24 Kasım 2020 22:40

Adı ‘İsimsiz’, soyadı ‘Kimsesiz’

"Afgan bir diğer mülteci ise Rahman kadar şanslı değildi, hasta ad soyadı 'İsimsiz Kimsesiz' diye girilmiş, yaşı ise çok daha küçük göstermesine rağmen tahmini bir şekilde '22' yazılmıştı."

Adı ‘İsimsiz’, soyadı ‘Kimsesiz’

Fotoğraf: Müge Yamanyılmaz

Müge YAMANYILMAZ

Rahman’la Van Yüzüncü Yıl Hastanesi’nin Acil Servisi’nde karşılaştık. Dişleri yoktu, ağzı yüzü yara ve kan içinde. 16 yaşında bir Afgan. Ailesini Taliban katletmiş, katliamdan yalnız annesi ve kendisi kurtulabilmiş. İlk göç yoluna çıkışı 14 yaşında olmuş, kaçakçılara para vermiş annesi.  O uzun ve riskli göç yolundan sağ çıktığına hayret ediyordu. 2 yıl Sakarya’da bir fırıncıda çalıştığını, annesini ve ülkesini özlediğini, kısa süre önce Afganistan’a döndüğünü söylüyor. Annesi “Oğlum seni de öldürürler, git buradan” deyince tekrar yollara düşmüş Rahman. Annesinin, onun Türkiye’ye girişi için Afganistan’da kaçakçılara 600 dolar ödediğini söylüyor.

Rahman 13 Kasım tarihinde mültecileri taşıyan aracın Van’da kaza yapması sonucu yaralanan ve Van Yüzüncü Yıl Hastanesi’ne getirilen mülteci çocuklardan sadece biri. Ağlayarak “Kimsem yok abla, benim için dua edin” sözleri hala kulaklarımda.

Hastanede Peştuca konuşan Afgan bir diğer mülteci ise Rahman kadar şanslı değildi, konsültasyon formuna hasta ad soyadı “İsimsiz Kimsesiz” diye girilmiş, yaşı ise çok daha küçük göstermesine rağmen tahmini bir şekilde “22” yazılmıştı. Kürtçe, Türkçe, İngilizce anlaşamadığımız “İsimsiz Kimsesiz” ise tedavinin uygulanması için doktora derdini dahi anlatamıyordu. İl Göç İdaresi ve Sağlık Bakanlığı’nın hastaneye tercüman yönlendirmediğini ise söylemeye gerek yok.

NEDEN VAN’DAYDIK?

  • 26 Temmuz 2019’da Van'da göçmenleri taşıyan minibüsün şarampole devrilmesi sonucu 17 kişi hayatını kaybetti.
  • Aralık 2019’da göçmenleri taşıyan bir teknenin Van Gölü’nde batması sonucu 7 kişi hayatını kaybetti.
  • 2020 Ocak ve Şubat aylarında 13 göçmen Çaldıran’da donarak yaşamını yitirdi. 9 kişinin cenazesine karların erimesiyle ulaşılabildi.
  • 13 Mart 2020 tarihinde yapılan araştırma ve incelemede; 1 kilometrelik alanda Afganistan, Pakistan ve Suriye uyruklu mülteci oldukları değerlendirilen yedi 7 ceset bulundu.
  • 27 Haziran’da Van Gölü'nde batan teknede bulunduğu belirtilen 100 mülteciden 61’inin cenazesine ulaşıldı.

Bunlar sadece son birkaç yılda yaşanan ölümler. Ölüm demek ne kadar doğru? Mersin, İzmir, Ankara, İstanbul, Muğla’dan pek çok kurum temsilcisi ve aktivist “Van’da mülteci ölümlerine son” demek için Ekim ayında bir araya geldik. 13-15 Kasım’da Van’a gidip hem kamu kurumları ve sivil toplum örgütleriyle hem de siyasi partilerle görüşmek, olanları yerinde görmek istedik. Gördüğümüz, her yerde yası tutulamayanlardan izlerdi. Katliamın en soğuk yüzünü de Kimsesizler Mezarlığı’nda gördük.

kimsesizler mezarlığında çok sayıda kişi

Fotoğraf: Müge Yamanyılmaz

Seyrantepe Kimsesizler Defin Alanı’ndaki gri mezar taşlarının bazılarının üzerinde “Afgan” bazılarının üzerinde ise cenazenin bulunduğu yer (Çaldıran, Gevaş, Başkale, vb.) ve tarih yazıyor. Geriye kalan mezar taşları ise üst üste dizilmiş, bir yumrunun boğazımıza oturması gibi o toprağa oturmayı, yani cenazesini bekliyor. Daha önce depremzedeler için oluşturulmuş konteyner kentte yaşayan mülteciler ise tel örgülerin arkasından o mezarlığa bakıyor…

İHD'de açıklama yapan heyet

Fotoğraf: Evrensel

SINIRLAR HAREKETLİLİĞİ DÜZENLER!

Van’da Mülteci Dayanışma Ağı ile birlikte yaptığımız görüşmelerde çeşitli tespitler, tanıklık ve deneyimler paylaşılırken farklı kişilerce sık sık tekrar edilen tek bir şey vardı: Geçim için (mazot, pirinç, sigara için) sınır ticareti yapılamazken yüzlerce insanın sınırdan geçişinin yetkililerce bilinmemesi, görülmemesi, duyulmaması mümkün müydü? Van sınırının göçmen kaçakçılığı sektörü haline geldiği, sınır endüstrisini besleyen ve büyüten, işbirliği yapan ve göz yumanların olduğu, bunların içerisinde elbette kolluk ve kamu görevlilerinin de bulunduğu herkesçe bilinen bir şeydi. Van’da konuştuğumuz herkes tekrar soruyordu: Devletten ya da devlet imkânlarını kullanan kişilerden destek almaksızın bu kadar pervasızca şebekeler oluşturulması mümkün olabilir mi? Çok aktörlü, açık seçik, neoliberal düzene uygun bir pazarlama jargonuyla, göçmenin koşullarına göre, yani pazarlama diliyle söylersek müşterinin “segmente edildiği” seyahatlerle bezenmiş vaatler; güvenli, stressiz, konforlu VIP geçişler için daha fazla ücretin istendiği yolculuklara ilişkin bilgilere, kampanyalara sosyal medyadan ulaşmak dahi mümkün. Kalıcı ve süreklileşen kaçakçı ağları, neoliberal düzenle uyumlu şekilde esnek üstelik: 27 Şubat 2020’de Erdoğan’ın “kapıları açtık” demesiyle ve mültecileri Pazarkule’ye yönlendirmesiyle birlikte Van’dan geçişlerin de artması tesadüf olmasa gerek. Risksiz, sermaye gerektirmeyen ve rantı yüksek bir sektörün, kaçakçılığın teşvik ediciliği anlaşılabilir.

Öte yandan Van-Diyarbakır yolunda günlerce yürüyen mültecilere ekmek ve su verenler, çocuklu ailelerin soğuk havada yürümesine dayanamayıp arabalarına alanlar ise güvenlik güçleri tarafından kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor, haklarında tutanak tutuluyor.

Görüştüğümüz bir yurttaş şöyle diyor:

“Geçen yıl, göçmen bir kadın sınır yakınlarında, kar kışta doğum yaptı. Yardım etmek istedim, ‘kaçakçı ağının içinde olduğunuza dair bir tutanak tutarız’ dedi güvenlik güçleri. Bebek öldü. İnsanlığım yara aldı, insanlığımdan utandım.”

Sınır dediğimiz şey elbette bir çizgi değil, durdurup kapatan bir şey değil yalnızca, aynı zamanda eşitsizlik ve yapısal durumlara göre seçiyor; kimin, ne zaman, nasıl ve hangi statüyle/ statüsüz bir şekilde hareket etmesine karar veriyor. Hareketliliği denetliyor, biçimlendiriyor ve düzenliyor. Göç süreçlerini belirleyen bu sınırlar, Türkiye’nin istihdam yapısındaki enformel emek piyasasına hizmet ediyor.

SIĞINMA TALEBİ OLARAK TOPLUMSAL CİNSİYETE DAYALI ZULÜM!

tellerin ardında konuşulan kadınlar

Fotoğraf: Müge Yamanyılmaz

Afgan ve İranlı kadınlar ile LGBTİ+’ler toplumsal cinsiyete dayalı şiddet (tehdidi) nedeniyle sığınma talep etmek üzere Van sınırından geçiş yapıyorlar.  Zorla çalıştırma, zorla ve erken yaşta evlendirme, bir aile üyesinin ordudaki/hükümetteki konumu nedeniyle kadın eş ya da ailenin zulüm görmesi, boşanmanın olanaksızlığı, sistematik aile içi şiddet, başörtüsünü reddetme, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, tecavüz veya tecavüz tehdidi, çocukların velayetini babaya vermek istememe gibi sebeplerle sığınma talebinde bulunabiliyorlar. Cenevre Sözleşmesi’nde buna ilişkin bir madde olmasa da İstanbul Sözleşmesi’nin 60. maddesi “toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten kaynaklanan sığınma hakkı”nı garanti altına alıyor. Başka bir deyişle, Sözleşmeye taraf devletler toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemleri nedeniyle zulme uğrayan veya zulme uğramaktan haklı nedenlerle korkan her kadın ve LGBTİ+’ya artık mülteci statüsü vermek zorundadır. Kadınlar burada bu yüzden her fırsatta “Göçmen kadınlarla mücadelemiz ortak”, “İstanbul Sözleşmesi’ni uygula” diyorlar.

Peki ya göç yollarındaki şiddet…

“Karşılıklılık temelinde cinsel ilişkiye zorlama”, tecavüz ve toplumsal cinsiyete dayalı diğer şiddet biçimleri göç yollarında oldukça yaygın. Failler, çoğu zaman kaçakçılar, sınır görevlileri veya grup içerisindeki erkekler oluyor.

SONSÖZ

13-15 Kasım 2020’de Van’da, bir kez daha; küresel liderlerin, şirketlerin, mülteciler için fon sağladığını iddia edenlerin daha iyi dünya vaatlerinin, şiddet dolu, eşitliksiz ve adaletsiz olduğunu gördük. “Mültecilere kucak açalım”, “milletimizin misafirperverliği” gibi bir duyarlılığın ise sol için yetersiz bir yaklaşım olacağını! Çünkü tanıklıklarımız, meselenin “acil müdahale/ insani yardım” gerektiren bir “insani kriz” değil, gayet politik mevzular olduğunu bir kez daha yüzümüze vuruyordu. Mülteci ve göçmenlerin uğradığı zulüm, elbette empati ve hoşgörü eksikliğinden ötürü yaşanmıyor; bunların yerine küresel ölçekte sınıf mücadelesini, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve anti sömürgecilik hareketlerini koyamadığımızdan.

'Göçmenlerin Ulusötesi Mücadele Günü' dolayısıyla Kadıköy Süreyya Operası önünde ırkçılığa ve sömürüye karşı eylem gerçekleştirildi.

Fotoğraf: Evrensel

Evrensel'i Takip Et