24 Kasım 2020 23:00

Eşitsizliğe karşı çözüm dayanışmada

Yine bir 25 Kasım’ı şiddet ve eşitsizlik ile dolu, ekonomik bir krizin ve pandeminin tam ortasında ama aynı zamanda yükselen örgütlü kadın mücadelesiyle karşılıyoruz.

Fotoğraf: Pngtree

Paylaş

Arzu AKSU

Çorum Hitit Üniversitesi

Yine 25 Kasım geldi çattı. 25 Kasım Kadına Karşı Şiddet ile Mücadele Günü. Elbette şu an nasıl bir 25 Kasım’ı karşıladığımızı konuşmanın tam vakti. Geçen 25 Kasım’dan bu yana ne değişti ne değişmedi, şiddetin dozu ne denli arttı ya da azaldı? Bunları konuşmadan böylesi bir anlamlı günü selamlamak olmazdı. Öncelikle ciddi bir ekonomik kriz var ülkemizde. Tüm dünyayı saran pandemi de ekonomik krizin tuzu biberi olmuş vaziyette. Mutfağındaki tencereyi kaynatmaya çalışan, evde şiddet gören, eşlerinin sürekli evde kalmasıyla uğradığı şiddetin dozu artan, aile evinden uzaklaşıp kampüslerde kısmi bir özgürlük yakalamışken tekrar aile evine dönüp o baskıya maruz kalan üniversiteli kadınların hayatları tüm bu şartlarda iyice zorlaştı.

Öte yandan ısrarla kadınların yaşatır dediği İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları, günden güne artan kadına şiddet vakaları… Tüm bu yoğun gündeme bile sığdırılması başarılmış(!) kadın üniversiteleri projesi var bir de. Görüldüğü gibi oldukça yoğun bir gündemle karşılıyoruz bu 25 Kasım’ı.

Arkadaşlarımızla bu şartlara ve yoğun gündeme dair bir sohbete başladık. Sözlerine önce şiddet ve eşitsizlikten yana sabaha kadar konuşabileceğini söyleyen ve bu durumdan olabildiğince rahatsız olduğunu her kelimesiyle belli eden Emine başladı.

“KADINLARI GÜVENCESİZ BIRAKMAYA KİMSENİN HAKKI YOK”

“Kadına, çocuğa, hayvana her kime olursa olsun şiddet, klişe tabirle toplumumuzun kanayan yarası. Üstüne üstlük bir de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları var gündemde. Kadını her türlü şiddetten korumaya yönelik bir amaca hizmet eden İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek bu denli şiddetin tırmandığı bir dönemde yapılabilecek en mantıksız hareket bence. Çoğu kadın belki de kendini o sözleşmeyle güvende hissetti belki de birileri şiddetten kurtuldu. Kadınları güvencesiz bırakmaya kimsenin hakkı yok.”

Sözlerine gündemdeki kadın üniversitesinin sorunları çözmek yerine derinleştireceğini söyleyerek devam eden Emine, “Kadınlar için özel otopark yapıyorlar pembeye boyuyorlar, kadınlara özel taksi var, şu kadınlar için, bu kadınlar için… Ne gerek var bunlara? Biz erkeklerin arabasını park ettiği yere arabamızı park edemez miyiz? Onların bindiği taksiye binemez miyiz? Bu uygulamalar bize yardımcı olmuş gibi yapıp aslında toplumdan soyutlamaya ve bizi dar kalıplar içine sokmaya çalışıyor. Bize kolaylık sunmuyorlar aslında bizim önümüze duvarlar örülüyor. Şimdi de gündeme getirilen kadın üniversitelerinin zaten var olan kadın ve erkek eşitsizliğini iyice derinleştireceğini düşünüyorum. Bu uygulamayı yanlış buluyorum, 1900’lü yıllarda değiliz artık. Bu çağın gerektirdiklerini yapmamız gerekiyor” dedi. Tüm bu sorunların ancak birlikte olarak çözebileceğini belirten Emine “Tek ses olmalıyız” diyerek sözlerini bitirdi.

KADINLARI TOPLUMDAN AYIRMAK ÇÖZÜM DEĞİL

Emine’den sonra söze başlayan Ebrar da İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapısını bozduğuna yönelik tartışmaları haksız bulduğunu belirtiyor:  

"Gündeme gelen kadına karşı şiddet olayları karşısında bir yandan üzülürken bir yandan da korkum artıyor çünkü bir gün o kadınlardan biri ben olabilirim, hiçbir şekilde can güvenliğim yok. Henüz hava kararmamışken bile sokakta olsam bile korkarak, arkama baka baka yürüyorum takip ediliyor muyum, zarar görecek miyim diye. Bence bu bir insanın yaşayabileceği en kötü duygulardan bir tanesi. Ben de şiddete karşı çözümün en önemli etkeninin eğitim, özellikle ailede verilen eğitim olduğunu düşünüyorum. Çocuk yetiştirilirken bu eşitlik kavramının iyice öğretilmesi ve bu yönde eğitilmesi önemli. İstanbul Sözleşmesi’ne dair okuduğum bir yazıda sözleşmenin, ailenin temel yapısını bozduğunu, zarar verdiğini söylüyordu ve ben bunu okuduğumda çok şaşırmıştım. Böyle mantıksız bir savunmayla sözleşmeden çıkılmaya çalışılması çok üzücü bir durum.”

Öte yandan Emine gibi Ebrar da kadınlara özel üniversitelere karşı. Kadınları toplumdan ayırmanın çözüm olmayacağını vurgulayan Ebrar, “Bu topraklarda kadın, erkek herkesin özgürce yaşama hakkı var. Kendi kararlarımızı verebileceğimizi anlamaları gerekiyor. Eğer biri bir bedel ödeyecekse bu bedeli biz kadınlara değil, kadınlara zarar veren rahatsız eden kişilere ödetilmeli” dedi.

Tüm bu sorunların çözümüne dair fikrini sorduğumuz Ebrar da örgütlü mücadelenin önemli olduğunu vurgularken, “İnsanların birleşip ses çıkarmasını çok doğru ve kıymetli buluyorum" dedi.

Ardından konuşan Ömer de kadın ve erkeklerin ayrıştırılmasana dair olan fikirlerini sıraladı: “Bu çağda sadece kadınların gidebileceği üniversiteler kurmak, kadın ve erkeklere farklı muamelelerde bulunmak bence insan haklarına aykırı. Kadını eve hapsetmek ve erkeği de eve ekmek getirmek zorunda bırakan toplumsal beklentiler bizim toplum olarak ilerlememize engel oluyor bence” diyerek toplumsal cinsiyet rollerinden ve eşitsizlikten kendisinin de rahatsız olduğunu söyledi.

Aslında konu şiddet ve eşitsizlik olunca bu sohbet biraz daha uzar hatta bitmesi zorlaşır. Ama biz şimdilik bu kadarla yetinelim. Gördüğümüz gibi yine bir 25 Kasım’ı şiddet ve eşitsizlik ile dolu, ekonomik bir krizin ve pandeminin tam ortasında ama aynı zamanda yükselen örgütlü kadın mücadelesiyle karşılıyoruz. Bir sonraki 25 Kasım’ımızın giderek güçlenen mücadelemiz ve kazanımlarımız ile dopdolu gelmesine olan inancımız ve umudumuz tam.

ÖNCEKİ HABER

Ekonomik krizden büyük düşler

SONRAKİ HABER

Kitaplar artık Kaf Dağı’nın ardında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa