06 Aralık 2020 22:56

Kitaplar arasında: Ölümsüzlük ve görünür olmak

Tacim Çiçek ölümsüzlük ve görünür olma ilişkisini yazdı: "İnsanın kendini görünür kılma ve ölümü yok edebilme çabası oldukça eskidir."

Fotoğraf: Pxhere

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

Emil Michel Cioran’a göre; insanın soru sormasını engellemek, aslında vaaz verenlerin ürettiği özgün bir terördür. Yine ona göre, farklı fikirlerin bir arada yaşamasını kabullenmemenin sonu mutlaka kan dökmeyle sonuçlanır. Ve Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne adlı kitabında kurtuluşun ‘mutlakta’ değil de insanın kendisinde olduğunu savunur. Düşünsel anlamdaki hazır yemeklerden kaçınmanın gerekliliğini, özgünlüğünü anlatır.

Abdurrahman Kevâkibi (1854-1902) muhalif bir Arap yazar. ‘Tebayi-il İstibdat’ adlı bir kitabı var. Abdülhamit’in adını hiç anmadan istibdatın sebep olduğu sonuçları anlatır. Ona göre, ‘müstebit’ (zorba) hükümdarlar her zaman kendilerini bir şekilde dinle ilişkilendirir. Çünkü dinsel öğretiler insanları, akılların kavrayamayacağı bir güçten korkmaya çağırır. Zaten istibdatın en yüksek derecesi orduyu ve dini otoriteyi aynı anda elinde bulunduran ‘ferd-i mutlak’ iktidarıdır. Bu yüzden siyasetin ıslahı ancak dinin ıslahıyla mümkündür.’ 

BİZ YAPAN GERÇEKLİKLER

Sait Faik’in ‘Haritada Bir Nokta’ adlı hikayesinin son cümleleri şöyledir: “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Ölümden korkalım ya da korkmayalım o gölgemiz gibi bırakmaz peşimizi. Doğmak aslında ölmek içindir. Doğmamış olsaydık ölmeyecektik de. Doğumla ölüm arasındaki uzun ya da kısa çizgide öylesine çok kötülük var ki bunlarla istesek istemesek de karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Kendi başının çaresine bakmak bir kurtarıcıya, şefaatçiye ihtiyaç duymadan ama insan olmak ve insan kalmakla orantılı bir sonuç… Unutmak en zavallı yanımız bence. Bu bir tür kaçış, güvenlik ve göze batmadan hayata tutunmak (Doğumla ölüm arası çizgide yolculuğu tamamlamak) olsa da. Doğmakla ölmek (İntihar, ötanazi vs. gibi istisnaları bir kenarda tutacak olursam) biliyoruz ki seçimimiz değil. Ama bu iki nokta arasındaki kalp grafiği gibi inişli çıkışlı çizgideki seçimlerimiz bizim elimizde. Bizi biz yapan gerçeklikler toplamı da seçimlerimizdir aslında. Unutmayalım ki seçimlerimizle orantılıdır bireysel ve de toplumsal hayatımızın kalitesi, güzelliği, gerçekliği ve sıradan olmayışı…

ÖLÜME DOĞRU BÜYÜYEN TEK CANLI

İnsanın kendini görünür kılma ve ölümü yok edebilme çabası oldukça eskidir. ‘Yazmak eylemi’ üzerinden dillendirir insan bu eski sorunu demek eksik kalır. Çünkü yontması, çizmesi, resmetmesi, müziğe dökmesi gibi şeyler yapıp eylemesi de insanın kendini görünür kılma ve ölümsüzleşme çabasının sonucudur. Ölümü aşmak, geçmişte de günümüzde de gelecekte de olanaksızdır. Ama kalıcı olmak da bir o kadar olanaksız… Çünkü ölüme doğru büyüyen tek canlı olduğunu bilen insanın sanatı, yontuyu, yazıyı, resmi bulması da ölümsüzlük düşüncesinden hız almış olabilir belki… Yapıp eylemesi insanın ölümünü aşmak ve kendinden sonrakiler tarafından bilinmektir, unutulmamaktır kim bilir. Bence de bu iki çabanın pratik hayatta bir karşılığı yoktur, beyhudedir. Çünkü ne yapılırsa yapılsın ne yeterince görünür olabilmenin bir yolu var, ne de ölüme bir çare bulabilmenin… Az önce de dediğim gibi ölüm yok edilemez ne bugün ne de gelecekte… Yine de insanlık bu alandaki çabasından asla vazgeçmeyecek. Farkındalık/bilinç olduğu sürece ölümle dövüşüp onu alt edebilmek kaygısı, düşüncesi, çabası da olacaktır hep… Ölümüyle dünyaya gelen insan da bu hazin sona karşı hep çalışacaktır. Yazmak da, yontmak da, ömrü uzatmaya çalışmak, hatta ölümsüzlüğü aramak bulmak çabası da mitolojilerden gerçeğe dönüştürmeye çalışmak da; görünür olmak ve ölümsüzleşmek yolunda bir tür delilikten başka nedir ki zaten… Aslında biz ölüme doğru büyürken aynı zamanda farkındalık ve bilinç törpümüzle kendimizi daha olgunluğa daha gerçeğe doğru yontarız. Bu, bize başkalarını anlamak ve onları oldukları gibi kabullenmeyi kazandırır, yaşatır ve de uygulatır.

ÖNCEKİ HABER

İndirime giren üç tencere için 150 kişi kuyruğa giriyor

SONRAKİ HABER

TCDD'den ihracat treni açıklaması: 12 gün içinde Çin'e ulaşması hedefleniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa