İşçi mektubu: Gölge etmeyin, başka ihsan istemez
"Yani kısaca diyeceğim; Sayın Belediye Başkanı bu ağızlar patron ağzı. Bırakın patronların ağzından konuşmayı da biz işçilerin derdine bir çareniz varsa onu söyleyin."
Arşiv | Fotoğraf: Evrensel
Gaziantep’ten bir işçi
Evrensel gazetesinde okudum. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin Hanımefendi “Çalıştıracak işçi bulamıyoruz” buyurmuşlar. Haberi okuyunca şaşırdım desem yalan olur. Çünkü yaşanan her olumsuzlukta, her krizde hep birilerini suçlamayı, faturayı yaşanan olumsuzluğun mağdurlarına keserek kendilerini temize çıkarmayı temel prensip edinmiş bir anlayışın temsilcilerinden aksi yönde bir hareket beklemek aşırı saflık olurdu diye düşünüyorum. Ancak bu cümlenin hele de böylesine işsizliğin had safhaya çıktığı bir dönemde kurulmuş olması “Bu kadar da olmaz. Böyle bir şeyi söylemeye nasıl cesaret ediyorlar” dememize neden oldu. Eğer Sayın Belediye Başkanı bu cümleyi bilinçli ve kasıtlı bir şekilde patronların çıkarını korumak, tam da asgari ücret tartışmalarının ve dolayısıyla işçilerin maaşlarına yapılacak zamların konuşulmaya başlandığı bir dönemde, işçiler üzerindeki psikolojik ve sosyal baskıyı artırmak için kurmadıysa yönettiği kentte insanların hangi koşullarda yaşadıklarından ve çalıştıklarından haberi yok demektir. Bu düşünceyle yine Evrensel gazetesi aracılığıyla Sayın Belediye Başkanına biz işçilerin hangi koşullarda çalıştığımızla ilgili birkaç bilgi aktarmak isterim.
Örneğin ben Başpınar’da bir çuval fabrikasında çalışıyorum. Açlık sınırının 2 bin 500 liranın, yoksulluk sınırının 8 bin liranın üzerinde olduğu ülkede 2 bin 600 TL maaşla çalışıyorum. 8 saat boyunca adeta makinelerle yarışıyoruz. Bir dokumacı 6 makineye bakıyor ve bizden yüzde 90’ın üstünde bir randımanla çalışmamız isteniyor ve bunun altına düşmememiz için sürekli baskı yapılıyor. Ancak patron bununla da yetinmiyor ve bir işçinin baktığı makine sayısını sekize çıkarmak için hazırlıklara başladı. Aylardır fabrikanın kapısında ve servis araçlarının üzerinde dokumacı alınacağına dair ilan var fakat gelen işçi çalışma koşullarını görünce ve 8 makine olayını duyunca çıkıp gidiyor. İçeride çalışmaya devam eden bizler de her an çıkarılmayı bekliyoruz. Çünkü çoğunluğumuz 8 makineye bakmayı kabul etmediğimizi söyledik. Eğer patron 8 makineye bakacak yeteri kadar dokumacı bulabilirse bize kapının yolu görünmüş olacak. Çünkü biz açlık sınırında bir maaş için köle gibi çalışmayı kabul etmiyoruz.
Ha Sayın Belediye Başkanı diyeceksiniz ki bu zaten bilinen bir şey. Ama başka örnekler de var. Örneğin işçi emeklisi bir arkadaşımın elektrik mühendisliğini bitiren oğlu şimdi bir tekstil fabrikasında, yine bir başka işçi arkadaşımın gıda mühendisliği okuyan oğlu bir gıda fabrikasında asgari ücretle çalışıyorlar. Çalışıyorlar dediysem işçi olarak değil mühendis olarak. Ve yine gıda teknikeri olan benim eşim de asgari ücrete tekniker olarak çalışıyor. Yani mühendislerin, teknikerlerin asgari ücrete çalıştığı bir fabrikada işçiler hangi koşullarda çalışıyor ya da bu fabrikalarda verilen işi beğenmeyen işçiler hangi koşullarda çalışmaya zorlanıyor varın siz düşünün.
Ama isterseniz durun siz düşünmeyin ben yine örnekler vereyim. Mesela gıda teknikerini asgari ücretle çalıştıran işletme çalışan onlarca işçisinden sadece 5-6 tanesinin sigortasını yatırıyor. Diğerleri sigortasız yani kayıt dışı ve 350 TL ile 500 TL haftalıkla çalışıyor. Sigortası olanların maaşı mecburen bankaya yatmak zorunda olduğundan asgari ücretten yatıyor ama maaş kartları patronda. Patron bankaya yatırdığı asgari ücreti yine kendisi çekiyor ve işçiye elden 350 TL haftalık veriyor. İşçinin eline 1 ayda geçen toplam para 1400 ile 2 bin TL arasında. İşçi bu paraya günde 10 saat çalışıyor.
Bir de tabii bu konuda madalyonun diğer yüzü var. Patronlar ve onların sözcülüğünü yapan siyasetçiler basının karşısına çıkınca ekonominin iyi gittiğini ispatlamak için işçi bulamadıklarını söylerken fabrikada bizler ne zaman çalışma koşullarının ağırlığından ya da ücretlerin azlığından söz etmeye kalkışsak “Bizim koşullarımız böyle. Çalışan çalışsın, çalışmayana kapı orada. Bu devirde iş bulduğunuza şükredin. Sizler şanslısınız ki işiniz var. Her gün bu fabrikaya iş için kaç kişi başvuruyor, sizin yerinizde olmak için babasını bile satacak kaç kişi sırada bekliyor haberiniz var mı?” diye bize kapıyı gösteriyorlar.
Yani kısaca diyeceğim; Sayın Belediye Başkanı bu ağızlar patron ağzı. Bırakın patronların ağzından konuşmayı da biz işçilerin derdine bir çareniz varsa onu söyleyin. Yok eğer yaramıza merheminiz yoksa çekilin aradan, bizi patronlarımızla baş başa bırakın. Biz onlardan hakkımız olanı almayı bugün değilse de yarın mutlaka başarırız.