Hıfzı Topuz ve Recep Yaşar’dan Yakın Dönem Türk Basın Tarihi
Elif Karesi, Nota Bene Yayınlarından çıkan Hıfzı Topuz ve Recep Yaşar’ın hazırladığı “Yakın Dönem Türk Basın Tarihi"ni yazdı.
![Hıfzı Topuz ve Recep Yaşar’dan Yakın Dönem Türk Basın Tarihi](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/174701.jpg)
Görsel: Kitap kapağı
Elif KARESİ
3 Kasım 2002 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidara gelmesinin üzerinden tam 18 yıl geçti. O gün doğan çocuklar bugün 19 yaşından gün alıyor. Bu 18 yılda Türkiye’de neler yaşanmadı ki? Darbe girişimi, OHAL dönemleri, binlerce hatta belki on binlerce yasa değişimi, anayasa değişimi ve sonrasında komple Başkanlık sistemine geçiş… Avrupa Birliği uyum paketleri, iç güvenlik paketleri, yargı reformları, tezkereler, eylem planları…
Türkiye’de 18 yıldaki değişimlerden basının nasibini almaması mümkün değildi. İşte tüm bu değişimleri, 18 yılda hem basında hem de Türkiye’de neler değiştiğini Nota Bene Yayınlarından çıkan Hıfzı Topuz ve Recep Yaşar’ın hazırladığı “Yakın Dönem Türk Basın Tarihi” kitabında bulmak mümkün. Kitap 3 Kasım 2002’ye giden yolların nasıl döşendiğini anlattığı gibi, 18 Kasım 2002’de dönemin AKP Milletvekili Abdullah Gül tarafından kurulan 58. hükümet sonrasında bugüne kadar hem Türkiye’nin hem de AKP’nin nasıl bir değişim gösterdiğini de gözler önüne seriyor. Ancak kitabın üzerinde durduğu en önemli konu basında yaşanan değişimler. İki bölümden oluşan kitapta birinci bölümde “AKP iktidarına giden yol” “AKP iktidarı” “AKP’nin güvenlikçi politikalara dönüşü” ve “AKP iktidarı döneminde medya politikaları” anlatılıyor. İkinci bölümde ise 2002 yılından günümüze kadar yaşanmış dikkat çekici basın olayları “Yaşanan olaylar ve nedenleri” diyerek okuyucuya aktarılıyor.
ÖZEL POLİTİKALAR VE SIRA DIŞI UYGULAMALAR
Kitabın “AKP iktidarının medya politikaları” bölümünün girişinde yapılan şu tanımlama “AKP medyası” olarak anılan basının nasıl bu hale geldiğini açıkça gözler önüne seriyor: “AKP, iktidarının devamı ve yaratmak istediği Türkiye modeli için medya desteğinin önemli olduğunun bilinciyle hareket etti. Bunun için de medya ile ilgili özel politikalar ve sıra dışı uygulamalara gitmekten çekinmedi. Tamamen kendisine bağlı bir medya ortamı yaratmayı hedefleyen iktidar, bir yandan kendi medya patronlarını yaratmaya girişirken, diğer yandan da mevcut medya sermayesinin iktidarın eylem ve söylemlerine paralel bir yayıncılık yapmasını istedi.”
"BASKICI REJİMLERDE BİREYSEL KURTULUŞ OLMAZ"
Bu 18 yıllık süreçten en çok etkilenen elbette gazetecilik mesleğini icra eden gazeteciler oldu. Baskıya uğradı, saldırıların hedefi oldu, cezaevlerine konuldu, işten atıldı, tazminat ödenmedi, mobbinge maruz kaldı, adliyeler ikinci evi oldu ve tüm bunların arasında evini geçindirme ile gazetecilik ilkeleri arasında sıkıştı kaldı. Gerçek habercilik ve halkın haber alma hakkını savunan gazeteciler zor günler geçirdi. Kitabın “Gazetecilerin sorumluluğu” bölümünde gazetecilerin oldukça örgütsüz olduğuna vurgu yapılırken şu tespite yer veriliyor: “Gazeteciler, bu dönemde bireysel kurtuluşu tercih ettiler. Oysa baskıcı rejimlerde bireysel kurtuluşların olmayacağını en iyi gazetecilerin bilmesi gerekiyor.”
BASKILARIN OLDUĞU KADAR MÜCADELELERİN DE DÖNEMİ
Bu dönem sadece baskı dönemi olduğu kadar mücadele dönemi olarak da ön plana çıktı. Kitabın ikinci bölümündeki yaşananlar bölümünde de bunu görmek mümkün. Bölgedeki sokağa çıkma yasağı, çatışma ortamının artması ve gazeteciler üzerindeki baskılara dikkat çekmek için 3 Şubat 2016’da başlatılan Haber Nöbeti bunlardan biri.
Gazetecilerin mücadele ve dayanışma örneklerinden bir diğeri ise Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyası. Gazeteye yönelik baskıları kınamak ve gazete hakkında açılan yüzlerce davaya dikkat çekmek için düzenlenen kampanya 3 Mayıs 2016’da Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde başlatılmıştı.
Cumhuriyet gazetesine açılan davada yargılanan isimler için 6 Nisan 2017’de ise Adalet Nöbeti başlatıldı. Nöbet, her hafta perşembe günü Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın girişindeki Themis heykeli altında tutuldu.
"MEDYANIN YÜZDE 95’İ İKTİDARIN DENETİMİNDE"
BU süreçte basındaki sahiplik yapısı da tamamen değişti. TMSF’nin rolü, bankaların gazete patronlarına verdiği krediler, Aydın Doğan’a verilen vergi cezaları ve sahiplik yapısındaki tüm değişiklikler AKP’nin kendi medyasını yaratmasını sağladı. Kitabın AKP medyası bölümünde yer alan şu cümleler 18 yılı çok da iyi özetliyor: “Bu yeni yapı kamuoyunda ‘havuz medyası’ ya da ‘yandaş medya’ olarak tanımlanır oldu. Türkiye Gazeteciler Sendikasının açıklamalarına göre; Türkiye’deki medyanın yüzde 95’i iktidarın denetiminde bulunuyor... AKP iktidarının kamu gücünü kullanarak yarattığı tek tip medya halkta karşılık bulamadı. Vatandaş, aynı kaynaktan çıkan havuz haberlerine itibar etmeyerek, gazete almaktan vazgeçti.”
BİK, BASIN KARTLARI, TRT VE AA…
PEKİ bu 18 yıllık süreçte neler yaşandı? Kitaptaki örneklere bakalım…
Son zamanlar da özellikle bağımsız medya kuruluşlarına verdiği cezalarla tartışmaların göbeğindeki Basın İlan Kurumunun (BİK) ilkelerinin açıklandığı kitapta BİK şöyle anlatılıyor: “Basın İlan Kurumu, iktidar yanlısı yayın yapmayan gazetelere ilan kesme cezaları vermektedir… Son dönemde bu cezalar artmış ve Cumhuriyet, BirGün, Evrensel, Yurt gibi muhalif medya üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.”
AKP iktidarında gazetecilerin yaşadığı en büyük sorunların başında gelen sarı basın kartı problemi de kitapta kendine yer buluyor: “AKP iktidarı, basın kartlarının verilmesindeki keyfi tutumu ile gazeteciler üzerinde baskı kurmakta ve gazetecilerin bilgiye erişimini engellemektedir.”
Son olarak İstanbul seçimleri sonrası 18 saat boyunca veri geçmeyen Anadolu Ajansı için “Anadolu Ajansının iktidar söylemli haber politikası ajansın güvenilirliğini de sorgulatır hale getirdi” denilen kitapta TRT’nin tarihi de detaylı bir şekilde anlatıldıktan sonra TRT’nin kurumsal yapısı ve yayın politikasının tamamen değiştiği, dış yapımlara ağırlık vererek, taşeronlaşmaya gittiği belirtiliyor.
Evrensel'i Takip Et