08 Aralık 2020 23:00

Her sıçrayış iz bırakır: Parkur sporu

Spor olmasının yanı sıra hayat felsefesi de olan parkur size şöyle seslenir: Asla durağanlaşma, her zaman bir yolunu bul ve engelleri aş, dinamik ve bir o kadar da akıcı ol.

Fotoğraf:Pixabay

Paylaş

Uğurcan BOZ

İkitelli/İstanbul

Parkur, bir noktadan başka bir noktaya insan vücudunun yeteneklerini en verimli şekilde kullanıp hızlı ve etkili biçimde hareket etmesini hedefleyen bir beden eğitimi türü ve yaşam tarzıdır. Erkek sporcularına “Traceur” kadınlara ise “Traceuse” denir, iz bırakan manasına gelir.

Bir çift tutunma kapasitesi yüksek spor ayakkabı, rahat bir eşofman… Parkur sporcusu olabilmek için ihtiyaç duyabileceğiniz malzemelerin hepsi bu kadar. Sloganı özgürlük olan bu sporda her yer sizin için parkur platformu vazifesi görüyor. Parkurun amacı ise engelleri aşmak. İster atlayın ister koşun, isterseniz uçun ama engelleri bir şekilde aşıp hedefe varmanız gerekiyor. Bu sporun sizden beklediği öncelikli özellik akıcılık. Her sporda olduğu gibi bu sporun da kendine has teknik ve metotları var. Bu sporu yapan kişilere göre yolda yürümek ne kadar risk taşıyorsa bu spor da ancak o kadar risk taşıyor. Bu cümleye sonuna kadar katılıyorum ve eklemek istiyorum, dışarıdan bakıldığında ürkütücü görünen sıçrama ve atlama gibi hareketleri yapabilmek gerekli altyapı oluşturulduktan sonra hiç de zor değil.

Spor olmasının yanı sıra hayat felsefesi de olan parkur size şöyle seslenir: Asla durağanlaşma, her zaman bir yolunu bul ve engelleri aş, dinamik ve bir o kadar da akıcı ol.

PARKUR SPORUNUN TARİHİ

Parkur sporunun tarihine baktığımızda 1997 yılında Paris’te David Belle, Sebastian Foucan ve arkadaşları tarafından bulunduğunu görüyoruz. Foucan’un kendisi ise bu konuda mütevazı davranıyor ve mucitlik sıfatını üstlenmeyerek şöyle diyor: “Aslında parkur her zaman vardı, biz buna bir isim verdik. Bizim yarattığımız bir şey değil. Taş devrinden beri insanlar avlanmak, kaçmak veya kovalamak için koşturuyorlardı.”

David Belle’e dönelim. Onun bu sporla ilgili yorumu şöyle: “Parkur antrenman yapmanın bir yöntemidir. Şehirde ve doğada karşılaştığımız engelleri kolayca aşmamızı sağlar. Antrenmana çıkarız ve karşımıza bir sorun çıktığında yeteneklerimizi kullanabileceğimizi biliriz. Bana göre parkurun bize verdiği mesaj hayatta tamamen serbest olmaktır. Ve kendine, “Ben bu mesafeyi aşamam, yeterince gücüm yok ama her gün çalışacağım ve bir aya kalmaz başaracağım” diyebilmektir. Yani kendine hedefler koymak ve onlara ulaşmak. Çünkü hedeflerimiz yoksa rüzgarın içinde boşuna süzülürüz ve neden hareket ettiğimizi bilmeyiz.”

TÜM ZORLU KOŞULLARA RAĞMEN

Ben parkur sporuyla üç yıl önce izlediğim “Run” isimli bir film sayesinde tanıştım. Filmdeki akrobatik hareketler oldukça ilgimi çekmişti ve ben de bunu araştırmaya başladım ve filmdeki hareketlerin bütününü kapsayan şeyin bir spor olduğunu ve adının parkur olduğunu öğrendim. Hemen “Parkur nedir?​” diye araştırmaya başladım. “Türkiye'de yapan var mı bu sporu?​” diye merak da etmeye başladım. Biraz internette araştırma yaptıktan sonra arkadaşıma parkur sporundan bahsettim ve “Biz de yapmalıyız” dedim. Parkur arkadaşlarımın da ilgisini çekti. Hemen parkur sporunun en temel hareketlerinden birkaç tanesini yazdım. Ertesi gün erkenden uyanıp arkadaşım Recep ile antrenman yapmaya çıktık. Yazdığım hareketleri deneyecektik fakat nasıl yapılacağına dair en ufak bir bilgimiz yoktu. Yazdığım hareketlerin nasıl yapıldığıyla ilgili birkaç video izledik ve boş bir alan bulup hareketleri denemeye başladık.

Epey zaman geçtikten sonra Türkiye'de bu sporu yapan insanlarla tanışmaya başladık ve Türkiye’de sadece bir tane parkur salonunun olduğunu öğrendik. Bu salonda birkaç kez antrenman yapmak için salonun belirlediği ücreti vererek içeri girdik, orası bize adeta bir cennet gibi geldi, içeride bütün imkanlar sağlanmıştı. Ama bu salon hem oturduğumuz semte çok uzaktı hem de maddi olarak çok külfetliydi. Bu yüzden dışarıda antrenman yapmaya devam ediyorduk ama dışarıda bulabileceğimiz en yumuşak zemin toprak, çimen, kum gibi yerler oluyordu. Ayrıca biz antrenman yaparken sürekli insanlar yanımıza gelip uyarılar yapıyorlardı. Hatta birkaç kez hırsız yerine bile konduk. Bu bizi üzüyordu ama biz asla bırakmadık antrenmanları, neredeyse her gün antrenman yapıyorduk.

Bir gün oturduğumuz semtin bağlı olduğu belediyeye gittik ve yaptığımız spordan bahsettik, onlar böyle bir sporun olmadığını söyledi. Biz itiraz ettik, “Böyle bir spor var, araştırabilirsiniz” dedik. Birkaç video gösterdikten sonra böyle bir sporun olduğuna ikna edebildik fakat bize verdikleri cevap şöyle oldu: “Size salon veremeyiz, bu yaptığınız hareketler çok tehlikeli başınıza bir şey gelebilir.” Emin olun dışarısı daha tehlikeliydi ama kimseyi buna ikna edemedik.

Bir gün çöpe atılmış birkaç sünger gördük arkadaşımla, çöpte olduğu için biraz çekindik ama sonra yine de aldık. Aldığımız süngerleri birkaç gün mahallede sakladık, uygun bir alan gördüğümüzde hemen süngerleri oraya indirip hareket denemeye çalışıyorduk. Bu şekilde çok yol kat ettik ama sonra süngerlerimiz çalındı. Biz yine de antrenmanları aksatmadık, artık parkur sporunun tamamen içindeydik bize dikkatli olun diyen kişiler bizi alkışlar hale geldi, işte biz o zaman anladık geliştiğimizi.

BİLİM VE SANAT ATÖLYESİYLE BİRLİKTE

Bir gün arkadaşlarımızla parkta otururken bir grup genç geldi yanımıza ve şu an yazdığım dergi için röportaj yapmak istediklerini söylediler. Sonra bize İkitelli Bilim ve Sanat Atölyesinden bahsetmeye başladılar, bizim oldukça ilgimizi çekti ve katılmak istedik. Her hafta etkinlikler yapılıyordu, ben de yaptığım parkur sporunu insanlara anlatabilirim diye düşündüm. İkitelli Bilim ve Sanat Atölyesi ile konuştum bu konuyu ve bir etkinlik oluşturma kararı aldık. ''Parkur & Freerunning'' isminde bir etkinlik düzenledik ve orada bu sporu bu atölye sayesinde insanlara sunum şeklinde anlatmış oldum. Bu sunum sayesinde parkur sporunu insanlara biraz daha anlatmış oldum.

Aslında bizim sorunumuz buydu. İnsanlar bu sporu tanımıyordu, bize hırsız dediler, şaklaban, serseri, maymun gibi benzetmeler yaptılar. Çünkü insanlar bilmiyor. 2020 yılında artık Türkiye'de biraz daha tanınıyor parkur sporu, bu yüzden mutluyuz.

ÖNCEKİ HABER

Şili’de "Ekim 2019 ayaklanması tutukluları" için protestolar düzenleniyor

SONRAKİ HABER

La jeunesse est dans la rue*

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa