14 Aralık 2020 23:32

Asgari ücretle çalışan işçiler: Sefalet ücreti istemiyoruz

Asgari ücret görüşmeleri sürerken işçiler, pandemiyi öne sürerek işsizlik sopası gösteren patronlara tepkili.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Esenyurt’tan metal işçisi bir kadın
İstanbul

Merhabalar. Bugünlerde asgari ücret tartışmaları var, fakat bizim fabrikada uzun bir süredir ikramiyelerimiz bile verilmiyor. Arkadaşlar ikramiyeler için çok uğraşmıyor. Bence fabrikamızda bu hakkımızı aramadıktan sonra asgari ücret için şunu bunu demişiz çok fayda etmiyor. Zaten asgari ücretin olacağı en fazla 2 bin 500 lira, kimse daha fazla olacağı kanaatinde değil. En azından benim etrafımdakiler böyle. Zaten daha yüksek olsa da bu çok bir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü aldığımız asgari ücretin büyük çoğunluğu hatta yaptığımız fazla mesailerin bir kısmı vergiye gidiyor. Asgari ücret düşük bir de üstüne aşırı vergi kesintisi iyice belimizi büküyor. Asgari ücret vergiden muaf olmadıkça yükselmesi çok bir şeyi değiştirmez. Bence bizler sadece asgari ücretin daha çok yükselmesi için değil, aynı zamanda aşırı vergi kesintilerinin de son bulması için uğraşmalıyız beraberce. Yoksa böyle her sene yemekhanede veya çalışma alanında birbirimize koşulların ne kadar zor olduğunu anlatıp dururuz...


1168 LİRA İLE GEÇİM OLMUYOR

Gıda işçisi
İstanbul

Öncelikle Evrensel gazetesi aracılığıyla tüm işçi ve emekçi kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum. Ben İstanbul’da gıda sektöründe et işleme tesisinde bir çalışanım. Koronavirüsten dolayı “İşler azaldı” bahanesiyle ücretsiz izne çıkartıldım. Ayda 1168 TL ile geçinmeye çalışan milyonlarca işçiden biriyim. Ücretsiz izin işçiler için koruma denilen ama tam tersi patronları koruyan bir düzenleme. 1168 TL ile maalesef geçim olmuyor ve sigorta primi de ödenmiyor. İşten çıkartılsaydım belki daha iyi olurdu, çünkü başka bir işe de giremiyorum. Patronlar da bu durumu fırsat bilerek “İstifa et git” diyebiliyor. Hükümet politikaları da tamamen patronları destekliyor. İktidarın sadece patronları desteklediği salgın döneminde daha da belli oldu.

Salgın koşullarında zaten çok düşük olan asgari ücret ile de geçim çok ama çok zor. Çarşıda, pazarda, markette hayat pahalılığı asgari ücretli işçinin alım gücünü iyice eritti. İktidarın insanca yaşanacak seviyede bir asgari ücret ile ilgili gerekli düzenlemeyi yapacağını düşünmüyorum, göstermelik zamlarla geçiştirecektir. Bu sadece benim değil, aynı zamanda iş arkadaşlarımın da çoğunun düşüncesi. Acı fatura hep işçilere ve halka çıkartılıyor. Fakat işsizlik korkusuyla sesimizi de yükseltemiyoruz. Bu böyle nereye kadar gidecek? İnsanca koşullarda yaşamak için birbirimize güvenmeliyiz, yan yana gelmeliyiz ve mücadele etmeliyiz.


BU MAÇI NE ZAMAN KAZANABİLİRİZ?

Esenyurt’tan genç bir depo işçisi
İstanbul

45 dakikalık yemek molasına birçok şeyi sığdırdığımız bir gün. Yine yemekler hızlıca yenilmiş ve dinlenme alanında buluşmuşuz. Genelde moladan geriye 30 dakikada imkansız ama ne hikmetse yatan 1.50’lik iddia oranları, sürpriz ama gelen 3.50’lik oranlar konuşulur. Ama çoğunlukla hiçbir oran bizimkilerin yüzünü güldürmez. Geriye kalan dakikalarda da güncel meseleler üzerine konuşuruz. Uzun vakittir de gündemimizde asgari ücret var.

Ne kadar zam geleceğini bilmemek mümkün değil elbette. Sürpriz 3.50 oranlar gibi hiç değil. Çünkü kafamızda nettir, o maçta işçi temsilcilerinin sayısı düşman rakipten azsa orada kesin kaybederiz. Hele işçi temsilcilerinden birinin sahayı terk etme ihtimalini saymıyoruz bile. Hakeme kalsa “Bu maçı oynatmayalım” der, “Ülkede yoksulluk, halk sorunu değil” der kendisi çünkü. Düşman rakip zaten biz yoksullaştıkça kendi kazancını arttırmakta ve her türlü kötü durumu kendisi için fırsata çevirecek koşullara sahip. Tüm bu eşitsizlikler içerisinde, egemen olandan taraf bir şekilde oluşan bileşimden bizim hayrımıza bir sonuç çıkmayacağına adımız kadar eminiz. Birkaçımız bunun üstüne “varını ve yoğunu” koyabilir.

“Maksimum 2 bin 700, ama bana soracak olursan 3 bin de yetmez bu koşullarda” diye çok umursamaz tartışıyorduk ki, bizden yaşça büyük taşeron çalışan temizlikçi abi dahil oldu tartışmaya. Kendisi yaşından ötürü kadrolu olamamış.

Elindeki faraşı ve küreği bırakıyor, çünkü sakin kalamıyor: “Ben sizden daha az ücret alıyorum. Asgari ücret 3 bin lira olsa bile ben 2 bin 900 alacağım. Benim üç çocuğum var, ikisini kursa veriyorum. Kurs paraları toplam 400 lira yapıyor. Elektrik, doğal gaz, su toplam 600 lira. Aylık mutfak alışverişi 800 lira. Telefon, internet faturaları derken para kalmıyor. Cebime 100 lira kalmıyor benim, kendimi geçtim ben çocuklarıma mont alamıyorum. Madem belirliyorlar asgari ücreti, bu yoksulluğu göz önünde tutarak belirlesinler. Asgari ücrete zam yapmadan temel ihtiyaç maddelerine zam yaparlar önce, sonra da asgari ücrete zam yaparlar, ne anlamı kalır ki o zaman zammın?​”

Gerçek hikaye bizi sarsıyor. Gelecek planları üzerine konuşuyoruz, “Ne zaman evlenirsin?​” sorusunun cevabı imkansızlaşıyor birçoğumuz için.

Hepimiz şu konularda hemfikiriz, bizim çıkarımıza değil kendi çıkarlarına, bizim sağlığımız için değil kendi kazançları için ölümüne çalıştırma, ücretli değil ücretsiz izin… Bu yasaları kim koyuyorsa asgari ücreti de o belirliyor. Bizim güvensizliğimizin kaynağı budur. Bu nedenle sınıfsal fark bizim açımızdan daha da belirginleşmekte. Fakat karşımızdaki sınıfın örgütlülüğünü anlamalıyız önce ve haklarımız için ona karşı biz de bir sınıf olduğumuz bilinciyle birleşerek mücadele etmekten başka şansımızın olmadığını da.

Bu koşulları yaratıp düşman rakiple maça çıktığımız vakit oranlar bizim lehimize dönecek.


BİRLİKTE BİR ŞEYLER YAPMADAN DEĞİŞMEZ

Esenyurt’tan depo işçisi bir kadın
İstanbul

Asgari ücrete zam gelecek ama ne kadar gelecek? Çalışan biziz, bize sormadan bizim geçineceğimiz paraya nasıl karar veriyorlar? Asgari Ücret Komisyonuna her yerden birisi geliyor, işçi sendikaları var, işveren sendikasından ve hükümetten birileri var. Bakıldığında adil bir komisyon gibi ama adil değil asla. İşçi yok içinde bir kere. Sendikası da olsa patronla anlaşıyorlar. İşçi sendikası işçiler için iyi bir şey dese de hiç onların dediği olmuyor. Diyelim ki işçi sendikaları 3 bin 500 diyor ama işverenle hükümet 3 bin derse 3 bin oluyor.

İşçinin geçim derdi azalırsa eğer, oturup düşünmeye başlar diye azaltabildiği kadar azaltıyor. İşçiler hep çalışsın, hep mesaiye kalsın ki düşünmeye, bir şey yapmaya vakti olmasın. İşçiler bize ne kadar muhtaç olursa o kadar iyi diye düşünüyorlar. Ne kadar çalışırsak çalışalım geçinemiyoruz, hani kim geçinebiliyor? Mesailerle bir şey denkleştirmeye çalışıyoruz, o da olmuyor. 100 lirayla bir teneke yağ, bir kuru bakliyat alıyorsun işte düşün. Bir gün bulgura bir gün sıvı yağa bir gün mercimeğe çalışıyorum. Bir gün kazağa, 3-4 gün bota çalışıyorum. Evde tek odada açık doğal gaz, ona rağmen 250 lira geldi fatura. Kış geldi, ihtiyaçlar oluyor ama kışlık alışveriş hiç alamam, yapamam. Bir bot almam lazım ama alamam bu yıl. Hep biz çalışıyoruz ama hep bizden kısıyorlar her şeyi. Birlikte bir şeyler yapmadan değişmez bu işler.


GEÇİNEBİLECEĞİMİZ BİR ÜCRET İSTİYORUZ

Mehmet
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi

Ben İkitelli’de bir gıda firmasında çalışıyorum. Bu firmaya tam sekiz yılımı verdim.

Ağustos ayının başında bizi iki aylık ücretsiz izne çıkardılar. Patron dedi ki “1700 TL devletten alacaksınız, biz de üzerini tamamlarız, sen bizim eski elemanımızsın...” Ben de tamam dedim. İki ay boyunca arayan soran yok. Aradım işyerini hani maaşımı tam yatıracaktınız diye sordum. “Biz 1 ay sanıyorduk, ama bu uzayacak. Bu nedenle yatıramayız maaşının tamamını” dedi.

“8-9 saat çalışacağım bu paraya. Ben bunu kabul edemem, 3 bin 600 civarı alıyordum” dedim. Patron, “İstersen devletin verdiği 1170 lirayı biz asgari ücrete tamamlayalım ya da asgari ücret ve sigorta yapalım” dedi. Kaç saat çalışacağımı sorunca “4-5 saat çalışacaksın” dediler. Ama hiç öyle olmadı. Şimdi 6 saati geçiyor çalışmam, normalde 9 saat çalışıyoruz. Çay molası yok. Boşta kalırsan, ancak. Normalde 17 kişi çalışıyoruz. Çalışanların çoğu ücretli izinde. Pandemi koşullarında bile 400-500 arası ürün yolluyoruz. Cumartesi bizim sipariş günümüz. O gün tam zamanlı çalışıyoruz. Pandemi öncesindeki işler bugün aynı değil. Ama kazandırıyor hâlâ.

Her şeye zam geliyor. Ama işçi ücretlerine gelmiyor. Biz işçiler nasıl yaşayacağımızı mı düşünelim, yoksa sağlığımızı mı düşünelim? Kiraya, suya, elektriğe, doğal gaza sürekli zam geliyor. Pandemiden sonra marketlerde her şey zamlı. Hükümetin verdiği kısa çalışma ödeneği kirayı anca karşılıyor. Biz işçiler artık tükenmek üzereyiz. İş beğenmiyorsunuz deniliyor. Alakası yok. Girdiğimiz işler hep ağır zor, üstelik işçiye hiç önem verilmiyor. Devletin bunun önüne geçmesi gerekiyor.

Bu ay asgari ücreti belirleyecekler. İşçi temsilcisi olarak Türk-İş var. Ama biz işçileri ne kadar temsil ettiği muğlak. İşveren temsilcileri ve hükümet yetkilileri bizim bir yıl boyunca alacağımız asgari ücreti belirleyecekler. Tek istediğimiz geçinebileceğimiz ücret. İnsan olduğumuzu hatırlamak istiyoruz. Bütün işçi kardeşlerime selam olsun...


AY SONUNU NASIL GETİRECEĞİM KAYGISI OLMASIN

Cam işçisi bir kadın
Pendik

Asgari ücretin insanca yaşanacak bir ücret olmasını istiyorum. Mesaiye kalmadan, ay sonunu nasıl getireceğim, mutfak masrafları, ev kirasını nasıl ödeyeceğim, çocuklarımızın eğitim masraflarını nasıl karşılayacağım kaygısı olmadan yaşayacak bir ücret istiyoruz. Biz günde 12 saat çalışıp da bunları düşünmek istemiyoruz. Bunun için de mücadele edeceğiz. Ayrıca asgari ücret hesaplanırken çay simit hesabı yapılmasın, vergiler asgari ücretliden değil zenginlerden kesilsin istiyoruz.


TÜİK’İN RAKAMLARINA DEĞİL ÇARŞI PAZARA BAKIN

Pendik’ten ev emekçisi
İstanbul

Ben ev emekçisi bir kadın olarak, artık pahalılıklara yetişemez oldum. İki çocuk annesiyim, ikisi de okuyor. Okula gitmeseler de uzaktan eğitim görüyorlar.

Çarşı pazar el yakıyor. Pandemi fırsata çevrilerek her şeye zam yapılıyor. Elektrik, su, doğal gaz, giyim kuşam, mutfak masrafı derken aldığımız ücret en temel masraflarımıza bile yetmiyor. Asgari ücret belirlenirken TÜİK’in rakamlarına göre değil çarşıya pazara göre belirlenmeli. Asgari ücret belirlenirken sarayın penceresinden bakarak değil ay sonunu getiremeyen işçi ve emekçilerin penceresinden bakılarak belirlenirse daha adaletli olacaktır.


NEDEN GEÇİNEMEDİĞİMİZ BİR ÜCRETE MAHKUM EDİLİYORUZ?

Esenyurt’tan bir ambalaj işçisi
İstanbul

Merhaba Evrensel okurları;

Son günlerde memleketin gündemi asgari ücret tartışmaları ama asgari ücret aslında tartışılacak bir konu değil. Tartışılması gereken şey neden geçinemediğimiz bir ücrete mahkum edildiğimiz? En azından asgari ücret vergiden muaf olsun, bizler de bir nefes alalım. Zaten sigortamızdan başka hiçbir hakkımız kalmadı artık. İnanın çocuklarım olmasa, sigorta primini yatırmayıp bana verseler almak isterim, çünkü geçinemiyorum, yetmiyor. Ödüm kopuyor fazla mesaimi vermeyecekler diye. Pandemide bile çalışmak zorunda kalıyoruz. İki çocuğum ve eşimle 70 metrekare bir evde oturuyorum. Devlet zengini koruduğu kadar biraz da işçisine sahip çıksın, yeter artık!


SÖMÜRÜLMEK DEĞİL HAKKIMIZI ALMAK İSTİYORUZ

Tekstil İşçisi Ali
Tuzla

2021 yılına günler kalmışken yeni belirlenecek asgari ücretin, insanca yaşayacak bir ücret olması temennisiyle...

Ben bir tekstil işçisiyim. Yıllardır asgari ücretin altında ezilip duruyoruz. Bu mücadeleyi birleşerek ve direnerek kazanabiliriz. Kazanmak zorundayız. Bu yaşadığımız salgın patronların emeğine yağ sürmüş gibi, patronların bitmeyen tehditleri, hak gaspları ve geciken maaşlar... Bu durum aynı zamanda aile düzeninin bozulmasına da neden oluyor. Çünkü, geçim sıkıntısı, kabarık faturalar, bitmek bilmeyen zamlar, ekonomik kriz, işçi kıyımları, yasaklanan grevler...

Artık insanca yaşamak istiyoruz. Sömürülen değil ürettikçe hakkını alan, sosyal yaşamı iyileşmiş olan insanlar olmak istiyoruz. Bizler ancak birleşerek kazanabiliriz. 2021 yılı işçi sınıfının mücadele yılı olması dileğiyle.

ÖNCEKİ HABER

Asistan hekimler uzmanlık eğitiminden mahrum kalıyor, 36 saat çalıştırılıyor

SONRAKİ HABER

Almanya, askeri istihbarat örgütü içindeki aşırı sağcı örgütlenmeyi tartışıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa