Yaşamını mücadeleye adamış sınıf neferi: Celal Özçelik
“İşçi sınıfının sosyalizm mücadelesine olan bağlılığını; yaşamın uzağında değil, hayatın içinde, sömürünün en derininde, zorlu zamanlarda deneyimleyerek sağlamış bir komünist”; Celal Özçelik.
Celal Özçelik | Fotoğraf: Evrensel
Ali ALTUN
Zeynel GÜRBÜZ
Dilan ORTAKCI
Ankara
Ankara; ne yalnızca bir idari kent, ne de yıllarca sıfatı olmuş “bürokrasinin gri şehri”dir. İrili ufaklı sanayi siteleriyle, özellikle metal ve savunma sanayinin çoğalan fabrikalarıyla, kentin dışına doğru yayılan çeşitli işkollarıyla, yoksul mahalleleriyle bir “işçi şehri” olmuştur Ankara. OSTİM’de koşar adım işine yetişmeye çalışan çırakların telaşında, gün ışımadan kurulan amele pazarında yüklenen gamda, fabrikalarda akan bantların hızında, Siteler’de toz içinde kalmış göçmen işçilerin umudunda ve nice alın terinde karşılaşırsınız kentin esas yüzüyle. Kentin bu yüzü; milyonlarca emekçi suretinin yansımasıdır, “emekle şekillenen tarafı”dır. Bu “tarafın” kentteki bir diğer izi de mücadeledir: Sömürüye, yoksulluğa, açlığa karşı işçi ve emekçilerin insanca bir yaşam için verdiği mücadele. Ankara’nın belleğinde yerini koruyan, geçmişten bugüne gelen mücadele; memleketin dört bir yanında işçi ve emekçilerin yarını inşa eden ellerinde sürüyor. Mücadele, deviniminde sayısız önderi yetiştiriyor. İşte, onlardan biri de Celal Özçelik, çevresindekilerin hitap ettiği şekliyle “Hoca”.
Hoca ile tanıştığımızda kimimiz çocuk iken kimimiz ilk gençlik yıllarındaydı. Karşısındakinin yaşına takılmadan sıcak bir sohbete başlardı hemen. Gençler ile sohbet etmenin yeri ise başkaydı onun için, muhabbet esnasında mutlaka bir kitap ya da bir film ismi duyardınız. Güncel olandan, üzeri tozlanmış pek çok esere hakimiyeti “Celal abi bunları nasıl aklında tutuyor?” sorusunu içten içe sordurturdu. Bir meslek liseli genç Celal abi ile tanıştığında “Benim bildiğim işçiler kitap okumazdı. Celal Hoca’yı görünce bu algım yıkıldı. Çünkü işçiler örgütlü mücadele ile tanışınca mücadeleyi daha iyi kavrayabilmek için okurlar.” demişti. Akşamları koltuğumuzun altına bir kitap alır, evine uğrardık. Bize çay demler sohbete başlardık. Anlatımı sade ve anlaşılır; ikna edici ve netti. Panellere, toplantılara gelen gençler Celal Hoca’nın söz almasını heyecanla beklerdi. Mahallede, parklarda işçi gençler ile tanışıp onlarla sohbet ederdi. İlerleyen vakitlerde, onunla birçok kez yan yana geldikçe anladık ki birikimi; yalnızca okumak ve izlemek üzerine sınırlı değil, koca bir mücadele tarihinin parçası bizim Hoca ve yaşamının her anı mücadeleye adanmış bir sınıf neferi.
KOLEKTİF İRADENİN BİR ÖZNESİ
Celal Hoca, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesine olan bağlılığını; yaşamın uzağında değil, hayatın içinde, sömürünün en derininde, zorlu zamanlarda deneyimleyerek sağlamış bir komünist. Hoca; çocuk yaşlarda babasını kaybetmesinin ardından çeşitli işlerde çalışarak ekmek kavgasına atılmış, mezun olduğu Ankara Motor Sanat Enstitüsü sonrasında girdiği gıda fabrikasında sanayi işçiliği ile tanışmış. Pek çok meslek lisesi mezunu gibi sanayide çarkların arasında gençlik yıllarını sürdürmüş. Yaşadığı zorluklara karşın örgütlü mücadeleyle tanışmış, sınıfın mücadelesini teoride ve eylemde öğrenerek partisinin işçisi olmuş. Ankara’nın pek çok iş yerinin örgütlenmesinde görev almış. 12 Eylül’ün faşist rejimine, baskılara boyun eğmemiş partinin görev verdiği her mevzide savaşmış. O dönemleri konuşurken ilmek ilmek dokunan büyük küçük her direnişi, dayanışmayı gözleri parlayarak anlatırdı. Darbenin ardından geçen senelerde mücadeleye zarar vermeye çalışanları en net şekilde eleştirmiş, sınıfın kavgasına daha sıkı sarılmış. Velhasıl anlattığı, tartıştığı anılar, olaylar bir araya geldiğinde işçi sınıfının mücadele tarihinin birer halkası oluyordu.
MİLİTANIN ŞAHSINDA DEĞİL, PROLETARYANIN ŞAHSINDA
Ki Celal abinin gençlik yıllarını ondan ve yoldaşlarından dinlerken “ben” kelimesini az duyarsınız, cümlelerde özne “biz”dir. Çünkü her komünist kolektif bir iradenin öznesidir. Öte yandan Celal abi örgütlülüğü fikir ve karar mekanizması olarak kavrardı. Direktif alacak bir mekanizma olmadığında en ilerden inisiyatif almanın ve harekete geçirilen mekanizmanın en küçük yerde bile işletilmeye devam ettirilmesinin önemini vurgulardı. Militanın şahsında değil, proletaryanın şahsında gelişerek büyüyen örgütlülük bilincini tartıştırırdı. Bu kolektif iradenin bilinciyle Celal abi, gençlere sınıf partisinin öğretisini anlatmaktan bir adım bile geri durmadı. Bu nedenle Emek Gençliği’nin her eğitimi, paneli, toplantısı Hoca için her zaman önemliydi. Mamak Emek Gençliği için düzenlediği Lenin’in Devlet broşürü uzunca zaman gençlerin üzerine buluşmalar, okumalar yaptığı bir kaynak oldu. Lenin’in Ne Yapmalı eserine ilişkin İhsan Çaralan’ın yaptığı bir söyleşiyi CD’den çekip onar dakikalık ses kaydına dönüştürerek gençlere göndermişti. Kütüphanesini gençlere açıp verdiği kitapların okunup okunmadığını nazikçe takip eder, kitapların üzerine gençler ile konuşurdu. Yazı yazan bir genci alçakgönüllükle tebrik ederdi, ilgilendiği konular hakkında gençlerin kalemini güçlendirmesini teşvik ederdi.
Ne yazık ki 25 Kasım günü Celal Hoca’yı peşini bırakmayan hastalıkları yüzünden kaybettik. Son birkaç yıldır artan hastalıklarına rağmen mücadeleden bir gün bile geri durmayan yoldaşımız, genç yoldaşlarına kattıkları ile sosyalizm mücadelesinde yaşamaya devam edecek. Hep paylaşan, hep üreten sevgili hocamız Celal Özçelik’i çok özleyeceğiz. Artık elimize kitaplarımızı alıp yanına gidemeyecek olsak da biliyoruz ki o partinin kolektif bilincinde, hafızasında, yanımızda olmayı sürdürecek. Anısına ve mücadelesine saygıyla…