Yeni Osmanlıcılık: AKP'nin ihtiyaçları ve piyasanın taleplerini içeren bir adlandırma
‘Ecdadın icadı-AKP İktidarında Bellek Mücadelesi’ kitabının yazarı Dr. Reyhan Ünal Çınar, ‘Yeni Türkiye’ söyleminin “AKP’nin Türkiye’si” söylemi olduğuna dikkat çekiyor.

Fotoğraf: DHA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
AKP’nin 2002’de iktidara geldiği dönemden bu yana Türkiye’de mimariden, bina ölçeklerine, mekânların adlandırılmasından, ulusal bayram törenlerine kadar “bellek savaşları” mücadelesine tanıklık ediyoruz. Özellikle, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki gelişmelerle birlikte AKP, kendisini “kurucu iktidar” olarak konumlandırıyor. ‘Bellek Savaşları’na dair önemli bir çalışma “Ecdadın İcadı- AKP İktidarında Bellek Mücadelesi” adıyla kitaplaştı. Kitap Ankara Üniversitesinden Dr. Reyhan Ünal Çınar tarafından kaleme alındı. Yazar, çalışmasında ‘Yeni Türkiye’ söyleminin “AKP’nin Türkiye’si” söylemi olduğuna dikkat çekerken, hayatın her alanında kendisini topluma dayatan AKP’nin uygulamalarına vurgu yapıyor. Çınar, “Sosyal devlet anlayışının gereği sosyal hak-adalet ve yardımı belli sermaye gruplarının taşeronluğuna bırakarak, hem bu grupları Yeni Osmanlıcılığın inayet sahibi hayırseverlerine dönüştürüyor, hem de ülkenin gidişatından memnun olmayanlara, Yeni Türkiye’nin bir parçası olduklarını söyleyerek, biat bekliyor. Günün sonunda görüyoruz ki; iktidar bu uygulamalarla toplumsal bir talebi karşılamayıp, şirketleşen devlet anlayışını destekleyecek biçimde piyasa taleplerini, Yeni Osmanlıcılık kisvesi altında pazarlamaktadır” diyor. İletişim Yayınları etiketiyle çıkan kitabın, konuyu merak edenleri bakabileceği önemli bir arşiv taraması olduğunu da ifade edelim.
Kitabınızda 2002-2017 yılları arasındaki AKP iktidarını üç döneme ayırıyorsunuz. Bu üç dönemin belirleyici yönleri nelerdir ve bu dönemlerin iç ve dış politikaya yansımasına nasıl oldu?
Esasında bu üç dönem iki ana aşamayı takip ediyor. Birincisi, AKP’nin Kemalizm karşısında bir “karşı” hafıza olduğu 2002-2010 yılları arası dönem. İkincisiyse AKP’nin 2011 yılı itibariyle bir iktidar hafızasına dönüştüğü yeni süreç. Karşı hafıza olduğu birinci aşamayı da 2002-2006, 2007-2011 yılları olarak iki başlıkta inceledim: 2002-2006 yılları arasındaki dönemde AKP, Kemalist vesayete Kemalizm ve Kemalizm’in kendisine düstur edindiği Batı dünyasına kendisini (zararsız olarak) tanıtmakla mükellef ve sınırlı. Bilindiği gibi AKP yöneticilerin İslamcı Milli Görüş Hareketi geçmişleri, Kemalizm’i ve Batılılaşmayı tüm problemlerin nedeni olarak görüyordu. AKP’yse en son 28 Şubat tecrübesiyle Kemalist vesayet karşısında İslamcı geçmişiyle var olamayacağını hatırında tutarak, problemlerin nedenini önceki hükümetlerin basiretsizliği olarak tanımladı. Böylece kendisini Kemalizm’in ötekisi değil, önceki iktidarların yarattığı travmaların iyileştiricisi olarak konumlandırdı. Burada bu iktidarların Aleviler, dinsel azınlıklar, Kürtler gibi ötekileştirdiklerini de kapsayarak İslamcı geçmişini unutturacağı ve vesayetin tahakkümüne maruz kalmış kimi kesimlerden destek göreceği bir aura oluşturabildi. Dış siyasette liberal İslam arayışlarının talep edildiği bir konjonktürde iyileştirme iddiasını Avrupa Birliği demokratikleşme/uyum paketleriyle hayata geçirmek istediğini söyledi. Böylece vesayet karşısında hem Batılılaşma’nın öncüsü olduğunu göstererek, masumlaşacağı bir alan hem de vesayetin engellemeleri karşısında Batılı normlara tutunarak, iktidarını kullanacağı bir mecra yarattı. 2007-2010 yılları arasındaki ikinci dönem, AKP’nin kapatma davası, e-muhtıra krizi, Ergenekon ve Balyoz Davalarından güçlenerek çıksa da Kemalist vesayetin ötekisi kalacağını anladığı ve (Kemalist) yapı ve kurumları değiştirmeyi hedeflediği dönem. Böylelikle ilk döneminden farklı olarak sorunların kaynağının yavaş yavaş Kemalizm olduğunun ifade edildiği bir anlayış baş gösteriyor. Örneğin içerde Kemalist vesayetin yapı ve kurumlar üzerindeki gücünü kıracak anayasal değişiklikler devreye sokuldu. Veyahut Kürtler’e Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün müsebbibinin Kemalist vesayet olduğunu söylenerek, İslam kardeşliği temelindeki yeni öznelik halinin paydaşı olmayı vaat etti. Dışardaysa Batı’dan aldığı desteğe daha az ihtiyaç duyduğunu düşündü. Nitekim hem Batı hem Ortadoğu’yla flört etti.
Artık bir iktidar hafızasına dönüştüğü 2011-2017 yılları dönemindeyse Yeni bir Türkiye’nin kurucu iktidarına dönüşme arzusuna tanıklık ediyoruz. Bana kalırsa bu arzu AKP’nin tercihi değil. Politikalarındaki tutarsızlıklar sonucu içte ve dışta kabul görme ihtimali daralan bir iktidarın can simidi olmasını umduğu zarureti. Bu yüzden de bu dönemki AKP’ye bakıldığında her ne kadar anti-Batıcı ve anti-Kemalist aynı zamanda da İslamcılıktan çok milliyetçi bir iktidar görüyor da olsak, iktidarınki gibi hızlı ve birbirine tezat yönlere giden bu sürece yetişmeye çalışmak beyhude gibi.
Dr. Reyhan Ünal Çınar ve "Ecdadın İcadı, AKP İktidarında Bellek Mücadelesi" kitabı
‘AKP’NİN ŞİMDİKİ İHTİYAÇLARINCA HAZIRLANAN BİR AKP’LİLEŞTİRME PRATİĞİ’
Çalışmanızda dikkat çeken önemli başlıklardan birinde de AKP’nin kendisinin kurucu iktidar olduğu iddiası ve Kemalizm ile girdiği mücadele ele alınıyor. AKP’nin Kemalizmle girdiği bu mücadeleyi gerek resmi törenlerde gerekse de mekânsal alanlar üzerinden değerlendirecek olursanız neler ifade edeceksiniz?
Bellek çalışmalarında hafıza mekânları ve anma törenleri bellek oluşturmanın sacayakları. Ben hafıza mekânlarını, ebatları, konumlandırılmaları, mimarisi ve adlandırması olmak üzere dört eksende inceliyorum. Anma törenlerini ise AKP’nin değişen iktidar gücüne bağlı olduğunu düşündüğüm davetlerdeki pozisyonları üzerinden tartışıyorum. 1. Döneminde Kemalizm’in memuru, ikincisinde zorunlu davetlisi ve son döneminde ev sahibi olamayacağını anlayan AKP’nin, yeni bir evin sahipliği iddiasında olduğunu söylüyorum. Ayrıca resmi bayramları bertaraf edecek yeni bir tarih anlatısı kurma girişimiyle tören yönetmeliğindeki değişiklikleri irdeliyorum. Bu ikisinde de AKP’nin temel iddiası, Yeni Osmanlıcılık. Yeni Osmanlıcılığı çağrıştıran adlandırmalar, Osmanlı ihtişamını yansıtan ebatlar, Yeni Osmanlıcı-Selçuklu tarzı olduğu söylenen mimari bir anlayış. İktidar tarafından bunlara sembolik anlamlar atfedilse de, hem işlevsellikleri hem de iktidarın ürettiği anlamla içselleştirilmesi açısından yalnızca eklektikler. Kutlamalarda öze geri dönme iddiasıyla sivilleştirme-özgürleştirme ve özüne kavuşması iddiasıyla değişiklikler yapılıyor. Oysa törenleri sivilleştirme, yalnızca Kemalizm’den arındırmayla, özgürleştirme dinselleştirilmiş ritüellerle sınırlı. Özle kastedilense AKP’nin şimdiki ihtiyaçlarınca hazırlanan bir AKP’lileştirme pratiği.
AKP’nin “Yeni Osmanlıcılığı bir pazarlama stratejisine” göre ele aldığına dair değerlendirmeniz var. Bu değerlendirmeye neye dayandırarak vardığınızı kısaca açıklar mısınız?
Yine toplumsal taleplerle iktidar arasındaki yarılmaya bakmak gerekiyor sanırım. AKP, Yeni Osmanlıcılık iddiasını özellikle mütedeyyin kesimin geriye dönüş talebine cevap iddiasıyla sunuyor. Peki, bunun için neler yapıyor? Ormanları, sit alanlarını sermayenin kullanımına açıyor. Karşılığında buralarda Osmanlı-Selçuklu olduğunu söylediği kendi icadı bir mimari tarzın ya da Osmanlı’yı çağrıştıran isimlerin kullanılmasını teşvik ediyor. Veya kentsel dönüşüm vaadiyle merkezlerde yaşayan yoksulları kentin dışına sürmesini, dışarda Yeni Osmanlıcılığın merkezlerini oluşturmakla açıklıyor. Boşalan kent merkezleriyse ranta açıyor. Ya da sosyal devlet anlayışının gereği sosyal hak-adalet ve yardımı belli sermaye gruplarının taşeronluğuna bırakarak, hem bu grupları Yeni Osmanlıcılığın inayet sahibi hayırseverlerine dönüştürüyor, hem de ülkenin gidişatından memnun olmayanlara, Yeni Türkiye’nin bir parçası olduklarını söyleyerek, biat bekliyor. Günün sonunda görüyoruz ki; iktidar bu uygulamalarla toplumsal bir talebi karşılamayıp, şirketleşen devlet anlayışını destekleyecek biçimde piyasa taleplerini, Yeni Osmanlıcılık kisvesi altında pazarlamaktadır.
‘KARŞI HAFIZA OLARAK BELLEK BİR DİRENİŞ ALANINI DA İÇİNDE BARINDIRIR’
AKP’nin kendisini kurucu iktidar olma iddiasıyla girdiği bellek mücadelesinin toplumsal hayatta yansımasına dair neler diyeceksiniz?
Öncelikle bir karşı hafıza olarak bellek bir direniş alanını da içinde barındırır. Bu mücadeleyi anlamlı ve kıymetli kılansa; mücadeleyle bir kazanan ve kaybeden belirlemek değil. Farklı hatırlayışların resmi hafızaya eklemlenme fırsatının arttırılması. AKP de bellek mücadelesine iyileştirme vaadiyle giriştiğini söylese de; bugün iyileştirilmesi oldukça güç travmaları bizatihi kendisi yarattı. Kurucu iktidarlar, anayasa yapma erkiyle devletin kaynağını oluşturur. Bunu da halkın egemenliğinin siyasal birliğini yansıtan bir irade beyanı olarak ortaya koyarlar. Oysa AKP bunu toplumu kutuplaştırarak başarmaya çalışıyor. Üstelik bunun toplumda karşılığı olmadığını söyleyemiyoruz. Burada Demoklesin kılıcını yeniden muhalefetin başında sallandırmak lazım belki. Muhalefet, AKP’yle geçmiş, tarih anlatısı vs. üzerinden bir mücadele vermekten ziyade, umutsuz, yorgun, güven(ce)siz topluma bir gelecek vaadi sunabilmeli. Türkçe mealiyle Azeri bir tangoda şöyle diyor: Geçmiş günlerimi getirebilseydim, gelen günlerimi feda ederdim. Dolayısıyla geleceklerinden umudu olmayanlar, geleceklerini geçmişlerine feda etmeye hazırdırlar.
‘AKP’NİN YENİ TÜRKİYESİ’…
ÇALIŞMANIZDA AKP’nin kullandığı “Yeni Türkiye” söylemini “AKP’nin “Yeni Türkiye”si olarak tespit ediyorsunuz? Bu tespitinizi açar mısınız?
Elbette toplumda küçük harfle ifade edilen bir yeni Türkiye arayışı veya yenileşme talebi söz konusu. Kastettiğim değişik kesimlerinden bazen ekonomik, bazen kimliksel, bazen de siyasal açıdan farklı taleplerin, AKP’nin Yeni Türkiye’siyle ayrıştığı. AKP özellikle 2013 sonrası toplumu ikna etmekten ziyade, iktidarına koşulsuz sadakat göstermeyeni ötekileştirdiği bir dost-düşman ikilemine yasladı. Dolayısıyla AKP’nin büyük harfli “Yeni Türkiye’si”, toplumsal talepleri görmezden geldiği bir partiye, hatta kişiye özel bir isim.
‘YENİ BİR VATANSEVERLİK ANLATISI KURMA İMKÂNI OLARAK GÖRÜLDÜ’
15 Temmuz darbe girişiminin AKP’nin “Yeni Türkiye” söylemine etkisi nasıl oldu?
Bir dost-düşman ikilemine yaslanan AKP iktidarında 15 Temmuz’un “dost” ve “düşman” açısından etkileri farklı. 15 Temmuz AKP nazarında dost olanlar için, hayatını Yeni Türkiye uğruna ölenler üzerinden yeni bir vatanseverlik ve mücadele anlatısı kurma imkânı olarak görüldü. “Düşman” açısındansa zamanında bir hizmet hareketiyken, şimdi hain bir terör örgütü olduğu ifade edilen Gülencilerin devlette kadrolaşmasına olanak sağlayan AKP’nin suçu. AKP, her ne kadar bugünü kutlamayı zorunlu hale getirip, anıtlar inşa ederek kuruculuk anlatısına eklemlemeyi ve böylece Kemalist kurtuluş mücadelesini bertaraf etmeyi planlasa da, iyi niyetli bir okumayla acemiliğinden ya da başka bir okumayla tutarsızlıklara hapsolmuş bir iktidar olmasından mütevellit toplumu 15 Temmuz’da yaşananlar konusunda tam olarak ikna edememiş gibi. Hatırlayalım Ömer Çelik diğer resmi bayram kutlamalarına yönelik iptalleri, bu bayramların içselleştirilmiş olmasıyla açıklamış ve 15 Temmuz’un içselleştirmesi için kutlamaların gerekliliğine vurgu yapmıştı.
Evrensel'i Takip Et