28 Kasım 2020 23:19

Avrupa'nın Gündemi | Almanya, Akdeniz’i militarize ediyor

Avrupa’nın Gündemi’nde bu hafta Almanya’nın Akdeniz ve Ortadoğu’daki etkisini artırmak için Mısır ve Türkiye’yi silahlandırması, Fransa ve Britanya’da ise hükümetlerin ekonomik planları var.

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Doğu Akdeniz gerilimlerinde “ara bulucu”, “diyalog çağrısı yapan” ülke konumundaki Almanya, bir yandan ise Akdeniz ve Ortadoğu’daki gücünü artırmak amacıyla, insan hakları ihlalleri ve Yemen’deki savaşa katılımına rağmen Mısır’ı silahlandırıyor. Mısır’ın Akdeniz’deki rakibi Türkiye de Alman savaş gemilerine sahip.

Fransa’da karantina dönemi aşamalı olarak kalkmaya başlıyor. Fakat birçok işyeri hâlâ kapalı olmaya devam edecek. Yapılan ekonomik araştırmalara göre ülke ekonomisi ciddi bir krize doğru ilerliyor ve karantina dönemi bunu daha da derinleştirdi. Humanite gazetesi, ekonomiye dair bir araştırmayı haberleştirirken, tekellerin bu süreci işten atmaları hızlandırmak için nasıl değerlendirdiğini de vurguluyor.

Çarşamba günü İngiltere Maliye Bakanı Rishi Sunak, bir sonraki yılın bütçesini bakanlıklara göre açıkladı ve fatura yine işçilere ve yoksul ailelere çıktı: Kamu alandaki işçilerin ücretlerinde artış olmayacak, yoksul ülkelere dış yardımlar kesilecek, 20 bin polis ve daha fazla cezaevleri inşaat edilecek.

 

AKDENİZ’İN ASKERİLEŞTİRİLMESİ

German Foreign Policy

Mısır Deniz Kuvvetlerinin silahlandırılmasıyla Almanya, Doğu Akdeniz’in askerileşmesini yoğunlaştırıyor. Mısır donanmasına dördüncü bir Alman denizaltısının teslim edilmesine paralel olarak İskenderiye Tersanesi gelecek yıl, ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) için ilk Alman MEKO firkateyninin montajını yapacak. Buna ek olarak Kahire, Almanya’dan aslında Suudi Arabistan’a satılması gereken ama silah ambargosu nedeniyle Mısır’a iletilen toplam dokuz devriye botu alacak. Mısır, denizcilik faaliyetlerini muazzam bir şekilde genişletiyor ve kendisini esas olarak Türkiye’ye karşı konumlandırıyor, Türkiye de Alman malı çok sayıda savaş gemisine sahip. Mısır donanması şu anda Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa’nın deniz kuvvetleriyle birlikte savaş tatbikatları yapıyor. Berlin açısından, Kahire’deki kanlı silahlı kuvvetlerin işlediği acımasız insan hakları suçları, Alman savaş gemilerinin Mısır’a satılmasına engel değil.

Almanya Mısır’a uzun yıllardır belli ölçülerde savaş ekipmanı sağlıyor. Mısır silahlı kuvvetlerinin stoklarının en büyük tedarikçisi 1970’lerin ortalarına kadar Sovyetler Birliği, daha sonra da ABD oldu. Bununla birlikte, 2000 yılından bu yana Kahire, Bremen Lürssen Tersanesi tarafından tasarlanan, Fransa’da üretilen Bundeswehr’in (Alman ordusu) eski stoklarından yaklaşık 74 eğitim uçağı (Grob 115 EG), 60 zırhlı personel taşıyıcı (Terrier LAU) ve beş yüksek hızlı uçak aldı.  Elbette daha büyük siparişler bekleniyor. Kahire ile Washington arasındaki ilişkilerin 3 Temmuz 2013’teki Mısır askeri darbesinden sonra gözle görülür şekilde kötüleşmesi bir dönüm noktası oldu. O zaman Mısır, Rusya ve Çin’in yanı sıra Fransa ve Almanya da dahil olmak üzere bazı Avrupa ülkeleriyle daha yakın ilişkiler geliştirmeye başladı. Bu, kısa süre sonra Mısır silah alımlarındaki ertelemelere yansıdı. 2015’ten 2019’a kadar ABD, Fransa ve Rusya’dan sonra Kahire’nin üçüncü büyük silah tedarikçisiydi. Almanya dördüncü sırada yer aldı.

Alman silah teslimatlarındaki keskin artış, ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) şirketi tarafından üretilen toplam dört denizaltıdan ilkinin 2016 yılında ihracatı ile başladı. Bunları üçüncüsü nisan ayında Mısır’a teslim edilen Klasse 209 denizaltıları izledi. Ek olarak, Mısır deniz kuvvetleri, TKMS’den MEKO Klasse dört firkateyn alacak; fırkateynler 2021’den itibaren Mısır’da İskenderiye Tersanesi tarafından inşa edilecek. Mısır silahlı kuvvetleri silah üretimini modernize etmeye çalışıyor. İskenderiye Tersanesi eylül 2018’de, Paris merkezli Naval Group tarafından tasarlanan ilk Gowind korvetini tamamlamayı başardı. MEKO firkateynlerinin inşası, tersanenin yeteneklerini daha da güçlendiriyor. Kasım ayının başında Mısır donanmasının tamamı Lürssen Tersanesi tarafından tasarlanan dokuz devriye botu ve bir kıyı savunma botu alacağı açıklandı. Teslimatın değeri yaklaşık 130 milyon avro.

SAVAŞA RAĞMEN SİLAHLANDIRMAYA DEVAM

Denizaltıların ve fırkateynlerin teslimi uzun vadeli bir planlamaya dayansa da, devriye botlarının satışı, Suudi Arabistan’a teslim edilecek botlar için başka bir müşteri aranması nedeniyle oldukça kısa sürede gerçekleşti. Muhalif Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Konsolosluğunda öldürülmesi sonrası Suudi Arabistan’a konan silah ambargosu yeni müşteri aranmasını zorunlu hale getirmişti. Suudi silahlı kuvvetleri o zamana kadar 15 devriye botu almıştı; Kahire, halihazırda tamamlanmış ancak artık teslim edilemeyen modelleri almak için kazanıldı. Suudi Arabistan’a uygulanan ambargo, Yemen’de sayısız sivili öldüren savaşla da haklı çıktı. Elbette Mısır da savaşta yer alıyor. Mısır donanması, 2015 yılında, Cibuti ile Yemen arasındaki Kızıldeniz girişinde, Suudi liderliğindeki savaş koalisyonunun operasyonlarını desteklediği Bab al Mandab’a dört savaş gemisi yerleştirmişti. Ağustos 2018’de Dışişleri Bakanı Sameh Shoukry, Mısır donanmasının müdahalesinin söz konusu olmadığını iddia etti.

Mısır deniz kuvvetleri bir süredir hareket alanını sistematik olarak genişletiyor. Bunun nedeni sadece Doğu Akdeniz’deki Mısır doğal gaz sahalarını güvence altına alma çabası değil. Kahire’deki ordu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk hükümetinin yakın iş birliği içinde olduğu Müslüman Kardeşler’e düşman; bu nedenle, Ankara ile çatışan devletlerle askeri iş birliği arıyor. 2014’ten beri Akdeniz’de Mısır-Yunan ortak manevraları yapılıyor ve Kıbrıs da 2018’den beri dahil oluyor; Mısır ve Yunanistan’ın deniz kuvvetleri aynı derecede Alman savaş gemileriyle donatılmış durumda - tıpkı potansiyel rakipleri Türkiye’nin donanması gibi.- Kasım ayında Mısır ve Fransız donanmaları ortak bir manevra yaptılar; Mısır ve Büyük Britanya silahlı kuvvetlerinin bir amfibi savaş tatbikatı da vardı. Mısır donanması sadece Kızıldeniz’de -son zamanlarda Sudanlı birliklerle birlikte- manevralar yapmakla kalmıyor, şimdi de Karadeniz’de Rus ordusuyla birlikte hareket ediyor.

Almanya’nın Mısır’ın silahlanmasına katılımı Federal Hükümetin insan haklarıyla ilgili iddia edilen endişesinin samimi olmadığını rakip veya muhalif devletlere karşı mücadelede bir araç olarak kullanıldığının kanıtıdır. Berlin gerçekten insan haklarıyla ilgileniyor olsaydı, Mısır’a silah sevkiyatının onaylanması düşünülemezdi. Mısırlı yetkililer  muhalefete karşı acımasız baskı yapıyor. İnsan hakları örgütleri ülkedeki siyasi tutukluların sayısını 60 bin olarak tahmin ediyor. Yolsuzluğa karşı kitlesel protestoların ardından eylül 2019’da 4 binden fazla protestocu tutuklandı; Uluslararası Af Örgütüne göre bunların en az 3 bin 715’i “terörizm” iddialarıyla karşı karşıya kaldı.Gözaltı koşulları çok kötü ve işkence yaygın. Muhalifler bazen cezaevinde yeterli tıbbi bakım sağlanamadığı için ölüyor. Son zamanlarda, Mısır Kişisel Haklar Girişimi’nin üç üyesi insan hakları için savaşmaktan tutuklandı. Kuruluş yıllardan beri Almanya Dışişleri Bakanlığı ile temas halinde olduğundan dava büyük ilgi gördü. Heiko Maas yönetimindeki bakanlık, ayrıntılı bir protesto notu yayımladı. Ama elbette federal hükümet, Alman silah ihracatının derhal durdurulması gibi herhangi bir pratik sonuç çıkarmadı.

(Çeviren: Semra Çelik)

 

MACRON, ÇOĞUNLUĞUN YAŞAM STANDARTINI DÜŞÜREREK AYRICALIKLI OLANLARI SAVUNUYOR

Gérard Le PUILL
Humanité

30 Ekim’de uygulamaya konulan karantinayı esnekleştirmek için 28 Kasım’dan itibaren başlayan değişikliklere rağmen milyonlarca çalışan ve birçok esnafın zorlu ekonomik ve sosyal durumu önümüzdeki haftalarda da sürmeye devam edecek gibi görünüyor. INSEE (Fransa Ulusal İstatistik ve Ekonomik Araştırma Enstitüsü) tarafından beş sektörde yapılan araştırmaya göre, ekonominin gelişimi kasım ayında bulanık olacak. Bu durum, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve hükümetinin yaptığı tercihlerden kaynaklanıyor.

24 Kasım salı günü Cumhurbaşkanı karantinanın üç aşamalı olarak kısmen esnekleştirilmesine ilişkin televizyondaki konuşmasından birkaç saat önce, INSEE ekonomik durumumuzla ilgili beş not yayımladı. İnşaat sektörüne ayrılan bölümde şunlar okunabilir: “30 Ekim’de yürürlüğe giren ikinci karantina sürecinde inşaat şirketi yöneticilerinin önümüzdeki aylar için planladıkları faaliyetler hakkındaki görüşleri karamsar. Kasım 2020’de, inşaat işverenlerinin faaliyetlerine yönelik görüşleri geçen aylara göre daha karamsar: İyimser ve kötümser görüşler arasındaki fark hızlıca düşüyor ve uzun vadede ortalamanın çok altına indi”.

Ticaretteki zorluklar ve vatandaşların işsizlik ve iş güvencesizliğinden etkilenmeleri, ev alma yatırımından vazgeçmelerinin inşaat sektörünün iyimserliğini beslemediğini düşünebiliriz.

 Sanayiye ilişkin INSEE notu şunları belirtiyor: “Kasım 2020’de, sanayicilerin bireysel üretim perspektiflerine dair fikirleri daha da kararıyor (...) neredeyse hiçbir sektör, istihdamın daralmasından muaf kalmıyor. Teçhizat sektörü 3 puan kaybetti, özellikle elektrikli teçhizat alt sektöründe önemli bir düşüş yaşandı (eksi 5 puan). Gıda sanayisi ve ulaşım araçları sanayisinde ise her biri 2 puan kaybetti. Rapor bir tablo yayımlıyor ve buna göre, kasım 2019’a göre sanayicilere yönelik sipariş kasım 2020’de yüzde 31 düşmüş. Yurt dışı Fransız sanayi ürünlerinin siparişi ağustosta yüzde 53, eylülde yüzde 43 ve ekimde yüzde 46, kasımda yüzde 43 düştü.

Üçüncü INSEE notu bize “Kasım 2020’de yapılan ankete katılan işyeri yöneticilerine göre, toptan ticaret sektörünün istihdamda eylülden kasıma kadar kısmı bir daralma yaşadığını” gösteriyor. Sentez verisi 3 puan kaybederek 87’ye düştü, bu ise uzun vadeli ortalamanın (100) çok altında. Mayıstan eylül ayına kadar, istihdam ilk karantina döneminde yaşadığı düşüşün yalnızca yarısına ulaşabildi. 28 Ekim ve 19 Kasım tarihleri arasında yapılan araştırmaya göre “Eylül ve kasım ayları arasında, sipariş verme ve genel iş perspektiflerine dair iyimser ve kötümser görüş arasındaki fark istihdamı aşağıya doğru çekiyor” diye belirtiliyor. (…)

Büyük sanayi firmalarıyla ilgili olarak, Humanité, son günlerde büyük patronların sinizmlerini gösteren bazı örnekler verdi. Koronavirüs salgınını çalışanların sayısını düşürmek, hissedarlara verilen temettü hissesini aynı oranda tutabilmek ve kârları artırmak için kullanıyorlar. Geçen pazartesi günü, Villeurbanne şehrindeki General Electric şirketinde CGT Sendikası Üyesi Serge Paolozzi, firmanın 459 kişilik çalışanından 285’ini işten çıkarma planını duyurdu. Salı günü, Danone’nin ofiste çalışan işçilerin bir kısmını çıkarmayı planladığını öğrendik. Bu şirketler hissedarlarına ise 2020’de 1.37 milyar avro temettü dağıttı, yani 2019’a göre yüzde 8.2’lik bir artış. Yine 25 Kasım’da, Total şirketinde CGT Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Thierry Defresne; petrol firmasının 700 kişiyi işten çıkarmakla tehdit ettiğini ama aynı zamanda hissedarlarına ödeme yapmak için bankalardan 7 milyar avro borç para alma planı yaptığını duyurdu, zira şirketin net kârının 4 ile 5 milyar avro arasında olacağı belirtiliyor! (…)

(Çeviren: Kıvanç Demir)

 

SUNAK’IN BÜTÇESİ İNGİLTERE’Yİ DAHA DA YOKSULLAŞTIRACAK

John MCDONELL*
The Guardian

Maliye Bakanı Rishi Sunak’ın bütçe raporu, “İnsanların önceliklerinin korunması” olarak teşhir edilse de, bakanın, halkımızın deneyim ve önceliklerinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. 

Sene sonuyla beraber işlerini kaybedecekleri tahmin edilen milyonlarca işçi -ve ücret kesintisi yapılan bir diğer milyonlarcası- Sunak kendisine yumuşak davranan medyanın sevgi dolu ışıltısında yıkanırken tatlı sloganlardan etkilenmemiş olacaklar.

Heathrow Havaalanı’ndaki işçiler gibi ücretleriniz barbarca kesilerek acımasızca kovulup yeniden işe alınıyorsanız ya da  Barnoldswick’teki Rolls Royce’un yaptığı gibi işiniz vergi yükümlüleri tarafından fonlanan bir şirket tarafından yurtdışına taşınıyorsa “Bize ne olacak?​” diye bağırma hakkınız var.

Gelecekteki iş ve imkân vaatleri, genel kredi veya hükümetin yaşamaya yeterli olmayan geçim yardımı ya da sağlık bakanı Matt Hancock’un bile yetmediğini kabul ettiği hastalık yardımıyla idare etmeye çabalayanlar için anlamsız. Hükümet desteğinden mahrum kalan 3 milyon insan, vahim durumlarının gözardı edilmesinden dolayı acı bir hayal kırıklığına uğrayacaklar.

Muhafazakâr Parti bunu artık kemer sıkma olarak adlandırmak istemeyebilir, fakat çocuk yardımı, genel kredi ve hastalık yardımının kasvetli seviyelerde seyredişi -özellikle iş ve çocuk yoksulluğunda–zorluk ve yokluğun büyümeye devam edeceği anlamına geliyor. Borçlar pek çok aile için zirveye ulaşırken aileler hâlihazırdaki ufak birikmişlerini kullanıyor ve kira ya da mortgage ödemek için mücadele ediyorlar. Küresel salgının ilk üç ayında kişisel borç 6 milyara ulaştı. Nasıl 2008’de borçla mücadele tasarısı bankalar için uygulanıldıysa, ailelerin borcunu hafifletmeye yönelik benzer bir plan tertiplemek de bugün yapılabilir.

(..) İnsanlar ekonomideki güveni yeniden sağlamlaştırmak için güvenliklerinin garanti edilmesine ihtiyaç duyuyor. İş, staj veya iş eğitimi sunabilecek bir iş garantisi ile bağlantılı, gerçekten geçindirebilecek bir maaş temelinde asgari gelir garantisi, bu hükümetin ülkemizi buhrandan kurtarmaya ve insanlara gerçek umutlar vermeye kararlı olduğunu gösterebilir.

İyi işler ekonomimizi canlandırmaya yönelik yüksek ve istikrarlı, uzun vadeli yatırımlarla gelecektir. Fakat bu yıl hükümetin kendi iklim değişikliği komitesi, Muhafazakârların iklim değişikliğiyle yüzleşmenin ne kadar gerisinde kaldıklarını göstermiştir.

İklim değişikliği ile mücadele için bakan tarafından ilan edilen cılız yatırım sadece gezegenimizin yüzleşmekte olduğu umutsuz aciliyeti tanıyamamakla kalmıyor, sıfır sera gazı salınımı için minimum 2050 hedefini de bir kenara bırakıyor. (…)

Ülke çapında yatırımı Londra ve güneydoğu seviyesine yükseltmek gerektiği açıktır ve tartışılamaz. Hükümet başkentin dışında bu seviyede yatırımları tekrarlamakta başarısız olmakla kalmıyor, aynı zamanda Londra’nın ekonomisini yaralayan sömürü ve eşitsizliği de kopyalıyor. Acil ihtiyaç duyulan seviyeye yakın istihdam yaratma planı yok. Etkili sendikalar olmadan pek çok insan güvenliksiz, düşük vasıflı ve düşük ücretli kalacak. (..)

Pek çok insan için son dokuz ay zor geçti. Kabineden sızan belgeler bu durumun küresel salgın ve Brexit ‘in birleşiminden kaynaklanan sistemsel bir buhranla beraber daha kötü de olabileceğini öngörüyor. (..)

 İlham verici bir görüş ve liderlik kapasitesi olan bir hükümete ihtiyacımız var. Bunun yerine içimizdeki en yoksul insanlara yönelik yardımı kesen son harcama incelemesi tedbirleri düşüncesiz canavarlar tarafından yönetildiğimizi kanıtlıyor.

* İşçi Partisi Hayes&Harlington milletvekilidir.

(Çeviren: Güneş İspir)

ÖNCEKİ HABER

Fındıklı Belediyesine "Kazım Koyuncu" ve "Atatürk" soruşturması

SONRAKİ HABER

245 milyar lira açık vermesi öngörülen 2021 yılı bütçesi komisyonda kabul edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa