga vuran olaylar bende büyük bir değişimin başlamasına neden oldu.
Yılmaz Güney ise benimle hayatında beyaz bir sayfa açmış ve yaşamını, yaşam tarzını daha iyi kılmak adına çaba vermiştir. Benimle birlikteliğini “milat” ilan etmiş, geçmişiyle ilgili öz eleştiri yapıp hatalarından ders çıkarmıştır. Sinemasında bir dönüm noktası olan Umut filmini de evliliğimizin ilk zamanlarında yapmış ve bana armağan etmiştir.
"HÜMANİST VE SOSYALİSTİM"
Fatoş Güney deyince akıllara ilk olarak Yılmaz Güney geliyor. Peki biraz Fatoş Güney’e odaklanırsak, Yılmaz Güney’siz Fatoş Güney’i nasıl anlatırsınız? Nasıl tanımlarsınız?
Hümanist, sosyalist, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı… Bugüne kadar bildiği doğrulardan asla taviz vermemiş, dengeli bir yapısı olan, dostluklara önem veren, büyük bir hayvansever olduğumu söyleyebilirim. Bana gösterilen yakınlığın, ilginin ve sevginin kişiliğime gösterildiğini biliyorum.
Kitabınız “Gidişinin ardından 36 sene geçti. Ülkesinde devrim olmadı. Filmleri hâlâ gösterilemiyor. Ama halkı onu hiç unutmadı, unutmayacak.” sözleriyle bitiyor. Şunu sormak istiyorum. Yılmaz Güney’in unutulmamasını ve halk tarafından çok sevilmesini nasıl yorumlarsınız?
Yılmaz Güney bir Türkiye gerçeğidir. Halkının bilincine ve yüreğine işlemiştir. Ne şöhret ne para düşünmüş, bunları hiçe sayarak kendini halkının kurtuluş mücadelesine adamıştır.
"DÜŞÜNCELERİNDEN ÖTÜRÜ YİNE CEZAEVİNDE OLURDU"
Yılmaz Güney çektiği filmlerle Türkiye sinemasına damga vurdu. Bugün yaşasaydı sizce nasıl filmler çekerdi?
Yine aynı şekilde ülkesinin ve çağının tanıklığını yapmaya devam eder, asla taviz vermez, düşüncelerinden ötürü de yine cezaevinde olurdu. Zaten şu anda filmleri henüz hapishaneden kurtarılmadı, gösterilemiyor.