11 Aralık 2020 12:19

18 yıllık süreçte bir ileri iki geri Türkiye’nin AB serüveni

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde süreç nasıl işledi, neler yaşandı?

Görsel: Pixabay

Paylaş

Aylardır Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığı nedeniyle yaşanan gerilimin derinliği, tarafların bir müzakere masasında buluşamamış olması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ısrarı ve Yunanistan ile Fransa’nın karşı uyarıları yeniden AB ve Türkiye ilişkilerini masaya yatırdı. Bugün açısından Doğu Akdeniz konusunda ağır yaptırımlar ve silah ambargosuna yönelik bir karar alınmasa da anlaşılan o ki yaptırım kararı Türkiye-AB ilişkilerinin seyrini gösterecek. Bu nedenle AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren AB-Türkiye ilişkilerine dair kritik birkaç başlık topladık.  

AKP İKTİDARA GELDİ MÜZAKERELER BAŞLADI

AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelmesinin ardından "hevesle" başlattığı AB girişimleri sonucunda Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi sonucunda Türkiye’nin kriterleri karşılaması şartıyla müzakerelerin başlayacağını duyurdu. O dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, bu görüşmeleri “medeniyetler ittifakı” olarak tanımlamıştı.

2004'te Brüksel'de gerçekleşen AB Zirvesi'nde Türkiye ile müzakerelerin 2005 yılında başlatılması kararı alındı. Hatta 15 Aralık 2004 yılındaki toplantıda Avrupalı parlamenterler, aralarında Türkçe “evet” yazısının da bulunduğu, tüm Avrupa dillerindeki “evet pankatlarını” kaldırarak Türkiye’ye üyelik yeşil ışığı yakmışlardı.

AB, Türkiye’ye Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi, sivil toplumla diyaloğun güçlendirilmesi gibi kriterler sundu.  

2005 YILI - KRİZLİ DÖNEM

2005 yılı için AB ile ilişkiler kapsamında dönüm noktası denilebilir. Müzakerelerin başlamasına rağmen aktif politika kimi zaman durma noktasına geldi. AB içinde Türkiye’yi istemeyen sağ muhafazakar liderlerin süreci yavaşlatma girişimleri bir yana, kritik neden Kıbrıs sorunu oldu.

2004 yılında Kıbrıs'ın AB'ye üye olması ve Türkiye’nin limanlarını Rum kesimine açmak istememesiyle başlayan limanlar krizi, süreci yavaş yavaş durdurdu. O tarihten sonra AB tarafından Türkiye’nin üyeliğine dair yeni yaklaşımlar ortaya atılsa da Türkiye tarafı için eski "heves" kalmadı. AKP hükümeti AB ile yaşanan bu krizi iç politikada malzeme olarak kullanarak iktidarını güçlendirmenin de bir aracı yapmış oldu.

2007 YILI - ÇEKİLME "TEHDİDİ"

2007'de Türkiye, 2013 yılına kadar AB hukukuna uymayı hedeflediklerini belirtti ancak Brüksel, bunu üyelik için son tarih olarak desteklemeyi reddetti.

2006 yılında Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, katılım sürecinin en az 2021 yılına kadar süreceğini söyledi. 31 Ekim 2012 tarihinde Almanya'yı ziyaret eden Erdoğan, Türkiye'nin Birliğe üyeliğinin Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023'te gerçekleşmesini beklediğini belirterek, görüşmelerin o zamana kadar olumlu sonuç vermemesi halinde üyelik müzakerelerini sona erdirebileceklerini ima etti.

MÜLTECİ KRİZİ

Suriye savaşı sebebiyle meydana gelen ve Avrupa’ya ulaşmak isteyen büyük bir mülteci dalgasına da baraj olan Türkiye, bir anlamıyla AB’ye karşı olmadığı kadar güçlü bir pozisyona ulaştı. 2013 yılından itibaren bugüne kadar mülteciler Türkiye için bir koz haline geldi.

Türkiye büyük çapta Suriye’den başlayan göç dalgasını karşılayan önemli devletlerden biri oldu. AB üyeleri, ülkesine gelmesini istemediği mültecilerin Türkiye’de kalması için bir anlaşma imzaladı. 13 Aralık 2013 tarihinde Geri Kabul Anlaşması ve 18 Mart 2016 tarihinde Ortak Eylem Planı imzalandı. Mülteci anlaşmasında Türkiye’ye (3+3) olmak üzere 6 milyar avroluk finansal yardım ödenmesi, Türkiye vatandaşlarına AB ülkeleri için vize kolaylığı ve Türkiye’nin AB’ye girme sürecinin hızlandırılması gibi maddeler yer alıyor.

 Mülteci botu

Ancak Türkiye ile AB arasında bu anlaşma da krize dönüştü. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AB’nin bu paranın büyük kısmını ödemediğini söyledi ve anlaşmaya uyulmaması halinde sınırı açmakla tehdit etti. Erdoğan bu tehdidi sıklıkla devam ettirdi. AB, 6 milyar avroluk maddi yardımı iki aşamada vermeyi karara bağlayarak fonların ilk kısmı olan 3 milyar avroyu Türkiye’ye aktarmıştı. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan anlaşmanın imzalanmasından 6 ay sonra yaptığı açıklamada “Bize ödenen 179 milyon avro, bize söz verilense 3 milyar avro.” İfadelerini kullandı. 2020 yılının başında bu taahhüdün 4 milyar 700 milyon avroluk bölümünün sözleşmelere bağlandığını ve 3 milyar 200 milyon avronun da ödendiğini anımsatan Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, “Geri kalan bölüm de bu yıl içinde Türkiye’ye ödenecek. Taahhütlerimizin arkasındayız” dedi.

Erdoğan AB’yi taahhütlerini yerine getirmemekle suçladı. Kimi yorumlarda Erdoğan'ın daha fazla finansal destek beklediği ifade ediliyor. Suriye’de savaşın yarattığı mülteci krizine çözüm için Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016’da imzalanan mutabakat Erdoğan’ın, isteyenlerin Avrupa’ya geçebileceğini açıklamasının ardından delinmiş oldu.

VİZE MUAFİYETİ

AB, Türkiye ile mülteciler konusunda anlaştı. Bu anlaşma çerçevesinde Türkiye, Yunanistan'a girmeye çalışan mültecileri de geri alacaktı.  Karşılığında, AB Türkiye'ye altı milyar avro verecek, Türkiye ise AB’nin istediği ve içinde insan haklarına dair de pek çok kriterin yer aldığı 72 şartı yerine getirecekti. Tüm bu anlaşma ile Haziran 2016 sonuna kadar Türkiyeli vatandaşlara da vizesiz seyahat verilecek. 2016'da Geri Kabul Anlaşması ile gündeme gelmiş olan vize serbestisi de Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin gelişmesi açısından bir fırsat olarak görüldü. Ancak hedeflenen sonuç ile süreç paralel biçimde yürütülemedi.

Mayıs 2016 yılında 72 kriterden 65'i karşılandı. 19 Nisan 2016'da, Jean-Claude Juncker; Türkiye'nin, Schengen bölgesine vizesiz girişi kazanmak için kalan kriterleri karşılaması gerektiğini söyledi. Ancak dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, AB Haziran 2016'da Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti vermezse, Türkiye'nin AB ile mülteci anlaşmasına destek vermeyeceğini savundu. Şu an, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'nin son beş kriteri yerine getirmesi için vize muafiyetini onaylaması gerekiyor.

Türkiye tarafından yerine getirilmesi gereken kalan beş kriter şöyle:
• AB tavsiyeleri doğrultusunda, yolsuzluğun önlenmesi için tedbirlere geçilmelidir.
• AB standartlarına uygun kişisel verilerin korunmasına ilişkin ulusal mevzuatın uyumlaştırılması gerekmektedir.
• Europol ile bir anlaşma yapılması gerekiyor.
• Türkiye'nin cezai konularda bütün AB üyeleri ile çalışması gerekiyor.
• Türkiye'nin Avrupa standartlarıyla uyumlu olan terör yasalarını yerine getirmesi gerekmektedir.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

Türkiye’de 15 Temmuz 2016 günü gerçekleşen darbe girişimi sonrasında Avrupa Birliği demokratik yollarla seçilmiş hükümetin yanında olduğunu belirtti. Ancak iktidar tarafından ilan edilen OHAL ve peşpeşe yayınlanan OHAL kararnameleri AB ile gerilim yarattı.

AKP hükümeti söz konusu darbe girişiminde yer alan rütbeli kişilerin AB ülkelerine kaçarak iltica başvurusunda bulunduğunu ve bu başvuruların AB ülkelerince kabul ediliğini dile getirerek tepkisini ortaya koydu. Özellikle Yunanista’a kaçan darbe suçlularının iltica başvurularının Yunanistan tarafından kabul edilmesi gerilimi artırdı.

DOĞU AKDENİZ KRİZİ

Akdeniz'in doğusunda aylardır tırmanan gerilim, 2010'larda sakin bir sürece girdiği gözlenen Türk-Yunan ilişkilerini yeniden gerilim noktasına getirdi. Gerilimin temelinde Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon yatakları ve Türkiye anakarasına yakın bölgelerde bulunan Yunan adalarının Türiye kıta sahanlığını daraltması yatıyor. Bu kıta sahanlığı aynı zamanda bölgedeki enerji kaynaklarının nasıl paylaşılacağını da belirliyor.

Türkiye, Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda Dışişleri Bakanlığı'nın kendi ifadeleriyle, "Deniz yetki alanları hakkaniyet ilkesine göre belirlenmelidir" tezini savunuyor ve bunun için 'oransal kıyı uzunluğu' ve 'adaların varlığı' faktörlerinin önemine vurgu yapıyor.

Ankara-Atina-Paris üçgeninde peş peşe gelen sert açıklamalar son haftalarda yerini diyalog çabalarına bıraksa da Türkiye’nin Akdeniz’de sondaj çalışması yapması AB’de yüksek tansiyon nedeni. Yunanistan ve Rum kesiminin yanısıra Fransa da Türkiye’nin girişimlerine sert tepki gösteriyor ve Doğu Akdeniz faaliyetlerinden kaynaklı yaptırım uygulanmasını istiyor. Alman hükümeti ise olası bir müzakere masasında arabulucuk üstleniyor ve uzunca bir süredir AB’den gelecek yaptırımlara karşı bir kalkan rolü oynuyor.

Ayrıca Doğu Akdeniz nedeniyle yaşanan krizin yanı sıra Kuzey Kıbrıs'ta 1974'ten beri yerleşim ve iskana kapalı tutulan Maraş'ın kamuya ait olan sahil bölümünün bir kısmının açılması da krizi tırmandıran bir diğer gelişme.

AB’DEN UZAKLAŞMA

18 yıldır yaşanan gelişmeler, hatta son yedi yıldır yaşanan gerilim Türkiye’nin dış politikasındaki ‘farklı’ arayış Türkiye’yi AB’den gittikçe uzaklaştırdı.

Özellikle mülteci ve Doğu Akdeniz krizi üzerinden yaşananlar, uzun bir süredir duraklama evresinde bulunan Türkiye-AB ilişkilerindeki gerilimin daha da tırmanacağını gösteriyor. Türkiye’nin izlemiş olduğu yayılmacı dış politikadan da hoşnutsuz olan AB tarafından Türkiye’ye müsamaha tanınması beklenmiyor. Ancak Almanya Türkiye ile ekonomik çıkarları nedeniyle ilişkileri koparma niyetinde değil. Fakat o da Türkiye’nin Libya gemisine yaptığı baskınla Türkiye’nin eskisi gibi arkasında olmadığını gösterdi. Yani bundan sonra Türkiye’nin AB serüveninde daha da dikenli yollar oluşacağını tahmin etmek zor değil. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Asgari ücretin altında işçi çalıştıran Frasers Group yeni şirket satın alıyor

SONRAKİ HABER

Uluslararası İzmir Mizah Festivali başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa