25 Kasım 2020 01:18

Diktatörü deviren ateşin fitili; 25 Kasım’da hala meydanlarda

25 Kasım hem devlet hem erkek şiddetine karşı kadınların topyekûn mücadelesinin bir sembolü olarak dünyanın dört bir köşesinde meydanlara çıkan kadınların öfkesini ve taleplerini dile getirme günü

Kaynak: Max Pixel

Paylaş

Birkaç gün önce Erdoğan, sosyal medya hesabından “Gelecek kuşaklara büyük ve güçlü bir Türkiye emanet edeceğiz” vaadiyle bir açıklama yayınladı. Aynı açıklamada bu vaadi ise şöyle hayata geçireceklerini iddia ediyor: “Hukuk altyapımızı geliştirerek, ekonomimizin oturduğu temelleri güçlendirerek, üretimi ve istihdamı artırarak salgın sonrası yeniden şekillenecek dünyada kendimize iyi bir yer edinmekte kararlıyız.” Hukuk, ekonomi, istihdam… Gözünü boyamaya çalıştığı gelecek kuşakların belki de bugünlerde en çok konuştuğu meseleler… Bahsi geçen meseleler aynı olsa da bu meseleleri hükümet cenahı ile bizim görme biçimimiz arasında bir uçurum fark var. Ekonomi ve istihdama dair devletin bizzat kendi kurumu olan TÜİK’in ağustos verilerine göre 15-24 yaş grubunda ne eğitimde ne istihdamda olan genç oranı %30,4’e ulaştı. Bu oran genç kadınlarda ise %38.4! Sayılarla ifade edilenlerle gerçekte hissettiklerimiz arasında bir fark olsa da, örneğin TÜİK, son 4 hafta içinde iş aramayanları ve iş bulmaktan umudunu kesenleri istatistiklerde "işsiz" olarak saymıyor, yalnızca bu istatistikler bile Erdoğan’ın ifade ettiğinin aksine, “ekonomimizin oturduğu temeller”in çürük olduğunu göstermeye yetiyor.

TEK ADAM REJİMİ TARİHSEL KAZANIMLARA SALDIRIYOR!

Tek adam yönetiminin toplumun her alanında koşulsuz itaate dayalı bir politik rejim tahayyülünün sonucu olarak hukuk ve adaletin burjuva demokrasisi bakımından ifade ettiği cılız anlamı bile yitirmiş olması düşünce özgürlüğünün tümüyle yok edilmesi, kadınların katillerinin ve çocuk istismarcılarının cezasız bırakılması; “haklı” olmanın torpilin ve “arkası sağlam” insanlara yaslanmanın karşısında yasalar nezdinde hiçbir şey ifade etmemesi gibi bir tabloyu ortaya koyuyor. Özellikle İstanbul Sözleşmesi tartışmaları, infaz paketi taslağına cinsel istismar ve şiddet suçlarına indirim maddesinin eklenmesi gibi kadınların tüm tarihsel kazanımlarını yok etmeye, kadınları tümüyle güçsüzleştirmeye yönelik saldırılar; bu politik rejim hayalinin en önemli halkalarından biri. Adaletin kırık terazisinin de en çok ayyuka çıktığı alanlardan biri.

Kurulmak istenen bu gerici-faşist politik rejimin adımlarının biz “gelecek kuşaklar”a vadettiği şey sırtımızı güvenle yaslayabileceğimiz “güçlü bir Türkiye” değil, işsizlik, kaygı, cinayet, şiddet, intihar… Yine TÜİK’e göre toplam nüfusun yüzde 15’ini oluşturan 13 milyon genç nüfuslu Türkiye’de, gençlerin yüzde 50.2’si mutlu olmadığını söylüyor. Çünkü bu düzen ve onun bugünkü temsilcisi tek adam tek parti hükümeti ne gelecek kuşaklara ne de bu kuşakların kadınlarına daha bugünden bunca eşitsizliğe rağmen okumaya çalıştığı, tüm bu çabaların sonucunda açlık sınırının altında bir ücretle hayatta kalmaya çalıştığı, yaşamın her alanında kadın olmasından kaynaklı ayrımcılığa, aşağılanmaya, tacize uğradığı bir yaşamdan fazlasını sunmuyor. Evde, okulda, çalışma yaşamında çarpıştığımız tüm bu sorunları ortadan kaldırmaksa onları ortaya çıkaran maddi koşulları ortadan kaldırmak üzere girişilen bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu maddi koşulların ağırlığı en çok da kadınların sırtında. Bu yüzden bu mücadelede en önde kadınlara yer var.

NE ERKEK NE DEVLET ŞİDDETİ KADINLARI GÜCÜ BİRLİĞİ

Bugün 25 Kasım. 60’lı yıllarda Dominikli bir diktatöre karşı mücadele eden üç kız kardeşe atfedilmiş bir gün. Kadınlara ve tüm topluma kan kusturan, baskı uygulayan, kadınların en temel yasal haklarını tek adam yönetimi uğruna yok sayan bu diktatöre karşı verdikleri mücadele sonucunda Mirabel kardeşler, devlet güçleri tarafından tecavüz edilerek öldürülmüştü. Onların vahşice katledilmesinin ardından kadınlar büyük bir öfke duymuş ve kadınların bu dev öfkesi o diktatörü deviren bir mücadelenin fitilini ateşlemişti. 25 Kasım hem devlet şiddetine hem erkek şiddetine karşı kadınların topyekûn mücadelesinin bir sembolü olarak dünyanın dört bir köşesinde meydanlara çıkan kadınların öfkesini ve taleplerini dile getirme günü. Bugün aynı zamanda farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda nefes alanlara geleceksizliği, mutsuzluğu, rezil bir yaşamı dayatanların karşısında nasıl durmak gerektiğini gösteren, yan yana gelerek “yalnız değiliz” demenin, birlikteliğin, örgütlü hale gelen öfkemizin ne denli değiştirici bir rol oynayabileceğini hatırlatan bir gün. Mirabel kız kardeşlerin mücadelesi yolumuzu aydınlatıyor.

ÖNCEKİ HABER

Bülent Arınç, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etti

SONRAKİ HABER

AKP’nin ambarından gençliğe ekmek çıkar mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa