8 Aralık 2020 00:05
/
Güncelleme: 10 Aralık 2020 09:00

TTB Kovid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç Dr. Osman Elbek: Aşılar insanlığın ortak malıdır

Kovid aşılarını şirketlerin patentlenmesini eleştiren Doç. Dr. Osman Elbek, “Kamu kaynaklarını kullanan şirketler şimdi patentle mülkiyet istiyor. Ama aşılar insanlığın ortak malıdır" dedi.

TTB Kovid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç Dr. Osman Elbek: Aşılar insanlığın ortak malıdır

Koronavirüs aşısı | Fotoğraf: Abdullah Coşkun/AA

Vural NASUHBEYOĞLU
İstanbul

Dünya koronavirüs salgını nedeniyle aşı çalışmalarına kilitlenmiş durumda. Aşı çalışmalarındaki son durumu Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kovid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Osman Elbek ile konuştuk.

Faz-3 aşamasında 11 aşı olduğunu ve aşıların ülkeler üzerinden değerlendirilmesinin doğru olmadığını söyleyen Elbek “Şirketler aşılarda devletlerin kamu kaynaklarını yani insanların verdikleri vergileri kullandılar. O yüzden mülkiyetlerinin kamuda kalması lazım. Bu yüzden tartışmamız gereken hangi aşı değil aşıların patentten muaf olması ve kamusal mülkiyete tabi olmasıdır” dedi. Türkiye’nin 50 milyon doz sipariş ettiği CoronaVac aşısının toplumsal bağışıklık için yeterli olmayacağını belirten Elbek “CoronaVac’ın Faz-3 sonuçları önemli olacak. Ayrıca tek bir aşıya bel bağlanmamalı” değerlendirmesinde bulundu. Elbek, Türkiye’de ise aşı konusunda vatandaşın doğruları söyleyen TTB’yi takip etmesini istedi. 
Doç. Dr. Osman Elbek, kovid aşılarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.   

Koronavirüs aşısıyla ilgili tartışmalar Türkiye’de de dünyada da yoğunlaştı. Bir bilgi kirliliği de söz konusu. Şu anda yürütülen aşı çalışmalarında son durum nedir?

Dünya Sağlık Örgütünün izleme listesinde toplam 212 aşı var. Bunun 164’ü daha laboratuvar aşamasında hayvan deneylerinde, 48’i ise insanlar üzerinde araştırma aşamasında. Bu 48 aşının 19’u Faz-1 dediğimiz, ‘Güvenilir mi?​’ sorusunun yanıtını arıyor daha, çok kısıtlı bir insan grubunda. Faz-2’deki aşı sayısı ise 18. Faz-3’te yani toplumu yaygın biçimde aşılamadan önceki safhada, yani çok sayıda insanda etkinliği ve güvenilirliği araştırılan aşamada da 11 aşı var. O yüzden yakın dönemde dünyada Faz-3 sonuçları olumlu çıkarsa 11 tane aşımızın olma ihtimali var.

İNAKTİF AŞILAR BİLDİĞİMİZ GELENEKSEL AŞILARDIR

Farklı tipte aşılardan bahsediliyor, bunların farkı, artıları, eksileri nelerdir?

Aşıların etki meselesine baktığımızda; kabaca 4 ayrı tip aşıdan bahsedebiliriz. İlk grup, hastalık etme kapasitesini yitirmiş biçimde canlı ya da inaktif yani öldürülmüş biçimde virüsün kendisini içeren aşılardır. Koronavirüste böyle canlı bir aşı yok ama öldürülmüş biçimi var. Canlı virüs içeren aşılar, hasta edebilme potansiyeli yok olmasına rağmen güçlü bağışıklık yanıtı oluştururlar. Türkiye’nin gündeminde olan ve Sinovac şirketinin ürettiği CoronaVac aşısı ise ölü bir aşıdır. Canlı aşıdan farkı, virüs ölü olduğu ve bu nedenle vücudun içerisinde çok hareket etmediği için bağışıklık sistemini uyarma ve güçlü antikor yanıtı oluşturma şansı düşüktür. Biz bu tür aşılara inaktif aşı deriz. Türkiye’de de çokça kullandığımız diğer aşılara oldukça benzerdir bu aşılar. Ama inaktif olduğu için diğer aşı tiplerine göre görece daha az yanıt oluşturma ve görece daha kısa süreli koruma sağlama gibi bir dezavantaja sahip olabilirler. Bu aşıların güçlü yanı tarihin her döneminde kullandığımız için yan etkilerini iyice bildiğimiz aşılardır ki bu aşıların aşı yapılan yerde ağrı ve kısa süreli ateş dışında önemli bir yan etkileri yoktur.

RNA AŞILARININ BAĞIŞIKLIK YANITI YÜKSEK

İkinci tip aşı, nükleik asit aşılarıdır. Korona virüsünün dikensi-taç dediğimiz proteinlerin üretimine dayanır bu tip aşılar. DNA ve RNA olmak üzere iki tiptir ki DNA aşıları kullanılmamaktadır, hücrenin çekirdeğine girip insan genetiği ile etkileşimde bulunma ihtimali olduğu için. Moderna ve BioNTech şirketlerinin ürettiği aşılar ise RNA aşılarıdır. Bu aşılar, hücrenin çekirdeğine girmeyen ama hücrenin içerisine girip virüsün sadece dikensi proteinlerini ürettirip, sonrasında da hücrenin dışına salarak sanki virüs varmış izlenimi yarattıran ve böylece bağışıklık sisteminin ona karşı antikor geliştirmesini sağlayan bir mekanizma üzerine inşa edilmişlerdir. Artıları, çok hızlı üretiliyorlar. Negatif denilecek tarafı ilk kez insanda koronavirüste denenecekler ve bu nedenle ilk kez yeni lisans alacaklar. Birleşik Krallık bu aşıyı onayladı. Öte yandan bu aşıların bir güçlü yanı da inaktif olmadığı için, Sinovac şirketinin ürettiği CoronaVac aşısına göre daha yüksek antikor üretimini sağlamalarıdır. Çünkü vücudun bağışıklık sistemi dikensi proteinleri fark ettiğinde vücudunda aktif virüs olduğunu sanıyor ve daha yüksek bağışıklık yanıtı üretiyor.

Bir başka aşı tipinde ise bu dikensi protein Moderna ve BioNTech’in aşısında olduğu gibi bir “haberci” vasıtasıyla değil hastalık oluşturma yeteneği ortadan kaldırılmış bir taşıyıcı virüsle ürettiriliyor hücreye. Bu da AstraZeneca - Oxford üniversitesinin birlikte ürettiği aşıdır. Bu aşının da güçlü yanı CoronaVac’a kıyasla daha güçlü antikor üretiyor. Dezavantajı da aynı Moderna, BioNTech’in aşısı gibi dünyada ilk kez lisans alacak olmasıdır. Oxford Üniversitesinin aşısında daha güçlü antikor yanıtının, ilk dozunda daha düşük verilip ikinci dozda daha yüksek verilen olgu grubunda oluştuğunu gördük. Son aşı grubu ise protein kabukları ve protein birimlerini içeren aşılardır. Bu aşılama biçiminde virüse benzeyen parçacıklar ya da proteinlerin alt birimleri veriliyor insana ve bağışıklık sisteminin antikor üretmesi sağlanıyor. Bu protein parçacıklarının yarattığı aşılar da deneysel aşamadalar ve güçlü antikor üretimi sağlıyorlar.

Aşılar arasında bir dezavantaj da taşınma ve saklanma biçimlerinde yaşanıyor. Örneğin Oxford-AstraZeneca’nın aşısı normal buzdolabı sıcaklığında korunabilirken Moderna ve BionNTech’in aşısı eksi 20 ya da eksi 70 gibi derin dondurucu istiyor. Benzer şekilde Çin şirketi Sinovac’ın ürettiği CoronaVac ya da Rusya’da Gamelaya’nın ürettiği SputnikV aşısı da buzdolabında korunabiliyor.

"AŞILARIN HEPSİNİN GÜVENİLİR OLDUĞUNDAN EMİN GİBİYİZ"

Peki, ülkeler hangi aşıları, neden tercih ediyor? 

Kıta Avrupası, Amerika, Birleşik Krallık ve Kanada daha çok ‘modern teknoloji’ olarak tariflenen AstraZeneca, Moderna ve BioNTech- Pfizer’in aşılarını tercih etti. Türkiye ise Sinovac’ın ürettiği CoronaVac aşısıyla anlaştı ya da anlaşmak üzere. Türkiye’nin bunu tercih etmesinin en önemli nedeninin uzun yıllardır güvenilir olduğu söylense de daha temel nedeni bu aşının eksi 20 ya da eksi 70 derece gibi korunma isteyen derin dondurucuya ihtiyaç duymaması. Çünkü Türkiye’nin alt yapısı eksi 70 gibi bir ısıyı oluşturabilecek noktada değil.  O yüzden Türkiye diğer aşılardan uzak duruyor aslında. Araştırmalar sadece Sinovac’ın ürettiği CoronaVac aşısının değil üretilen diğer yeni tip nükleik asitli (AstraZeneca, Moderna, BioNTech- Pfizer) aşılarının da güvenilir olduğuna işaret ediyor. Özellikle Pfizer-BioNTech aşısının Faz-3 verileri de yayımlandı. Bunun son incelemelerini FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) yapıyor. Ama şimdilik güvenli gibi duruyor. O yüzden elimizdeki aşıların hemen hemen hepsinin güvenilir olduğundan emin gibiyiz.

CORONAVAC’IN FAZ-3 SONUÇLARI ÖNEMLİ

CoronaVac aşısının güvenilirliği üzerine Türkiye’de yapılan tartışmaları nasıl izliyorsunuz?

Sinovac’ın ürettiği CoronaVac aşısının Faz-1 ve Faz-2 araştırması sonuçları güvenli olduğunu göstermesine rağmen etkinliği hakkında kuşkular yarattı. Çünkü aşılama yapılan kişilerde düşük antikor yanıtı oluşturdu. Ancak bu düşük antikor düzeyi bile hastalıktan koruyucu. Ancak şimdilik ilk sonuçlar hastalık geçirenlere göre CoronaVac aşısı daha az antikor üretiyor gibi. Bu yüzden Sinovac’ın ürettiği CoronaVac aşısının Faz-3 sonuçları çok değerli.

"GÜNEŞİ PATENTLEYEMEZSİNİZ"

Osman Elbek

Fotoğraf Osman Elbek'in kişisel arşivinden alınmıştır

Aşı tartışmalarının bir boyutu da ‘Çin aşısı mı, Alman aşısı mı, Rus aşısı mı” sorusuna kitleniyor. Aşı tartışmalarında yanıtını aramamız gereken asıl soru ne olmalı?

Aşılar ülkelerin isimlerine göre isimlendirilmemeli. Çünkü bunu üreten ülkeler değil aksine şirketler. Yani Çin aşısı Çin devletinin, Alman aşısı Alman devletinin değil. Çin aşısı denilen aşıyı Sinovac şirketi üretiyor. Batıda da aşının üreticisi AstraZeneca-Oxford, Moderna, BioNTech-Pfizer gibi şirketler. Ancak şuna dikkat etmek gerekli: Bu şirketlerin hepsi aşı üretebilmek için devletlerden çok yüksek miktarda kamu kaynağı kullandı. Kamunun yani insanların vergilerinden oluşan kaynağı kullandılar ama şimdi aşıları patentleyerek aşının mülkiyetinin kendilerinde olmasını istiyorlar. Oysa kamudan milyarlarca dolar bu şirketlere aktarılmasaydı, bu şirketler aşıyı keşfedemeyecekti. Bu yüzden aslında o kamu fonlarıdır bu aşıların sahibi. Kamu fonları da yurttaşların vergilerinden karşılandığına göre aslında tüm dünya insanlarıdır, insanlıktır bu aşıların sahibi. O yüzden mülkiyetlerinin kamuda kalması lazım. Kamu lisansına tabii olması lazım tüm aşılar. Bu yüzden tartışmamız gereken “Çin aşısı mı, Alman aşısı mı” mevzusu değil. DSÖ burada devreye girerek aşıların patentten muaf olduğunu ve kamusal mülkiyete tabi olması gerektiğini ifade etmeli. Tıpkı çocuk felci aşısının mucidi olan Jonas Salk’ın “Güneşi patentleyemezsiniz. Ben bundan patent istemiyorum. Bu aşı insanlığa aittir” dediği gibi bugün AstraZeneca, Moderna, Pfizer, Gamaleya ve Sinovac gibi şirketlere aşının mülkiyetinin geçirilmemesi gerekiyor.

"DSÖ SERMAYEDEN BAĞIMSIZ HALE GELMELİ"

Pandemide adaletsizlik ve eşitsizlikler yoksullar açısından daha görünür oldu. Aşı için de durum benzer. Aşıda eşitsizliğin sonuçları ne olur?

Görünüyor ki gelişmiş ülkeler olarak adlandırılan merkez kapitalist ülkeler 3.7 milyar dozdan daha fazla aşı siparişinde bulundular. Kanada nüfusunun 9 katı, ABD 8, Birleşik Krallık ve AB ise 5 katına kadar aşı sipariş anlaşması ya da ön anlaşması yapmış durumda. Ülkelerindeki herkesi aşılayacaklar ve kendi ülkelerine gelecek insanlar için de aşı karnesi isteyecekler. Aşı konusunda en büyük problemi yaşayacak olanlar düşük gelirli ülkeler. Onun için de Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) Bill Gates’in vakfıyla oluşturduğu COVAX, 2 milyar doz aşıyı 2021 yılında düşük gelirli ülkelere ulaştırmayı hedefliyor. Burada tabii DSÖ’nün bir sermaye grubunun vakfıyla ortak bir iş yapması aşıya karşı güvensizlik yaratıyor. Aşıları güvenilir yapmanın en önemli yolu DSÖ’nün sermayeden bağımsız hale gelmesidir.

Türkiye şu an için 25 milyon insana yetecek şekilde aşı sipariş etti. Türkiye’de de eşitsizlik yaşanacak gibi duruyor. Çünkü Sağlık Bakanlığının açıklamalarına göre Sinovac’ın ürettiği CoronaVac aşısı dışındaki aşılar eczanelerde ücretli olarak satılacak. Bu sanki parası olanın daha iyi aşıya ulaşacağı yeterince parası olmayanın da şansına küseceği gibi bir algı oluşturur. Bunu önlemek lazım.

EN AZ 50-60 MİLYON İNSANI AŞILAMAMIZ GEREK

Türkiye’ye gelecek 50 milyon doz aşı yeterli mi?

Hayır yeterli değil. Aşı bir kişiye 2 doz olarak kullanılıyor. Bu da 25 milyon kişi eder. Pandeminin kontrol altına alınması, baskılanması için yüzde 70 düzeyinde bir aşılamaya ihtiyaç var. 80 milyonu düşünürsek en az 50-60 milyon insanı aşılamamız gerek.

Tek bir aşıya bel bağlamak doğru mu?

Bu büyük bir problem. Türkiye’nin alt yapısını da düşünmek lazım, eksi 70 derecelik saklama koşullarını sağlayamaz. Türkiye şimdi Gamelaya’nın ürettiği SputnikV aşısı için de görüşme yapıyor. Birden fazla aşıyla ön anlaşma imzalamak ve hepsinin Faz-3’ü yayımlandıktan sonra, yani güvenilir ve etkili olduğu ortaya çıktıktan sonra toplumun aşılanması lazım.

MASKE-MESAFEYE DEVAM

Pfizer’in CEO’SU ‘Aşı bulaşı engellemeyebilir’ dedi. Bu ne anlama geliyor?

Öncelikle bu konuda şirket CEO’ları konuşmamalı. CEO’ların tek derdi para. Bu konuda bilimsel raporlar ve araştırma sonuçları değerli. Öte yandan görüldüğü kadarıyla aşılar ölümcül kovid hastalığı geçirmeyi engelliyor. Ağır formları engelliyor. Pek muhtemelen aşılanma sayesinde hastalığı hafif düzeyde atlatabileceğiz. Ama biz biliyoruz ki kovid, hastalığı hafif düzeyde geçirenlerde de bulaşıcı. Yani bu aşıların etkinliği bulaşın engellemesine yönelik olarak daha test edilmedi.  Zaman gösterecek aşılamanın bulaş üzerindeki etkisini.

Yani aşı gelecek virüs bitecek diyemiyoruz…

Hayır. Aşı, bugün yapılmış Faz-1, Faz-2 ve Faz-3 çalışmalarına göre hastalığın ağır ve ölümcül formunu önlüyor. Hasta olmayı önlemiyor. Bulaşı hafif düzeyde geçiren kişinin bir başkasına bulaştırıp bulaştırmayacağını bilmiyoruz henüz. Bu yüzden aşı geldi pandemiyi çözdük değil, aşıyla birlikte hâlâ maske, mesafe ve hijyene dikkat etmemiz lazım. Daha önemlisi aşı yapıldıktan yaklaşık 1 ay sonra koruma başlıyor. Ve aralık-şubat döneminde aşısız çok kötü günler bizi bekliyor.

"FAZ-3 SONUCUNA GÖRE AŞI OLACAĞIM"

Siz aşı olacak mısınız?

Evet aşı olacağım. Hem de Covid-19 hastalığını geçirmiş olmama rağmen aşı olacağım. Hangi aşıyı olacağıma ise Faz-3 araştırma sonuçları yayımlandıktan sonra karar vereceğim. Elbette karar verdiğim aşıya ulaşmam mümkün olursa...

DEVLETTEN VE SERMAYEDEN BAĞIMSIZ GÖZLEMCİ RAPORLARI GEREKLİ

Yeniden ortaya çıkan aşı karşıtlığını engellemek için ne yapılmalı?

Aşılara güven probleminin en önemli nedeni insanların şirketlerden haklı olarak kuşkulanmaları. Çünkü şirketler kâr hırsıyla yan etkilerini saklayabilir ya da etkileri abartabilir. Abartıyorlar da görüyoruz zaten: Gamelaya şirketi ürettiği Sputnik aşısı için yüzde 92 etkili dedi, hemen sonra Moderna’nın CEO’su “el artırıp” bizimki yüzde 94 etkili dedi, Pfizer durur mu o da yüzde 95 dedi. Bunlar çok abartılı cümleler. Unutmayalım bu şirketlerin temel kaygısı para kazanmak. Bu nedenle güvensizlik oluşuyor aşılara. Güveni sağlamanın birinci yolu ise bu şirketlerin aşıyı kazanç kapısı olarak görmesini ve kullanmasını önlemek. Ama bu yetmez, insanlar haklı olarak devletlere de güvenemiyor. Baksanıza Türkiye’de Sağlık Bakanlığı verileri doğru söylemiyor, Trump Amerika’da yalan üstüne yalan söylüyor. Bu yüzden aşı konusunun devletlere, siyasi iktidarlara bırakılamayacağı aşikar. Yapılması gereken devletten ve sermayeden bağımsız gözlemci raporları oluşturmaktır. Tüm verilerin insanlara sunulduğu ve bağımsız birden fazla bilim insanı ve kurumsal yapının onayları alınmalı, ki Türkiye’de bu konuda problem var.

"TTB GÜVENİLİR ÇÜNKÜ HEP DOĞRULARI SÖYLEDİ"

Çünkü Türkiye’de İlaç Eczacılık Dairesi onaylayacak aşıyı. Ama İlaç Eczacılık Dairesi, Sağlık Bakanlığına bağlı. Hadi diyelim ki Sağlık Bakanlığı bir aşı için anlaşma yapmaya karar verdi, onun alt idare birimi hayır diyebilir mi? Siyaseten bunun mümkün olmadığını görüyoruz. Türkiye’de keşke Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi bakanlıktan ve iktidardan bağımsız bir enstitü olsaydı ve bilimsel olarak davransaydı. Aynen Almanya’daki Robert Koch Enstitüsü gibi. O zaman insanların kafasındaki bu endişe ve kuşku nispeten giderilirdi. Oysa Türkiye’de Sağlık Bakanlığının pandemide gerçekleri açıklamaması, şimdi aşı konusunda ne derse desin soru işaretlerini gideremiyor. O yüzden Türkiye’de güveni sağlamanın koşulu Sağlık Bakanlığının ithal etmek istediği aşının tüm verilerini Türk Tabipleri Birliğinin bilim heyetine sunmasıdır. Çünkü TTB bu salgın sürecinde hiç gerçeğe aykırı beyan yapmadı, gerçekleri saklamadı, topluma hep doğruları söyledi. İşte güvenilir TTB, bağımsız bir kurum olarak verileri bilimsel olarak inceler ve topluma açıklamada bulunur. Bu işleyişin ülke genelinde aşıya karşı olan güveni artıracağını ve karşıtlığı azaltacağını düşünüyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzde 30 için sıkıyönetim

Yüzde 30 için sıkıyönetim

Antep’te devlet, patronların yüzde 30 zam dayatmasını kabul etmeyerek fiili greve çıkan işçilere karşı adeta sıkıyönetim ilan etti. Eylemler yasaklandı, grev çadırları yıkıldı, işçilere öncülük eden Sendika Başkanı gözaltına alındı, Demokrasi Meydanı işçilere kapatıldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et