Biz kadınlar çözümü örgütlü gücümüzde bulacağız
"Siz siyasetinizin karanlık fikirlerinin altında kalacaksınız. Biz haklarımızı, hayatlarımızı savunmaya, dayanışmamızı güçlendirmeye, çözümü kendi örgütlü gücümüzde aramaya devam edeceğiz."
Fotoğraf: Evrensel
Eren SARAN
İzmir
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü geride bıraktığımız hafta biz kadınlar bulunduğumuz ilçede kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik sokaklarda olma isteğimizi dile getirdik. İçerisinde her türlü görüşten, meslekten, hayatın farklı alanlarından kadınların olduğu Aliağalı Kadınlar grubumuzla yıllardır yaptığımız gibi bu yıl da kadına yönelik şiddete hayır demenin araçlarını pandemiye rağmen kullanacağımızı söyledik. Kaymakamlık sergimize izin vermedi ama bizler evlerimizden balkonlarımızdan şiddete karşı ses çıkardık.
Neydi peki ısrarımızın sebebi? Her gün yakamıza, paçamıza, boğazımıza dayanan şiddet her birimizden bir adım bile uzakta değildi çünkü, başka illerde katledilen kadınlar, istismara uğrayan çocuklar için tepki koyan bizler, bir sonraki cinayetin, tacizin, tecavüzün, sözlü ve psikolojik şiddetin bizlerden biri olacağını bilenlerdik. Bildiğimizde de yanılmadık. 25 Kasım’dan on gün önce Aliağa’da Serap Çetiner kendi evinde boğazından bıçaklanarak öldürüldü.
Serap’ın ölümünün ardından kadın cinayetlerinin politik olduğunu, her kadın cinayetinde olduğu gibi bu cinayette de sorumluların yalnızca kadını öldüren tek tek erkeklerle sınırlı kalmadığını bir kez daha haykırdık.
Dedik ki; “Yanı başımıza kadar gelen şiddet sarmalının başlıca sebeplerinin; cezasızlık, haksız tahrik indirimleri ile cinayetlerin meşrulaştırılması, kadını koruması gereken kanunları uygulamayanlar olduğunu biliyoruz. Virüsün öldüremediği kadınları, boşanmayı ya da ayrılmayı reddeden erkekler öldürüyor. Kadınlar aynı erkek için onlarca koruma ve uzaklaştırma kararı almış olmasına rağmen herkesin gözü önünde yaralanıyor öldürülüyor! Kadın düşmanı politikalar, cinsiyetçi ve gerici söylemler her yıl yüzlerce kadını aramızdan alıyor. Her üç kadından biri şiddetin en az bir biçimine maruz kalıyorken, hükümet şiddeti önlemek için daha etkin mekanizmalar oluşturmak yerine, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nı yok etmeye çalışıyor. Kadınların örgütlü mücadelesiyle kazandığı hakları elimizden alamayacaksınız. Sesimizi bastıramayacaksınız”
ŞİDDETE KARŞI SÖZÜMÜZ TÜRKİYE’DE BİRLEŞTİ
Bizim Aliağa’dan yükselen sesimiz, tüm ülkede birçok kız kardeşimizin, İstanbul’da, Ankara’da, Eskişehir’de, Van’da, Adana’da, Balıkesir’de, Kocaeli’nde, Malatya’da sokağa çıkan kadınların sesine karıştı. Şiddete karşı sözümüzü tüm Türkiye’de birleştirdik.
Biz sözümüzü, mücadelemizi, sesimizi birleştirirken, iktidar ve onun politikaları kadınların tüm tarihsel kazanımlarını yok etmek için çok katmanlı saldırılarını arttırmaya devam ediyor. Evrensel Gazetesi yazarı Sevda Karaca’nın 20 Kasım 2020 tarihli köşesinde dediği gibi “Nasıl ki işçilerden işyerine girdiği andan itibaren yasaların ve hakların değil, patronların keyfinin, otoritesinin belirleyiciliği altında çalışması bekleniyorsa, kadınlardan da toplumda ve ev içinde medeni hakların değil, erkeklerin keyfinin ve otoritesinin belirleyiciliği altında pısması bekleniyor”
Peki, Aliağa’da ismini fikriyle birlikte andığımız varlığını tarihin en geri düşüncelerine yedekleyenler ve hükümetin bu saldırılarıyla her seferinde koşa koşa ortaklaşanlar ne yaptı? Örneğin; Saadet Partisi Aliağa İlçe Başkanı Mahmut Koç, bir kadın arkadaşımızın sosyal medya profil fotoğrafının “İstanbul sözleşmesini uygula” sloganının altına üzerine vazifeymiş gibi, kadın mücadelesinin seyrinden duyduğu rahatsızlığı, sözleşmenin kendisinin toplumda ahlaksızlığı arttırdığını ve bu ahlaksızlığın da kadın cinayetlerinin nedeni olduğunu yazdı.
Bunu yazdıktan sonra arkadaşımızın ve kadınların tepkisi üzerine paylaşımını apar topar silen Koç, daha da yükselecek tepkiyi göğüsleyemeyecek olduğunu anlamış olacak ki, özür açıklaması vermek için soluğu yerel basının yanında aldı.
Yekten şunu belirteyim biz kadınlar o özrü yemedik. Kabul etmedik demiyorum, biz o özrün altında, kelimelerin ardında saklanan gerçeği gördük ve bu gerçekleri daha önce defalarca gördüğümüz için yemedik. Tüm açıklamasını bu yazıda anarak onun fikrinin yinelenerek kalıcı olmasını istemem. Ancak özrünün kabahatinden büyük olduğunu gösteren bir iki noktayı anmak gerekli.
Sözlerinin ardından Allah’a sığınan ve kitleler üzerindeki etkisini arttırmak için hadislerden alıntı yaparak dini kendisine kılıf yapan Koç, bu özür yazısında da kadının kadın olarak özne olabileceğini yok sayarak “bizim de anamız, bacımız, kızımız, eşimiz var” demiş. Kadını yalnızca erkeğin varlığı üzerinden açıklama gayretini göstermiştir.
Açıkçası kendisinin ben İstanbul sözleşmesini savunuyorum diye biten özrünün ve partisinin genel politikalarında da sözleşmenin varlığından rahatsızlıkları olduğunu bildiğimiz için nazarımızda kadri kıymeti yoktur. Esasen sözünün de yoktur ama işte yükselen kadın mücadelesi artık olası en küçük saldırı karşısında bile tepkisini ortaya koymaktan geri durmuyor, durmayacakta…
SİZ SİYASETİNİZİN KARANLIK FİKİRLERİ ALTINDA KALACAKSINIZ
Koç’a ve onun zihniyetindeki tüm siyasetçilere bir kez daha hatırlatalım ve neden her gün yeniden İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz dediğimizi özetleyelim:
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı verilerde; “Bu ay 29 kadın cinayeti işlenmiş, 10 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Öldürülen 29 kadından 15’inin neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 1’i ekonomik nedenlerle, 13’ü de boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. 15 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor” deniyor.
Bu cinayetlerinin üzerine krizin, pandeminin kadınlar üzerindeki etkisini de ekleyince tablo bizlerin neden sokaklarda olduğunun da kanıtı oluyor. Kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor. Kadınlar boşanmak istemediği, ilişkiyi reddettiği için öldürülüyor. Kadınlar, anne, bacı, eş fark etmeksizin kadın olduğu için, İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı için, hükümet kendi ülkesinin kapsamlı kanunu olan 6284’ü uygulamadığı için öldürülüyor.
İşte biz böyle pamuk ipliğine bağlı bir hayatı türlü şiddet dalgaları arasında her gün yaşarken siz lafınızı denk alacaksınız. Siz siyasetinizin karanlık fikirlerinin altında kalacaksınız. Biz haklarımızı, hayatlarımızı savunmaya, dayanışmamızı güçlendirmeye, çözümü kendi örgütlü gücümüzde aramaya devam edeceğiz.