08 Aralık 2020 23:13

DİDF 40 yaşında: Geçmişin birikimiyle geleceğe...

Almanya'da 6 Aralık 1980 yılında kurulan DİDF’i sağ ve sol yelpazedeki diğer Türkiyeli örgütlenmelerden farklı kılan, onun kimlik siyaseti değil, sınıf siyaseti temeline dayanıyor olmasıydı.

Fotoğraf: Selçuk Kozan / Evrensel

Paylaş

Tonguç KARAHAN
Köln

Almanya’da 6 Aralık 1980 yılında kurulan Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) 40 yıllık bir mücadele dönemini geride bırakırken, emek barış ve demokrasi mücadelesine sunduğu katkılarla bütün Türkiye kökenli örgütlerden ayrışan konumuyla dikkat çekiyor.

Türkiye’den Almanya’ya ’60’lı yıllarda başlayan göç, ’70’li yıllarda doğal olarak farklı örgütlenme ve organizasyonların doğuşunu da beraberinde getirdi. ‘Yabancı olmaktan’ kaynaklanan sorun ve ihtiyaçlarına çözüm bulmak amacıyla organize olmaya yönelen Türkiyeli işçilerin örgütlenmesinin bir boyutu da, siyasi amaçlarla kurulan dernekler oldu. Kurulan bu derneklerin tümü, sağından soluna, Türkiye’deki politik ayrışmaların bir yansıması şeklinde oldu.

DİDF DİĞER TÜRKİYELİ ÖRGÜTLERDEN  NEDEN FARKLI?

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu da bu yansımanın dışında değildi. DİDF’i oluşturan dernekler de dünya görüşü ve siyasi program olarak Türkiye’de ’68 hareketini izleyen devrimci hareketlerden esinleniyor ve bu perspektifle Almanya’daki Türkiyeli işçilerin örgütlenmesinde bir seçenek oluşturmaya çalışıyordu.

Ancak DİDF’i sağ ve sol yelpazedeki diğer Türkiyeli örgütlenmelerden farklı kılan, onun ‘kimlik siyaseti’ değil, sınıf siyaseti temeline dayanıyor olmasıydı.

‘Gurbetçi’ olarak adlandırılan işçiler bir kesim tarafından inancına, bir kesim tarafından etnik kimliğine göre örgütlenmek istenirken DİDF, inanç veya etnik kimlik siyaseti ile bölünüp yalnızlaştırılan işçileri sosyal bir sınıf olarak görüyor ve Almanya’daki diğer bütün inanç ve uluslardan işçilerle ortak bir geleceğe sahip olduğundan hareket ediyordu.

Bu anlamda herhangi bir göçmen örgütü değil aslında özgün bir işçi örgütü olarak konumlanıyor; Türk, Kürt, Alevi, Sünni veya şu ya da bu yöreli olmaktan öte, işçi olmaktan, göçmen işçi olmaktan kaynaklanan sorun ve ihtiyaçlar temelinde çalışmalar yürütmek üzere kurulduğu için diğer örgütlerden ayrışıyordu.

GURBETÇİLİKTEN, KALICILAŞMAYA DÖNÜŞÜMÜN ETKİSİ

Kimlik temelli değil sınıf temelli bu bakış açısı nedeniyle, Türkiye kökenli işçilerin gurbetçilikten, Almanya’da kalıcı bir yaşama geçtiğini ilk farkeden ve çalışmalarını buna uygun hale getirmeye gayret eden ilk örgütlerden biri oldu.

Bu da DİDF’i farklı kılan ve yıllar içinde daha da belirginleşen önemli bir fark oldu. İster dini, ister milli temelde olsun farklı yelpazeden birçok örgütlenme kendini Türkiye’deki siyasi gündem ve ayrışma üzerinden ifade eder ve ekonomik-politik olarak Türkiye’deki ana akımı besleme tutumunda olurken DİDF farklı bir duruş içinde oldu.

Almanya’da yaşamaktan kaynaklanan sorun ve taleplere, Alman işçi sınıfının bir parçası olduğu gerçeğine ve Almanya gündemine uygun adımlar attı, çalışmalar yürüttü. Göçmen işçileri yalnızlaştıran, içe kapatan, diğer ulus ve inançlardan sınıf kardeşleriyle ayıran politikaları ısrarla eleştirdi ve göçmen işçilerin değişen sosyolojisine uygun olarak geleceği kucaklayan bir yöneliş içinde oldu. Bu yüzden sendikalarla, ilerici demokratik Alman örgütleriyle, Almanya’daki emek hareketi toplumsal muhalefetle en güçlü bağları kuran bir örgüt olmaya çalıştı.

Elbette onun bu özelliği hiç bir dönem Türkiye’deki demokrasi ve emek hareketiyle dayanışma tutumunu geriye itmedi; tersine sırf Türkiye temelinde örgütlenen diğer derneklerden daha etkili bir dayanışma sunabilmesine zemin hazırladı.

ORTAK YAŞAM VE SOSYAL HAREKET VURGUSU

İlk kuruluşundan itibaren işçilerin inanca, etnik kökene göre ayrıştırılmasına karşı sınıf birliği siyasetini varlık nedeni olarak gören DİDF, ilerleyen yıllarda gerek Türk gerekse Almanlar tarafından kışkırtılan milliyetçiliğe, ayrımcılığa ve bölünmüşlüğe karşı çalışma hayatından siyasete, eğitimden kültürel yaşama kadar bütün alanlarla yerli ve göçmen emekçilerin ortak ihtiyaç, talep ve özlemlerine dikkat çekerek bütünleştirici olma hedefiyle faaliyet gösterdi.

Türkiye kökenli işçilerin ‘misafir’ değil bu ülkenin bir parçası olduğu gerçeğini anlatmak ve bu gerçeğin gerekleri olan eşit hakların tanınması için çaba harcadı. Bunu sadece siyasi iktidarlardan talep etmekle kalmadı. Türkiye kökenli işçilerin içinde yaşadıkları ülkeyi ve halkı daha iyi ve yakından tanıması, onun ilerici değerleri ve birikimiyle bütünleşebilmesine katkı sunabilecek çalışmalar gerçekleştirmeyi önemsedi. Konser, gezi, edebiyat, tiyatro vb. kültürel etkinliklerinde Almanyalı ilerici nitelikli sanatçılara ve kültürel birikime yer verdi.

Yine aynı şekilde burada doğup büyüyen gençliği, “Geleneklerden-dinden-kütürden kopmuş kayıp bir kuşak” olarak görmeyip, iş, eğitim ve sosyal sorunları-ihtiyaçları temelinde, bu ülkenin sosyal gerçeğiyle uyumlu bir örgütlenme içinde olmalarını teşvik etti.

DİDF, yıllar içinde daha da berraklaşan ve gelişen bu özellikleri sonucunda, Almanya’daki sosyal hareketin önemli bir unsuru haline gelerek, diğer Türkiyeli örgütlerle olan farkını daha da belirginleştirdi. Örneğin Berlin’de konut hakkı için sokağa çıkan veya hastane kapanmasına karşı Hamburg’ta inisiyatif oluşturan semt halkı; ya da Duisburg’da çalışma haklarını savunmak için greve çıkıp eylem yapan DPD işçileri; çırakların ve genç işçilerin hakları için kampanya yürüten sendikacılar; sosyal adalet için ve ırkçılığa karşı oluşan ‘Unteilbar’ inisiyatifinin çağrısıyla gösteri yapan binlerce insan, barış ve silahsızlanma isteyen ya da doğa ve çevre sorunları için harekete geçen gençler yanlarında DİDF üyelerini gördüler. Sosyal hareketle, sendikalarla ve toplumsal muhalefetle bu derece birleşebilen başka bir göçmen örgütünün olmayışı DİDF’nin farkını ve konumunu anlatan önemli bir gösterge olsa gerek.

GELECEK 40 YIL

Türkiye kökenlileri inanç ve etnik ‘kimlikleriyle’ değil, sınıf konumlarıyla anlayan ve bu temelde çalışmalar yapan DİDF’in bu yaklaşımı, göçün üzerinden 60 yılın geçip Türkiye kökenli nüfusun kendi içindeki sınıfsal ayrışmasının daha görünür hale geldiği bugünlerde, gelecek açısından da önem arz ediyor. Evet aradan geçen göç süreci, kültürel bakımdan kimi kalıntılar bıraksa da, ‘Türkiyeliler’ diye tek bir homojen nüfus olmadığını; Türkiye kökenlilerin de Almanya veya Türkiye’deki sınıfsal tabakalanmaya göre işçi, kapitalist, küçük burjuva vb. biçiminde farklılaştığını artık daha açık gösteriyor.

Bu süreç elbette Almanya’daki Türkiyeli örgütlenmeleri ilerleyen zamanda daha zorlayacak ve taşıdıkları çelişkiyi arttıracaktır. Örneğin DİTİB veya bir Alevi derneğinde ya da bir Kürt derneğindeki kimlik temelli örgütlenmeye bağlı olarak, aslında çıkarları çatışan ve uyuşması mümkün olmayan işçiler ve patronlar birlikte olmakta zorlanacaklar; kendilerini bir arada tutan ‘kimlik’ değerleri ile gerçek toplumsal hayatları arasındaki gerilim giderek katlanılmaz olacaktır.

Dünya genelindeki ekonomik ve siyasi rüzgarlar nedeniyle, sağ popülizmin, milliyetçiliğin, inanç-din ayrışmasının revaçta olduğu günümüz dünyasında bu süreç elbette çok hızlı olmayacaktır. Ama tam da bu yüzden DİDF gibi örgütlere duyulan ihtiyaç bugünler ve gelecek için daha da ağırlık kazanmaktadır. Göçmenlerin geleceğinin içinde yaşadıkları ülke ve dünyanın geleceğinden bağımsız olmadığı; inanç ve etnik kimliklerinin değil sosyal konumlarının belirleyici olduğu gerçeğini gören ve kimliğin değil sınıfın siyasetini esas alan faaliyetler üreten DİDF gibi örgütler hem geleceği kucaklayabilen hem de geleceğin kurulmasına katkı sunan örgütler olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

TTB: Sağlık Bakanlığı aşı uygulamalarında şeffaf olmalıdır

SONRAKİ HABER

Artvin'de köylülerin 3 kez kovduğu HES şirketi bu sefer askerle geldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa