06 Aralık 2020 23:36

Fahrizade suikastı ve olası sonuçları

İranlı Nükleer Fizikçi Muhsin Fahrizade’nin bir suikastla öldürülmesinin ülke içinde ve dışındaki yansımaları Arap basının geçtiğmiz haftaki öncelikli gündemlerinden biri oldu.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ali KARATAŞ
Kays ABBAS

'İran nükleer programının babası’ olarak anılan Nükleer Fizikçi Muhsin Fahrizade’nin bir suikastla öldürülmesinin ülke içinde ve dışındaki yansımaları Arap basının öncelikli gündemlerinden biriydi. Yakın zamanda gerçekleşen seçimlerde Trump’ın kaybedip Joe Biden’in kazanmasının ABD’nin Ortadoğu ve özellikle İran’a yönelik dış politikasına ne gibi etkileri olacağı haftalardan beri tartışılıyordu. Fahrizade’nin öldürülmesi, İran nükleer dosyasının yeniden açılmasına ve tartışmaların daha da alevlenmesine neden oldu.

Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen al Arab gazetesi, yeni seçilen Biden yönetiminin önceliğinin İran’ın nükleer dosyasından önce balistik füze programları ve bölgenin bir çok ülkesinde bulunan, ABD’nin ve müttefiklerinin milis yapılanmaları olduğunu yazdı. Gazetenin manşetinde yayımlanan haber analizde, sorunun sadece ABD’yi değil bölgedeki müttefiklerini de yakından ilgilendirdiği yazıldı. Bundan dolayı, gelecek müzakerelerin 5+1’in Avrupalı ortakları, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE dahil olmak üzere Ortadoğu’daki ABD ortaklarını da kapsayacak şekilde genişleyeceği ifade edildi.

İRAN’DA İÇ GERİLİM

Fahrizade suikastinin İran’ın içine de yansımaları oldu. İlki hükümetteki “Reformcular” ile muhalefetteki “Muhafazakarlar” arasında gerilimin artması. Muhafazakarlar’ın denetimindeki 290 üyeli İslami Şura Meclisi (parlamento), eğer bir ay içerisinde yaptırımlar son bulmazsa 251 oyla uranyumun yüzde 20 oranında zenginleştirilmesine ve Birleşmiş Milletlerin nükleer denetimlerinin askıya almaya karar verdi. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, meclis tarafından kabul edilen yasayı veto etti. Ruhani, gerekçe olarak, yasanın 2015 tarihli nükleer anlaşmayı yeniden inşa etmeye ve ABD’nın uyguladığı yaptırımları gevşetmeye yönelik diplomatik çabalara zarar verme ihtimalini gösterdi.

Rai al Youm gazetesi, Fahrizade’nin öldürülmesinden sonra ortaya çıkan bu tabloyu “Muhafazakarlar ile reformcular arasında gerilimin yeniden yüzeye çıkması” olarak tanımladı. Konunun ele alındığı başyazıda, İran’ın içeride yaşadığı iç sıkıntıların belki önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak sonuçları iç ve dış politikasını değiştireceğine dikkat çekildi.

MISIR, NORMALLEŞMENİN ANA AKTÖRÜ OLMA YOLUNDA

Bölgede dikkat çeken diğer bir gelişme ise BAE ve Bahreyn’den sonra Ortadoğu’nun kilit önemdeki ülkesinin de İsrail’le müzakere yoluna girmesi. Lübnan’da yayımlanan al Ahbar gazetesine göre bunun önemi, yakın zamanda Mısır, İsrail, BAE ve Filistin arasında bir zirve için çabaların sürmesi ve Mahmut Abbas’ın geçen hafta Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi ziyaret etmesi. Gazete, Sisi’nin bu görüşmelerde elindeki en önemli kozun Mısır’ın Gazze Şeridi’ne sınır olması ve Sina Yarımadası’na sınır komşusu olan İsrail’in karşılaşabileceği “terörist saldırılar”a Mısır ordusu tarafında müdahale ediliyor olması.


BIDEN’IN İRAN’LA DİYALOĞU: NÜKLEERDEN ÖNCE FÜZELER VE MİLİSLER

Al Arab

Salı günü, Yeni Amerikan Başkanı Joe Biden, İran nükleer dosyasıyla ilgilenmenin İranlıların umduğu kadar kolay olmayacağını gösteren sinyaller gönderdi. Biden yönetiminin bölgesel müttefiklerinin çıkarlarını hesaba katması gerekli. Seyir ve enerji güvenliğinin büyük önem taşıdığı bir bölgede bir yıl önce Suudi petrol tesislerine yapılan saldırının İran’la herhangi bir diyalog için başlangıç noktası olması gerekir.

Biden, Amerikan New York Times’a, “İran’ın nükleer bomba sahibi olmasını reddediyoruz ve istediğimiz son şey Ortadoğu’nun nükleer silahlarla dolmasıdır” dedi. Yönetiminin ABD müttefikleriyle istişare içinde, İran’a yönelik nükleer kısıtlamaları sıkılaştıracağını ve füze programıyla yüzleşeceğini sözlerini ekledi.

Biden, nükleer konudaki tartışmayı İran füze programı dosyasıyla ilişkilendirdi. Meselenin yalnızca Washington ve Tahran arasında ikili bir diyalog gerektirmediğini, aynı zamanda ABD müttefikleriyle istişareye ihtiyaç duyduğunu belirtti. Bu, yeni ABD başkanının müttefiklerin çıkarlarını ve ulusal güvenliğini garanti altına almayı İran’la müzakere masasına geri dönme şartı olarak koyduğu anlamına geliyor.

Müttefikler çevresi, 5+1’in Avrupalı ortakları, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE dahil olmak üzere Ortadoğu’daki ABD ortaklarını da kapsayacak şekilde genişliyor.

Gözlemciler Biden yönetiminin İran’ın nükleer güç olmasını engellemeyi hedefleyen müzakerelerde, Eski Başkan Barack Obama’nın stratejisinde yer alan hataların üstesinden gelmek için çalışacağına inanıyor. Yeni stratejiyle, ister nükleer dosyayla ister bölgesel güvenlikle ilgili olsun İran’dan çifte tavizler elde etmeye çalışacak.

Mesele artık Suudi Arabistan veya BAE’nin İran’ın füze yetenekleri tehdidiyle ilgili endişeleriyle sınırlı değil, özellikle Suriye ve Lübnan’da konuşlanmış İran güçleri ve müttefik milislerin silahlanmasının artması ve tehdidin İsrail sınırlarına dayanması, İsrail için daha çok önem arz ediyor.

Herhangi bir Amerikan yönetiminin İran meselesine İsrail’in çıkarlarını oturtmadan yaklaşması zorlaştı ki bu da Körfez ülkelerinin özellikle BAE ve Bahreyn’den çok sonra Suudi Arabistan’ı da içine alabilecek yeni barış yolunda İsrail ile yakınlaşması ışığında yararlanacağı bir şey. Bu İran’a karşı Arap-İsrail çıkarlarının ittifakına yol açabilecek bir durum.

Ancak İran’ın genişlemesinin riskleri tek başına bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit etmiyor. Irak’ta olduğu gibi Washington’un ve askerlerinin Körfez’deki çıkarları İran füzeleri veya müttefik milislerin saldırılarının menzili içinde. Amerikan tesislerine roket fırlatmak yaygın bir olay haline geldi.

Suudi Arabistan’daki Khurais ve Abqaiq’teki petrol tesislerine yönelik saldırı (Bir yıldan fazla bir süre önce Husiler tarafından gerçekleştirildi ) nükleer dosya değil fakat  İran-Amerikan diyaloğu için başlangıç noktası olması gerekiyordu.  Biden yönetimi İran’ın Körfezi hedef alabilecek füze yeteneklerini düşünmesi gerekiyor. Suudi Arabistan’da ve diğer Körfez ülkelerinde binlerce Amerikan askeri personeli görev yapıyor.

Husiler ve diğer milisler tarafından İran füzelerinin alınması, enerji güvenliğini ve Körfez ülkelerinin küresel pazardaki paylarını yerine getirmesini tehdit edecek. Umman Denizi veya Kızıldeniz’deki seyir hareketini de tehdit edebilir. Buna rağmen birbirini izleyen ABD yönetimlerinin bu duruma hâlâ hoşgörüyle bakması, İran’ın Hürmüz Boğazı’nda seyir özgürlüğünü engelleyerek ve petrol tankerlerine saldırarak kendi koşullarını kabul ettirmesi için cesaret verici bir emsal teşkil edebilir.

Bloomberg News’e verdiği bir röportajda Amerikalı Yazar Eli Lake, “İran’ın nükleer silah arayışının İsrail ve Körfez ülkeleri için varoluşsal bir tehdit olduğunu” söyledi. Lake, “Bu, İran’ın bu ülkelerden herhangi birine önleyici bir saldırı başlatmasıyla ilgili değil. Daha ziyade, İran’ın teröristleri desteklemesi, isyancı grupları silahlandırması ve bir nükleer silah elde ederse uzun menzilli bir füze cephanesi inşa etmesi davranışlarından caydırılmasının zor olması meselesiyle ilgili.

Geçtiğimiz üç yıl boyunca İsrail, istihbarat yeteneklerini İran’ın nükleer programını bozmak için kullanma arzusunu gösterdi. O zamanlar çoğu gözlemci, İsrail’in İran’ın nükleer altyapısını ancak füze saldırıları veya insansız hava araçları gibi açık yollarla yok edebileceğine inanıyordu. Bununla birlikte nükleer programda çalışan en önde gelen bilim adamlarının suikastlarına ek olarak geçen yaz birkaç İran nükleer sahasında meydana gelen patlamalar, İsrail’in bu programını imha etme görevinin büyük bir bölümünü istihbarat operasyonları yoluyla yerine getirebildiğini gösterdi.

İsrail belki de bir süre Biden iktidarının ilk aylarında İran’a karşı yeni bir saldırı yapmamayı kabul edebilir. Ancak İran, nükleer programının askeri yönlerini terk etmeyi kabul etmedikçe, İran içinde operasyonlar yapma yeteneğinden vazgeçmeyecektir.


FAHRİZADE VE İRAN’DA YÜKSELEN İÇ GERİLİM

Rai al Youm
Başyazı

Muhafazakarlar ve Reformistler arasındaki mücadele, Nükleer Bilimci Muhsen Fahrizade’in öldürülmesi gerekçesiyle İran’da yeniden ve şiddetli bir şekilde yüzeye çıktı. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin, suikasta bir yanıt olarak Muhafazakarların kontrolünde olan İslami Şura’nın verdiği kararı uymayı reddetmesi bu çatışmayı açıkça yansıtılıyor. İslami Şura, ekonomik yaptırımlar bir ay içinde kaldırılmazsa uranyumu zenginleştirme oranını yüzde 20’ye çıkarma ve uluslararası müfettişlerin İran’ın nükleer tesislerini incelemesine izin vermeme kararını almıştı.

Kamuoyuna yansıyan bu çatışmayı iki şekilde okumak mümkün ve en azından önümüzdeki birkaç hafta içinde siyasi çatışmalara dönüşebilir.

Birincisi: Bir rol değişimi olduğu ve bu anlaşmazlığın kamuoyu önünde ortaya çıkmasının ardındaki amacın, nükleer anlaşmaya dönüşü hızlandırması için Biden başkanlığındaki bir sonraki Amerikan yönetimine baskı yapmak olduğunu yönünde. Çünkü Şura bu kararı derin devleti oluşturan birkaç anayasal organ ve özellikle Ayetullah Ali Hamaney tarafından onaylanıncaya kadar yürürlüğe girmeyecektir. Bu durum, karşılık vermek için bir manevra alanı olduğu anlamına geliyor.

İkincisi: Yüce Lider (Ali Hamaney) başkanlığındaki muhafazakar şahin kanadın; suikastlardan ve İran güçlerine ve Suriye ile Irak’taki müttefiklerine yönelik saldırılarının artmasından sonra İsrail işgal devleti ve ABD ile yüzleşmeye ve çatışmaya gittiğini söylemektedir. Bu kanat, tepkisizliğin ve kendini kontrol etme politikasının İran’ı ve onun prestijini olumsuz etkilediğine inanıyor. Bu tutum İran’ın derinliklerinde nükleer programdaki bilim insanlarına daha aşağılayıcı suikastların yapılmasını teşvik etti ve bu da kamuoyunda bir öfke durumuna yol açtı.

İran, Ayetullah’tan sonra en önemli iki adamının öldürülmesi sonucunda bir yıldan kısa bir süre içinde İsrail’den çok güçlü iki darbe aldı. Birincisi, Kudüs Gücü Komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani, ikincisi de Devrim Muhafızlarının araştırma bölümünün başı olan Nükleer Bilimci Fahrizade. Şimdi İran halkının geniş bir kesiminden veya yurt dışındaki müttefiklerinden ve özellikle direniş ekseninden İsrail işgal devletini caydıran intikam eylemleri almak ve İran rejiminin “prestijini” yeniden kurmak büyük baskılarla karşı karşıyadır.

Amerika’yı ve müttefiki “İsrail”i en çok endişelendiren sadece nükleer program değil, aynı zamanda İran’ın balistik füzeleridir ve ikincisi daha az önemli değildir. Biden’ın Demokrat Parti yönetimi ile müzakerelerin kolay olması pek olası değil. İran’ın balistik füze dosyası ve deneylerinde tavizler elde edilene kadar Amerika’nın nükleer anlaşmaya dönüşü gerçekleşmeyecek.

İran’ın içeride yaşadığı iç sıkıntıların belki önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak sonuçları iç ve dış politikasını değiştirecek. Bunlar arasında kendini kontrol etme ve şokları yutma politikasından etkili bir caydırıcılık politikası benimsemeye geçiş olabilir.

Süleymani ve Fahrizade suikastının intikamı kesinlikle geliyor. Biden yönetiminden nükleer anlaşmaya dönüşü doğrulayan mesajlar gelse bile. Aksi takdirde İran’ın bölgesel konumu ve rejimi sarsılacak.


KAHİRE, NETANYAHU’YU KABUL ETMEYE HAZIRLANIYOR

Al Ahbar

Düşman İsrail ile güvenlik iş birliğine dönen Filistin yönetimi arasındaki müzakerelere liderlik etmek için Kahire ve Abu Dabi yarışıyor. Abdulfettah Sisi’nin ve Mahmud bin Zayed’in yanı sıra Benyamin Netanyahu ve Mahmud Abbas’ın da dahil olacağı dört taraflı bir toplantı yapma çabaları sürüyor. Çalışmalar Suudi Arabistan’ın himayesinde “Barış sürecini yeniden başlatmak için birleşik bir Arap pozisyonu” formüle etmeye odaklanıyor.

Her zaman olduğu gibi, Mısır-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) uzlaşması gecikmedi. Özellikle Kahire’nin öfkesi bu sefer normalleşmeyle veya İsrail ile anlaşmayla ilgili değildi. BAE’nin çalışma şekliyle, yani diğer bir deyişle sadece Tel Aviv’e doğru koşma ve bütün gemileri yakmakla ilgiliydi. Bununla birlikte Joe Biden’ın ABD başkanı olarak kazandığı zafer bir gerçekliğe dönüştüğünden beri Kahire’nin karşılaştığı potansiyel zorluklar onu  “altın vuruş” olduğuna inandığı şeye itti. Filistin meselesinde Sisi, müzakerelerde ara bulucu rolünü oynamak istiyor. Ancak ilk defa bu rolü bölgede daha fazla nüfuza aç olan Abu Dabi ile paylaşacak. Sadece öne sürdüğü paralardan dolayı değil. Ayrıca Muhammed bin Zayed’in BAE’nin fiili hükümdarı olarak kalmasını sağlayan siyasi bir pozisyon aracılığıyla. Sisi’nin, bin Zayed ile Bahreyn ve Ürdün krallarını bir araya getiren üçlü koordinasyon toplantısını kaçırdığı doğrudur. Ancak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı dün kabul ederek Aylarca süren ilişkide gerginliği sona erdirdi.  BAE ve Bahreyn ile Tel Aviv anlaşmalarından sonra güçlendi.

BAE’nin bu ara buluculuktaki yeni rolüne gelince, özellikle Abu Dabi şu anda otoriteye para pompaladığı ve onu alıkoyabildiği için Tel Aviv’e baskı uygularken ekonomik yöne odaklanıyor. Kaynaklar şimdilik, üç haneli bir meblağın Abbas’ı beklediğini söylüyor. Fikir, İsrail’de beklenen BAE yatırımlarının milyarlarca olduğu ve rekor sürede başlayacağı gerçeğine dayanıyor. Üstelik BAE pazarı, işsizlere iş fırsatları sağlamayacak bir şekilde İsraillilere açık hale geldi. Aynı kaynaklar, tam normalleşme adımlarını hızlandıran Körfez devletinin Filistin dosyasıyla ilgili uzmanları işe aldığını da ekliyor. Sadece Kahire’den değil, Tel Aviv’den ve uluslararası araştırma merkezlerinden.

Bu arada Mısır, görüşmelerde Ürdün’e rağmen daha büyük bir rol oynamaya hazırlanıyor, ancak Sisi şimdiye kadar Biden yönetimi tarafından görmezden geliniyor. Bu nedenle, yeni Beyaz Saray yönetiminin onu dışlamasını önlemek için kendisini Filistin davasında ana taraf olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Özellikle, diğer ticaret anlaşmalarına ek olarak “Camp David Anlaşmaları” kapsamındaki “askeri yardım” da dahil olmak üzere birçok dosya tehdit altında olabileceğinden… Mısır’ın endişeleri, ABD’nin Mısır’ın rolünü BAE-Ürdün rolüyle değiştirme girişiminde bulunma olasılığı hakkındaki endişelere dayanmaktadır. Birkaç gün önce Kral Abdullah ile Biden arasında doğrudan temas halinde ortaya çıkan mesele Kahire’yi alarma geçiren bir adımdı. Bununla birlikte “General Sisi” yakında gerçekleşebilecek kısa bir ziyarette, Ürdün Kralı’yla ortak bir görüşme yapılabilir ve Filistin dosyası üzerine Kahire ile Amman arasında üst düzey koordinasyon üzerine oynayabilir.

Ancak en önemli nokta, Kahire ile Tel Aviv arasında kısa süre içinde Netanyahu’ya resmi bir resepsiyon düzenlemek için iletişim kanallarının açılmış olmasıdır. On yıl sonra Mısır başkentine türünün ilk örneği olacak bir ziyaret olacak. Düşman hükümetinin başının, yaklaşık iki yıl önce Sisi ile Şarm El-Şeyh’te ilan edilmeyen bir ziyarette görüştüğünü unutmayalım.

Mevcut durumda Sisi, müzakereleri iki ana kartla yönetiyor: Birincisi, Kahire’ye cevap vermeyi reddederse Gazze’deki kuşatmayı sıkmakla tehdit ederek Abbas’a baskı ve “Hamas”a şantaj yapabilme becerisidir. İkincisi, sınırları Sina’dan gelen ve Mısır ordusunun yüzleştiği terörizm tarafından tehdit edilen İsrail ile güçlü ilişkileri fikrini güçlendirmek. Buradan, Biden yönetimine yönelik Mısır “baskı” belgeleri önemli görünüyor, özellikle de Netanyahu’dan beklenen İsrail desteğiyle.

ÖNCEKİ HABER

İzmir Büyükşehir Belediyesi kiracılarından pandemi nedeniyle 3 ay kira almayacak

SONRAKİ HABER

CHP'li Tanrıkulu, kadın cinayetleri için Mecliste araştırma komisyonu talep etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa