25 Kasım 2020 01:25

AKP’nin ambarından gençliğe ekmek çıkar mı?

Bugün içerisinde bulunduğumuz bu ekonomi politikaları herkesi bizle eş değer hale mi getirdi? Bulunduğumuz ekonomi bizler bu kadar karanlık bir geleceğe mahkum edilirken kimlere ışık oluyor?

Fotoğraf:pixabay

Paylaş
Metin Berk SÜER
İTÜ

7 saat süren bir istifa muammasının ardında Berat Albayrak’ın görevinden o veya bu şekilde ayrılması içimizden bazılarımızda ister istemez bir beklenti yarattı. Ne de olsa bugün içinde bulunduğumuz ekonomik krizin sorumlularından biri görevinden istifa etmişti ve onun istifası bile kurun yükselen ateşini biraz da olsa indirmeyi başarmıştı. Belki gerisi de gelecekti, ekonomini başına daha yetkili biri oturtulup her şeyin daha iyiye gitmesinin garanti altına alındığı bir yarına uyanacaktık. Onun için hemen sosyal medyada ve arkadaşlarımızın arasında yeni ekonomi sorumlularının bakan adayları haline geldiği ve kötü durumun iyiye gitmesi adına planlar yapılmaya başlandığına şahit olduk. Peki gerçekten bir istifa ve yerine konulacak yeni bir yetkili bugün içinde bulunduğumuz tabloyu iyi hale getirecek mi? Türkiye’de gençliğin hayatına yön veren gelecek kaygısı, işsizlik, borç, depresyon, geçim sıkıntısı kelimeleri bir anda hepimizin lügatından çıkabilir mi kolay bir değişiklikle? Gelin bugünün ekonomisini yakın geçmiş ve geleceği ile birlikte okumaya çalışalım.

KURA ENDEKSLİ HAYATLAR

Bugün Türkiye’de gençlerin içinde bulundukları hayat şartlarına baktığımızda her geçen günün diğerinden daha kötü yarın sunduğu günlerden geçtiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle 2018 yılından itibaren Türkiye ekonomisini kapıda bekleyen bir ekonomik krizin olduğu ve etkilerinin kısa zamanda ülkede hissedileceği tahminlerinin bu kadar hızlı gerçekleşmesini belki beklemiyorduk. Fakat geldiğimiz noktada 2018 yılından itibaren giderek rayından çıkan ve pandemi koşulları ile birlikte dünyadaki piyasaların dengesiz durumuyla bağımlı bir ekonomi olarak sadece raydan çıkmakla kalmayıp tamamen devrilen bir ekonomi tam karşımızda duruyor bugün. Belki bizler de bu enkazın yarattığı etkileri her gün yerinde deneyimliyoruz çünkü artık bu etkiler sadece ekranlarda değil gittiğimiz markette veya ertelemek zorunda kaldığımız gelecek hayallerimizi düşündükçe çok daha sert çarpıyor suratlarımıza. Çalıştığımız fabrikalarda artık onlarca saat mesainin sonunda elimize geçen asgari ücret daha az şeye yetiyor, fabrika içinde döktüğümüz ter dışarda gezip eğlenmeyi geçelim akşam eve giderken vereceğimiz minibüs parasını ancak düşünebilmemize olanak tanıyor sadece. Hal böyle olunca bu kadar kötü şeyin arasında iyi olabilecek şeylerin olmasını dilemek ve kötü gidişatın bir gün son bulmasını beklemek hepimiz için kaçınılmazmış gibi gözüküyor. Kurda kuruşlarla ifade edilebilecek düşüşler bize acaba sorusunu sordurtur hale geliyor, yabancı bir araba firmasının Türkiye’ye araba kuracak olması işsiz bekleyen milyonlarca üniversite mezunu için bir umut haline geliyor ansızın, piyasalarda yaşanabilecek en ufak bir hareketlenme atölyelerde fabrikalarda çalışan genç işçilerin gündemi oluyor doğal olarak. Fakat bunların hepsinin ötesinde ekonomiden sorumlu bakanın, ülkeyi getirdiği bu şartların içinde istifa ediyor olması çok daha başka bir noktadan umutlandırıyor bizi. Şunu soruyoruz kendimize acaba yanlışı herkes gördü ve emin oldu da bundan sonra her şey düzelecek mi, bu ilk adım mı?

KYK VS ŞİRKET BORÇLARI

Oldukça doğal olarak sorulabilecek bu sorunun karşısında ilk olarak sorulması gereken önemli bir karşı soru var. Bugün içerisinde bulunduğumuz ve bizleri ışıksız bırakan bu ekonomi politikaları herkesi bizle eş değer hale mi getirdi? Bulunduğumuz ekonomi bizler bu kadar karanlık bir geleceğe mahkum edilirken kimlere ışık oluyor? Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar aslında bugünün ekonomisini anlamak adına oldukça önemli bir noktaya denk düşüyor. Hepimizin hayatına değen bir noktadan bu soruların cevabını iki örnekle verebiliriz aslında. Her gün artmakta olan KYK borçlarının silinmesi için meclise verilen önergeleri düşünelim. Türkiye’de yaşam şartları her gün daha kötüye giderken, genç işsizlik rakamları %30’lara yaklaşmışken gençlerin borçlarını ödeyemedikleri bir ortamda talep ettikleri şey KYK borçlarının silinmesi. Neredeyse 2 yıldır gündemde olan bu olaya dair gördüğümüz tablo ise verilen borç silinme tekliflerinin bir bir reddedildiği ve bizlerin bir dahaki teklifin kabul edilmesini ummaya mahkum edildiğimiz bir tablo. Fakat reddedilen KYK borçlarının silinmesi teklifi karşısında kafamızı diğer borç silinme ve vergi affı tekliflerine çevirdiğimizde görüyoruz ki koca koca şirketlerin milyar dolarlık borçları bir gecede affedilmiş. Yine çalışan binlerce genç için güvenceli çalışma ve emeklilik hakkı sağlayan kıdem tazminatına, özlük haklarına el konulması ve esnek çalışmanın, iş yerinde sömürünün önünü açan yasa teklifleri neredeyse gün aşırı meclise kanun teklifi olarak geliyor. Fakat bunun karşısında işçi gençlerin hayatlarındaki güvencesizliği giderecek, işsiz gençlerin iş bulma umudunu her gün daha da yitirdiği gidişatın önlenebilmesi adına hiçbir kanun teklifi hazırlamıyor iktidar yaşadığımız kriz ortamı içerisinde. Bunların nasıl mümkün olabildiğini anlamak için de sorduğumuz sorunun kapsamını biraz genişletmemiz lazım.

Hepimizin bildiği gibi 2017 yılında yapılan referandum ile birlikte Türkiye artık başkanlık sistemi ile yönetilen bir ülke haline geldi. Başkanlık referandumundan önce başta Tayyip Erdoğan olmak üzere birçok AKP yetkilisinin ağzında düşürmedikleri bir cümle vardı: “Başkanlık sistemi ile ekonomimiz uçacak.” Başkanlık sisteminde AKP ve MHP’nin bu kadar ısrar ediyor oluşunun bir nedeni de parlamenter sistemde iktidar tarafından alınan kararların daha fazla kesintiye uğrama ihtimali bulunması ve bunun yarattığı olumsuz etkilerdi. Saf, iyi niyetli bir okuma yaparsak ve geçtiğimiz iki seneyi yaşanmamış kabul edersek başkanlık sisteminin ve onun nazarında tek parti ve tek adam rejiminin halka hizmet yaparken çok zorlandığı ve bu zorluğu aşarak halkı refah içinde uçuracağı bir ekonomik sistem için gerekli olduğunu anlayabiliriz. Peki geçtiğimiz iki senede bunlardan hangisi oldu diye sorarsak bu ülkede yaşayan gençler olarak hiçbirinin olmadığını deneyimlediğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. O zaman kim için geldi bu rejim değişikliği?

BU SİSTEM KİMİN, BU EKONOMİ KİMİN?

Bu rejim değişikliği tam da yukarıda bahsettiğimiz borçları bir gecede rahatlıkla silinen şirketler için geldi. Gençlerin yarından kaygı duyduğu bir ekonomik düzlemde gençlerin derdi ile değil AKP ve MHP’nin temsilcisi oldukları sermaye güçlerini ilgilendiren kararlar daha çabuk alınabilsin diye geldi. Bugün fabrikalarda, atölyelerde çalışan genç işçilerin emeklilik hayalleri ellerinden alınabilsin, belki de iş yerindeki tek güvenceleri olan kıdem tazminatına kolayca göz dikilebilsin diye geldi. Yıllardan beri İşkur sıralarında iş bekleyenlerin dertleri yerine zenginlik ve şatafat sıralarında birbirini ezenlerin daha da rahat edebilsin, yıllardır çalışan çalışmayan herkesin sırtından oluşturulan işsizlik fonunun ihtiyacı olanlar için değil patronların zararlarını karşılamak için seferber edilebilmesi için geldi. Ülkede sadece okula devam etmek isteyen milyonların temel masraflarını karşılamak için çalışarak okumak zorunda oldukları, zorunlu stajlarda sömürüldükleri gerçeğine karşın sermaye güçlerinin borçları bir gecede silinebilsin; ekonomik olarak karlarına kimse itiraz edemeden kar katabilsinler diye geldi. Bu sistemde ekonomiden sorumlu olarak da Berat Albayrak seçildi. Fakat atlamamamız gereken bir noktayı sistemin genel komutasını sırtlamış olan Tayyip Erdoğan ara ara dile getirmeye devam etti. Sistemin devamı için çalışan bakanlara eleştiriler geldiği zaman genel komutan çıkarak sistemin her civatasından dahi kendisinin sorumlu olduğunu söyledi. 2019 yılında ekonomik kriz belirtileri arttığında eleştirilen Berat Albayrak söz konusu olunca “Ekonomiden ben sorumluyum” demekten çekinmedi. Sorumlu olduğu ekonomi ise gençliğe hiçbir gelecek sunmadı. Burada sunamadı demememizin nedeni sunmak gibi bir idealinin zaten olmadığıydı. İdeali olan ekonomik düzen sermaye lehine işleyen her çarkı daha rahat döndürmek olan bir sistemin derdi hiçbir zaman eğitimde sorun yaşayan, hayat pahalılığı ve işsizlikle boğuşan gençler olmadı. Neredeyse her sene dibe vuran eğitim kalitesini artırmak olmadı aksine bunun çözümünü eğitimi daha da özelleştirerek özel sektörün çarklarını döndürme yöntemiyle yapmayı seçti. Gençlerin ulaşılabilir, parasız ve demokratik eğitim alma haklarını tanımayan, neredeyse cebinde parası olmayanın okuyamayacağı bir eğitim sistemi yarattı ve bu sistemin üzerinden gençleri bir de işsizlikle karşı karşıya bırakmayı seçti. Bir gecede silinen milyarlarca liraya karşın milyonlarca gencin bir gecede kaybolan hayallerine aldırış etmemeyi seçti. Çünkü başkanlık sisteminde ekonomi, gençler iş bulsun, gelecek kaygısı duymasınlar gibi amaçlara hizmet etmesi için şekillenmedi. AKP ve MHP ortaklığının zaten başta gençliğe ve Türkiye’deki emekçilere, kadınlara, çocuklara, hayvanlara hiçbir çözüm sunmama konusunda anlaştıkları bir sistemdi bu. Bu sistemin bakanları da ancak ve ancak bu amaca hizmet ettikleri ölçüde yerlerinde kalabilirlerdi. Değişen tüm bakanların neden değiştiklerine bakarsak hiçbiri halka hizmet edemediği için değişmedi. Hepsi başkanlık sistemi içerisinde sermaye güçlerine kalkan olmak üzere benimsedikleri görevlerinde sermaye güçlerini memnun edemedikleri için Tayyip Erdoğan tarafından görevden el çektirildi.

28 Mart günü görevden alınan Ulaştırma Bakanı Mehmet Cahit Turhan, Ankara’da yaşanan ve 9 vatandaşın yaşamını yitirdiği tren kazasından sonra değil Kanal İstanbul ihalelerinde gerekli görevleri yerine getiremediği için görevden alındı ve yerine bu işleri çok daha iyi yapabilecek biri atandı. Günümüzde pandemi koşullarında iflas etmiş bir sağlık sisteminin başında olan Fahrettin Koca halkın sağlığını garanti altına aldığı için o koltukta değil; bilakis kendi şirketi ile birlikte diğer özel sağlık şirketlerinin karlarını korumak için bir profesyonel olarak orada. Onun için halkı vaka sayıları konusunda bu kadar kolay aldatmasına rağmen sermaye güçlerine eksiksiz hesap vermek durumunda. Berat Albayrak neredeyse enflasyonun herkesin belini büktüğü bir dönemde yaptıkları halkı çok kötü ekonomik koşullarda yaşamaya mahkum etti diyerek görevden ayrılmadı. Aksine memnun edemediği kesim her ne kadar memnun etmeye çalışsa da sermaye güçleri ve uluslararası tekellerdi. Tayyip Erdoğan da buna karşın yerine daha güvenilir birini hızlıca atadı ve Berat Albayrak’ın hatıralarını teker teker başkanlık sistemi üzerinden silmeye başladı. Peki ne oldu istifadan sonra gelecek kaygımızda herhangi bir azalma oldu mu veya ekonomide gözle görülür bir düzelme ufukta gözüküyor mu? Sorunun cevabının hepimiz tarafından olumsuz yanıtlanacaktır diye tahmin ediyoruz. Bu sorunun yanıtını olumsuz veriyor oluşumuz koltuğa kim gelirse gelsin başkanlık sisteminin sınırları içerisinde onun öngördüğü ekonomiyi devam ettirmek için geleceğinin oldukça net sınırlar ile çizili olmasından başka bir sebebe dayanmıyor aslında. Bunun farkında olmak da bizlere koltuğun sahiplerinin niteliğinden çok başkanlık sistemi ve sermaye güçlerinin isteklerini yerine getirme konusunda ne kadar nitelikli olduklarının daha belirleyici olduğunu gösteriyor.

GELECEĞİN BELİRLEYİCİSİ BİZLER OLALIM

Bugün açısından içinde bulunduğumuz şartları yaratan, devam ettiren ve bizlerin geleceğini ipotek altına almaya çalışan bir sistemin karşısından başta verdiğimiz KYK borcu, kıdem tazminatı ve geri kalan tüm haklarımız için sadece daha iyiyi ummaya mahkum değiliz, olmamalıyız. Elimizden eğitim haklarımızı, hayallerimizi, işimizi, emeklilik hakkımızı, kıdem tazminatımızı, hobilerimizi almak için günden güne üzerimize gelen ve bizleri köşeye sıkıştırarak ses çıkarmayışımız üzerinden daha da kolay hareket eden bir sistem karşımızda duruyor. Haklarımız da onun bizden alıp tepesine kadar doldurduğu kendi çuvalının içinde. Bu çuvalın içerisinde sadece günümüzün sorunları değil geçmişten bugüne yaşadığımız tüm sorunlar ve geleceğimizde bugünden ufukta görülen birçok sorun da var. Çuval büyüdükçe bizim hayatlarımız küçülüyor. Bizler artık hayal bile kuramayacak bir hayatın içine itilirken; geleceğimiz adına iyi kararlar aldıklarını söyleyenler ve onların müttefikleri karlarına kar katmaya, bizlerden kopuk ve umursamaz bir hayat sürmeye devam ediyorlar. Ağızlarından çıkan sözlerde bile bizimle ilgili iyi bir şeye rastlayamadığımız ve rastlayamayacağımızı bildiğimiz bir sömürü düzeni içerisinde devamlı olarak kaybeden bizi, kazanan ise onlar. Tam bunun için geleceğimizi bir avuç sermayedarın ve onların temsilcilerinin karına teslim etmemek için bugün bir saniye bile kaybetmeden bir araya gelmek ve haklarımızın hesabını sormak zorundayız. Koltukların ve makamların sahiplerinden medet ummak yerine kendi geleceğimizin kendi ellerimizle inşa edileceği günlere yürümek hepimiz için asıl kurtuluş olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Diktatörü deviren ateşin fitili; 25 Kasım’da hala meydanlarda

SONRAKİ HABER

2 güvenlik görevlisinin öldüğü metroda göçük davası: 9 sanığa 6'şar yıl 8'er ay hapis

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa