Eğitim Sen 11. Olağan Kongresine giderken emekçilerin talebi ve sendika
28-29 Kasım 2020 Eğitim Sen’in 11. Olağan Genel Kuruluna sayılı saatler kala “Bize nasıl bir sendika gerek” ana sorusunu emekçilerle konuştuk.
Logo: Eğitim Sen
Gülhan ŞİMŞEK
Eğitim Sen Ankara 4 No’lu Şube Üyesi
Köklerimiz 100 yıllı aşar diye başlarız söze. Bu gerçekten de önemli bir tespittir. Ancak bu dayanak hem bir gerçeği ifade eder hem de bir eksiğimizden kaynaklı olarak bir arayışımıza işaret eder. Ülkemizde eğitim emekçileri olsun, tüm kamu emekçileri olsun, mücadeleci sendika söz konusu olduğunda Eğitim Sen anılır ve anılmaya devam ediyor. Ancak bu, Eğitim Sen’in tüm emekçileri talepleriyle birleştirdiği anlamına gelmemektedir. Varlığımızın, duruşumuzun, tarihimizin kamu emekçilerinin bölünmüşlüğü sorununu çözmediği, emekçilerin özlük, ekonomik, demokratik taleplerini birleştiremediği moda deyimle somut bir ‘vaka’dır.
28-29 Kasım 2020 Eğitim Sen’in 11. Olağan Genel Kuruluna sayılı saatler kala “Bize nasıl bir sendika gerek” ana sorusunu emekçilerle konuştuk, sorunlarımızın yanıtlarını bir sendikanın sendika olmasını sağlayan emekçilere sorduk. Emekçiler içinde yaptığımız yaygın çalışma, Eğitim Sen kongresinin hangi yönde ilerlemesi gerektiği konusuna güçlü bir ışık tutuyordu. Belki de örgütsel sorunumuz bir görme ya da görmeme sorunu!
"İŞYERLERİ, TALEPLERİN VE BİRLİĞİN MERKEZİ OLMALI"
Emekçilerin sorunları ve talepleri neler diye baktığımızda birçok benzer yanıtlar aldık. Bunların bazılarını paylaşmak istiyorum:
- “Maaşların durumu gerçekten vahim. Her türlü tüketim ürününe yüzde 50’den fazla zam gelmesine rağmen maaş artışları yüzde 3’lerde kaldı. Zaten bu artış daha en başta artan oranlı vergi dilimi yüzünden elimizden alınmış oluyor. Dolayısıyla son 4 yıldır maaş artışı olmadığını söyleyebilirim. Markete gittiğimiz zaman ödediğimiz ücretle ne aldığımıza bakıyorum; hiçbir şey. Domates 7 lira, yumurta 25 lira olmuş. Eğer çift maaş olmasak ne yapardık bilmiyorum.”
- “Birazdan derse gireceğim, bir de online dersler normal derslere göre çok daha yorucu ama karşılığı yok iş yükümüze göre, diğer taraftan maaşlar eridi gitti, hiçbir iyileştirme düşüncesi yok, pandemiyle mücadelede eğitim alanındaki beceriksizlik başlı başına bir konu…”
- “Eğitim emekçileri ciddi ekonomik sıkıntı içinde ve aslında bu durumun nedeninin de çözümünün de farkında. Artık yaşanan ekonomik sıkıntıları, maaşların erimesini, ek derslerimizin bir şekilde ödenmemesinin yarattığı rahatsızlıkları zümrelerin il genelindeki WhatsApp gruplarında bile okuyoruz.”
- “‘Bu işin sağı-solu yok. Sendikalar birleşmeli’ taleplerinin işitilmediği bir işyeri yok neredeyse.”
ESNEK ÇALIŞMA DA ORTAK SORUN
- “Çocukları kreşten aldık, bir taraftan da sabahtan akşama online ders, başımı kaşıyacak zaman bulamıyorum.”
- “MEB, eğitim süreçlerine dair karar alırken öğretmenleri tamamen dışta tutuluyor, MEB bizlere hiç sormadan kararlarını alıyor, sonra değiştiriyor, sonra yine değiştiriyor, yine değiştiriyor! İşyerlerinde, öğrenciyle, veliyle biz baş başa kalıyoruz.”
- “Onca sorunu çözmek için, öğrenciye ulaşmak için çabalarken, MEB’in yarattığı karmaşaya rağmen çalışırken bir de MEB, çalıştığımız ispatlamamızı bekliyor!”
- “Gece geç saatlere bile ders konuyor, bunun ne öğrenciye ne veliye faydası var?”
- “Madem TV’den öğretmen anlatıyor, biz niye aynı işi yapıyoruz? Bizler günde birkaç saat öğrencilere pratik yaptırmalıydık. Böylece EBA da çökmezdi. Bakanlığın öğretmene de okuldaymış gibi ders anlattırması, öğretmenlerin çalışmıyorlar algısına teslim olmasından kaynaklanıyor. Hatta bakan bile böyle düşünüyor olmalı ki maaşları yük olarak görebiliyor.”
- “Pandemi ile beraber eğitimin tüm öğrencilere ulaşacak şekilde planlamasını yapması beklenen Milli Eğitim Bakanlığı, maalesef tüm enerjisini öğretmenleri esnek ve kuralsız çalıştırmaya vermiş görünüyor.”
EĞİTİMCİLERİN ÇÖZÜMLERİ
Buraya aldığımız eğitim emekçisi görüşlerinin de yansıttığı gibi, eğitim emekçileri sendika, siyasal görüş fark etmeksizin işyerlerinde benzer sorunlarla boğuşuyor ve bunları dile getiriyor. Eğitim emekçisi insanca yaşanacak ücret istiyor, eğitimin işleyişinde söz ve karar sahibi olmak istiyor. Çokça konuşulan “Öğretmenin itibarı” konusunda da, yaptığını bilen eğitim emekçisi, kendi gerçek örgütlülüğünün arayışı içinde. MEB’in enerjisini neye yoğunlaştırdığı belli de peki ya enerjisini tüm bunlara karşı, hak almaya yoğunlaştırması gereken sendikalar, gerçekten bunu yapıyor mu? Eğitim Sen ne kadar yapıyor?
Sorunların çözümü için ne yapmalı sorusuna çözümlerini de sıralıyor eğitim emekçisi:
- “…Hak gasplarımıza yönelik zamanında sendikanın veremediği tepkiyi, hangi yönetim organizasyonuyla yeniden elde edebileceğiz bilmiyorum. Sendikamız hakkında zaten toplumda olumsuz düşünceler fazlasıyla mevcut. Önce bu imajı yok etmemiz gerekiyor bence. Pandemi bunun için çok büyük bir fırsattı.”
- “Birilerinin egosunu tatmin yeri olmamalı, kimseyi ötekileştirmemeli diyoruz ama öyle olmadığını maalesef görüyoruz. Sendika, daha kapsayıcı olmalı. Özellikle üyelerinin özlük haklarının takipçisi olmalı.”
- “Sendikalarda son dönemlerde güven erozyonu yaşandı. İnsanlar sendikalara parti gözüyle bakıyor. Bunda sendikaların da suçu var elbette. ... Bunun yakın zamanda değişmesi pek mümkün görünmüyor. Ama sorunlarımızla ilgili kısa vadede sonuç almak isteniyorsa sendikaların asgari müşterek de buluşması lazım.”
- “Özellikle karar alınırken sahada olan bizlerin yaşadıkları, talepleri göz önüne alınarak verilmesini önemli buluyorum. Bunun sendika hareketine olumlu döneceğinden şüphem yok. Yalnız gündemi yakalamak dünya çapında ve Türkiye’de olanı iyi okumak gerektiğini de düşünüyorum. Ütopik kaygılarla değil de daha gerçekçi bir mücadele şart.”
- “Sendika emekçileri birleştiremiyor. İnsanlar sorunlarından örgütlenir. Bir emek örgütünden çok ideolojik tutum takınan marjinal bir örgüt olarak görünüyoruz.”
Güçlü, emekçileri birleştirmiş sendikalar, siyasal iktidarın ve sermayenin kamuyu tasfiye etme, kamusal hizmetleri özelleştirme, emekçileri daha az ücretle güvencesiz çalıştırma planlarını engeller. Bunu farkında olan siyasal iktidar öteden beri böl parçala yönet taktiğini örgütlü bir şekilde tüm kurumlarıyla uygulayarak, sendikaları güçsüzleştirmeye, kendine yandaş sendikalar yaratarak emekçiyi yalnızlaştırmaya, çaresiz bırakmaya çalışır. Bu bizde de böyle olmuştur. Ne Eğitim Sen, ne de konfederasyonumuz KESK sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını görmemiş, Eğitim Sen, eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal hakları, özlük taleplerini savunan, bunun için mücadele eden ve emekçileri bu temelde birleştiren bir çizgiden uzak sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen, talepler için mücadele etmek yerine “yüksek” siyaset yapan, emekçileri birleştirmek yerine grupları birleştirmek ve konumlandırmayı kendine dert edinen, bir sendikal yapıya dönüşmüştür. Bu durumdan çıkmak için, yeniden tüm eğitim emekçilerinin talepleri üzerinde örgütlenecek bir mücadele çizgisinin hayata geçirilmesi zorunlu hale gelmiştir.
Eğitim emekçileri sorunlarının farkında ve bu bağlamda bilinçliler. Sorunun kaynağında örgütlenememe, parçalanmışlığı aşamama olduğu çok kez dile getirildi. Bunu aşmanın tek yolu işyerlerini talepleri ortaya çıkarmanın, birleştirmenin merkezi yapmaktır. Sendikanın örgütsel yapısı, karmaşık, emekçiden kopuk, siyasal, bürokratik kurullardan oluşması yerine, işyerlerinde emekçilerin taleplerini birleştiren, bunu somut bir güce ve mücadeleye dönüştüren, basit ve işlevsel olması gerekmektedir. Yönetsel yapısı ve kararları emekçinin tam denetimine açık olmalıdır. Böyle örgütlenmiş bir sendika haklar konusunda eylem yapma ve sonuç alma konusundaki tıkanıklığını da emekçilerin güven konusundaki sorun ve kaygılarını da aşacaktır. Daha önce olduğu gibi pandemiyi de fırsat bilip kafasındaki emekçi ve halk karşıtı uygulamaları ortalığa saçan iktidarın politikalarını da püskürtmenin yolunu bulacaktır.
Bugün eğitim emekçilerini içinde bulunduğu zor durumdan kurtaracak, bölünmüş, parçalanmışlıktan kurtaracak olan sınıf sendikacılığı temelinde örgütlenmiş, bir Eğitim Sen’dir. Mevcut durumu sürdürmek ekonomik krizin giderek politik krize dönüştüğü bugünlerde, iktidarın elini güçlendirmek, emekçileri yalnızlaştırmak ve çözümsüzlüğü büyütmek olacaktır. Bunu ebetteki her çözümsüzlüğün çözümünü içinde taşıdığı, emek mücadelesinin darlıklara hapsedilemeyeceği bilinciyle söylüyorum. Sözlerimizi bir üyemizin, yukarıda tüm anlatılanları özetleyen talebiyle bitirmek istiyorum;
“En büyük talebim; emekçilerin ittifakını büyütmek.”