Aman ha, uyumayalım, uyutulmayalım
Şaka gibi geliyor değil mi vallahi şaka değil. Ama aklımıza takılmadı da değil, nasıl bir düzen ki millete asgari, patrona, vekile azami yaşam.
Fotoğraf: Evrensel
Metal İşçisi
Gebze
Matematiği sever misiniz? Şimdi bir çoğunuz “Bu da nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Ben kendi adıma söyleyim okul yıllarından beri matematik dersini hiç sevmedim. Zor geldiği için değil, “Lan” derdim “Biz meslek lisesinde okuyoruz, ne işimize yarayacak matematik. Dört işlemi bil yeter.” Toplama, çarpma, bölme, çıkarma gerisi teferruat.
Hâlâ da sevmem matematiği. Öyleki maaş kartını bile vermişim eşim Meral’e ne gelir hesabına karışırım, ne de gidere. Zavallım bizimkisi yemekti, bulaşıktı, çamaşırdı, ev temizliğiydi, çarşı-pazardı, faturalardı, oğlanın okul masrafıydı derken elinde kağıt kalem her ay denk bütçe derdinde.
Ne diyeyim Allah kolaylık versin, ama hakkımı da teslim etsin sayemde bizim Meral iyi bir matematikçi olacak! Ama ayın ortalarında yahu bırak artık şu sigarayı sitemi gelenek haline geldi bizim evde. Çünkü hesap kitabı tutturamayınca iş dönüp dolaşıp bizim aylık cigara parasına geliyor. Bu arada Gebze Emek Partisi emektarlarından Hasan Başkan’la bizim Meral sigara karşıtlığında omuz omuzalar. Al sana bir yoldaş dayanışması. E bizde de matematik zayıf ama edebiyat idare eder. Üzerime cigara konusunda fazlaca geldiklerinde “Yahu bakın sizin Receb’im ile ortak bir yanınız var, bende o bile yok deyip” cigara parasını güvenceye alabiliyorum. Amma velakin memlekette acı reçete hazırlıkları içerisinde, bizim cigara da tehlikede!
Neyse ne diyordum. Bizim meslek lisesinde matematik hocamız, Oral Hoca’ydı. Matematikçiden çok edebiyat hocası gibiydi. Matematik dersinde şiirler okur, öyküler anlatırdı. İkide birde bize matematiğin bir sınıfsallığı vardı derdi. Biz de sınıfsal deyince hoca bizim torna tesviye sınıfını kastediyor sanırdık. Fabrika işçiliğine başlayınca anladık sınıfsallığı. Bize toplama, çarpma işçi sınıfına, bölme, çıkarma patron sınıfına aittir derdi. Yarın siz işçi olacaksınız, toplanacak, çoğalacak, birleşeceksiniz, patron sınıfı sizi bölecek, çıkaracak. Valla size yemin, biz de arkadaşlarla “O sıyırdı yine kafayı” derdik. Ama meslek lisesi son sınıf öğrencisi olduğumuz 1980 eylülünde tankların tüfeklerin gölgesinde yürürlüğe giriverdi matematiğin sınıfsallığı.
Ve derdest edilip götürdüler Oral Hoca’mızı. Sonraları anladıkişçi sınıfının matematiğinin safındaydı Oral Hoca’mız.Velhasıl şimdi Aydın abiye bir selam gönderip, diyalektik olarak bu mektubu bağlamak gerekiyor sınıfın matematiğine.
Bizim Ahmet’in freze tezgahındaki ustalığına diyecek yok da, matematikte hâlâ ilkokul düzeyinde. Canı sıkıldıkça elinde kağıt kalem, cebinde ödenecek onlarca fatura, hesap kitap derdinde. Çoğu zaman yüzünde bir sıkıntı ama geçen gün 10’daki çay molasına garip bir gülümsemeyle geldi. Nutuk çeken politikacı edasıyla “Arkadaşlar ben 3 bin lira ile nasıl gül gibi geçineceğimizi çözdüm” diyerek lafa girdi.
İçimizden “Eyvah diyerek onca hesap kitabın içinden çıkamayınca bizim Ahmet’te sıyırdı kafayı” dedik. Başladı anlatmaya “Arkadaşlar balık mevsimi açıldı ya bizim hanım geçen pazar benden balık istedi en ucuz hamsiydi fiyat 25 lira. Alamadım sonra bir araştırma yaptım milletin vekillerinin yemek yediği Meclis lokantasında et yemeklerinin bile 5 ile 10 lira arasında olduğunu keşfettim. Eee korona günleri her tarafta paket servis, iste gelsin. Akşam yemeğini istedim istemesine de paket boş çıktı, yeme içme işini Meclis lokantasından çözersek mutfak masrafını yarıya düşürdük demektir. Ne yani vekile verdiklerini milletin aslından mı esirgeyecekler. Ne dersiniz?” Biz “Ahmet kardeş sen daha çok boş paket beklersin, bak acı reçete kapıda ona göre” der demez bizimkisi mazotu bitmiş traktör hızıyla frezeye karşı yürümeye başladı. Giderken cebinden ödenmemiş su faturası düştü. 70 lira. İki gün de ödemesi gecikmiş, arkasından hep bir ağızdan seslendik, “Ahmet cebinden fatura düştü”, sadece uzaktan sesini duyduk, “Dayanışma güzel diyorduk bi’zahmet siz ödeyiverin” deyip bastı frezenin düğmesine...
Şaka gibi geliyor değil mi vallahi şaka değil. Ama aklımıza takılmadı da değil, nasıl bir düzen ki millete asgari, patrona, vekile azami yaşam.
Ahmet bir iki gün küstü bize, su faturasını ödediğimiz halde.
İşçi miyiz, onurlu bir yaşam mı istiyoruz? Bu konuda ciddi olmalıyız.
Bize fabrikada, sokakta ölümü reva gören, açlığı ve işsizliği dayatan bir düzen var. Bu ölümü ve açlığı dayatan düzene karşı kararlı ve ciddi olmak zorundayız. Her gün karar verip, sağda solda atıp tutup, hiçbir şey yapmadan yaşamaya devam edemeyiz. Tam da asgari ücret görüşmelerinin başlayacağı bu günlerde biz işçiler, emekçiler bu mücadelede tutarlı ve ciddi olmak zorundayız. Uyumamak ve uyutulmamak için hep birlikte mücadeleye.