Ankaralı işçiler: Fakir olmak için bile borç lazım
Asgari ücret konusunda işçiler, ‘Hükümet niye versin’ sorusuyla pazarlıkta hükümetin hangi sınıfın temsilcisi olduğunu vurguluyor.
Fotoğraf: Evrensel
Ayhan AYDOĞAN
Ankara
Yenimahalle Belediyesinde çalışan işçiler asgari ücret yetmediğinde ortaklaşıyor ama sendikalı olmalarına rağmen ne yapılması konusunda akılları fazlaca karışık.
Konuştuğumuz ilk işçi çöp kamyonu şoförü. Salgın sonrası 12 saat çalıştıklarını söyleyen işçiler iş yoğunluğundan küçük tuvalet ihtiyaçlarını kamyonun tekerine yaptıklarını anlatıyor. Yorgunluktan araç süren arkadaşlarının kaza yaptıklarını belirten işçiler, “Kendimizden geçtik etrafımız için dahi tehlike yaratıyoruz” diyorlar. Asgari ücret konusuna geldiğimizde ise “Hükümet vermez, bizim şu şartlarda çalışmamıza göz yuman sendika da kılını kıpırdatmaz, o yüzden öyle çok bir beklentim yok” cevabını alıyoruz.
OSTİM’deki bir parkta, güvenlik olarak çalışan belediye işçisi de konuşmayı sendika üzerinden sürdürüyor: “DİSK’in kendi açıklamasında yoksulluk sınırı 8 bin küsur (8 bin 169). Talep ettiği asgari ücret 3 bin 800 TL. Bizim konfederasyona göre evde iki kişi çalışsak dahi fakir olabilmek için bile her ay 600 liraya yakın borç bulmak lazım. Şimdi bizim sendika bunu derse hükümet ne yapsın?”
İMAMIN ASGARİ ÜCRET HESABI
Parkın yanındaki camiden çıkan işçiler de sohbetimize katılıyor. Asgari ücreti sorduğumuzda yaşça genç olan işçi, cami imamına “saydırarak” konuya giriyor. Yandaki işçilerin “Günaha giriyorsun” uyarısıyla sakinleşen metal işçisi anlatmaya devam ediyor: “Ağabey biz imamla daha iki hafta önce bu asgari ücret meselesini namaz sonrası ayrı bir sohbette konuştuk. Adam kendince Diyanete göre bir hesap yaptı: ‘Diyanet fitresi 27 TL. Dört kişilik ailede eder mi sana 108 TL. Bunu da aylığa vurursak olur sana 3 bin 250 TL’ dedi. Sonra da bunun altına düşen ‘kendine Müslüman’ım demesin diye de vurguladı. Bugün namazda da diyor ki ‘Herkesin temsilcisi var onlar bizim yerimize konuşuyor. Siz çalışmanıza bakın hükümetimiz bir orta yol bulacaktır.’ Bizi tek yakalayınca atıp tutan adam, bir hafta sonra ‘Boş verin siz olacağına varır’ diyor. Böyle ikiyüzlü adamın arkasında saf tutuyoruz işte biz de, buradaki asgari ücretten geçtik öte tarafta namazlar geçerli sayılsa bari” diyerek bitiriyor.
MİSAFİR PARASINI NİYE ÖDÜYORUZ?
Parkın içine doğru yürürken rastladığımız temizlik işçisi ise eşi üzerinden şöyle bir örnek veriyor: “Kardeş, benim hanım evde mantı sıkıp bunu da pazarda satıyor. 10 TL’ye ürettiğini pazarda yalan olmasın 15 TL civarına satıyor. Mesela dün mantı sıkarken eve komşular geldi. Bir yandan mantı sıktılar bir yandan komşular ağırlandı. Bizim hanım mantı sıkarken komşulara yemek verdi diye o mantıları pazarda 20 TL’ye satabilir mi, satamaz. O zaman biz bu faturalarda patronların misafirlerinin parasını niye ödeyeceğiz arkadaş böyle iş mi olur.” Temizlik işçisi ücretlere yapılacak zamlardan çok, faturalara ve ihtiyaç malzemelerine yapılması muhtemel zamdan yana kaygılı olduğunu belirtti.
Konuştuğumuz işçilerin hepsi ‘Hükümet niye versin’ sorusuyla pazarlıkta hükümetin hangi sınıfın temsilcisi olduğunu teorik bir biçimde olmasa da vurguluyor. Asıl sinirlendikleri sendikalarının, konfederasyonlarının açıklamaları ve yapmadıkları. Mücadelesini yetersiz buldukları sendikayı dönüştüreceklerine dair inançları da çok kuvvetli değil dersek, sanırız abartmış olmayız.