Uluslararası Mülteci Günü'nde mülteciler anlattı: Biz varız ama aslında yokuz
Türkiye'de kaçak olan Sunny'in en büyük hayali bir kimlik olurken, 22 yaşındaki Suriyeli Bilal şimdi Sunny’nin hayalini kurduğu durumda, yani geçici kimliği var. Ama hayali süsleyecek bir hayatı yok.
İLGİLİ HABERLER
Mültecilerin koşulları salgın döneminde daha da ağırlaştı
Sorunun kaynağı sınırlarda bekleyenler mi?
Mülteci işçi: ‘Kırık elini poşete sar, çalışmaya devam et’ dediler
Fatih Altaylı canlı yayında mültecilere yönelik nefret söyleminde bulundu
İranlı mülteci: Canımızı kurtarmak için kaçtık ama kurtarmış da sayılmayız
Meltem AKYOL
İstanbul
Çatışma, savaş, zulüm ve insan hakkı ihlali ya da ekonomik zorluklar nedeniyle yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kalanların sayısı dünya genelinde artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin haziran ayında açıkladığı küresel eğilimler raporundaki verilere göre, 2019 yılı sonu itibarıyla dünyada 79.5 milyon kişi zorla yerinden edildi. Bunların sadece 29.6 milyonu mülteci statüsünde.
Türkiye’deki sayı ise 4 milyonu çoktan aştı. Statü talepleri karşılanmayan mülteciler, salgın, işsizlik ve açlık kıskacında hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Pakistanlı Sunny, Suriyeli Bilal, Ayşe ve Kader. Birbirlerini hiç tanımıyorlar, ortak yanları Türkiye’de olmak. Dünya Göçmenler Günü bugün, istedik ki onlar konuşsun anlatsın…
Sunny Türkiye’de kaçak, pandemiyle birlikte daha da eşitsizleşen koşulları anlatırken Türkiye fotoğrafı çıkarıyor sanki: “İş yok, kimse tam para vermiyor, aile para bekliyor… Ne Avrupa’ya gitmeye izin veriyorlar ne burada yaşayabiliyoruz. Hastalandım, doktor bile bulamadım. Biz varız ama aslında yokuz…”
BAGAJDA 6 KİŞİYLE PAKİSTAN’DAN TÜRKİYE’YE YOLCULUK
Sunny 28 yaşında Pakistanlı bir genç. “Pakistan’da iş bulmak imkansız, yaşam çok zor… Bazen günde 2 en fazla 2 saat elektriğimiz oluyordu” diyor Sunny, iş arama girişimlerinin tümü hüsranla sonuçlanınca karlı bir kış günü düşüyor yollara, İran üzerinden Doğubeyazıt, sonra İstanbul.
Anlatması kolay ama gelmesi hiç değil. Günlerce süren yürüyüşler, sonra küçücük araç bagajlarında hareketsiz geçen saatler… “Biz 6 kişiydik bagajda, kış günü 24 saat, hiç kıpırdamadan. Bir yerde mola verdi, benim bacaklar kıpırdamıyor, dedim dondular. İşte oradakiler müdahale etti, kendime geldim, sonra yine bagaj” diye anlatıyor Pakistan’dan İstanbul’a uzanan umut yolculuğunu.
5 yıldır İstanbul’da hayata tutunmaya çalışıyor. Çalışıyor diyorum çünkü tutunmak o kadar da kolay değil onun için. Birlikte yola çıktıkları arkadaşı şimdi Fransa’da. Onun da hayali Avrupa’ya gitmek ama öyle kolay değil. İnsan kaçakçıları en az 2 bin avro istiyor, o da en az. En son 2 sene önce denedikten sonra vazgeçtiğini anlatıyor Avrupa hayalinden.
"KAÇAK OLUNCA HERKES HER ŞEYİ HAK GÖRÜYOR KENDİNDE"
Sultançifliği’de Pakistanlı bir başka mültecinin yanına yerleşiyor, iş bulunca ev de bulacak. İlk işi tekstilde oluyor: “Kolay olmadı iş bulmam, annem babama para göndereceğim diye geldim ama iş bulana kadar onlar bana ne varsa gönderdi. Tekstile girince hepimiz mutlu olduk, ‘Olacak galiba’ dedim. Haftalık 250-300 liraya anlaştık ama çalışıyorum hafta bitiyor, bana 100 lira veriyor. Bir dahaki hafta yine öyle, 2 ay böyle geçince ben paramı verin çıkacağım dedim, paramı vermediler beni de kapı dışarı ettiler…” Tekstildeki diğer denemelerinde de aynı sonuçları alınca bu kez sokaklarda çek çekle kağıt toplama işine giriyor.
Orada da benzer sıkıntılar ama yine de 2 yıl dayanıyor… “Kaçak olunca herkes her şeyi hak görüyor kendinde” diyor öfkeyle. Az önce gözlerindeki umutsuzluk daha ziyade öfkeli görünüyor şimdi. Anlatıyor: “Sonra çilingirin yanına girdim, hem de hurdacılık yapıyor. Öğrendim işi. Pandemi işler azaldı, günlük 50 liraya çalışıyorum şimdi. Bir kişi daha var, o haftalık 450-500 alıyor, ben 250. Ağır iş olunca da hep beni çağıyor, saat kaç olursa olsun. Ben tekim çünkü, gurbetteyim, arkamda annem-babam yok.”
"1 SENEDİR SOĞUK SU İLE YIKANIYORUM; YAZIN İYİ DE, KIŞIN"
Hal böyle olunca bırakın aileye para göndermeyi kendi ihtiyaçlarını bile zor gideriyor Sunny, kira vermemek için hurdanın arkasındaki depoda kalıyor. Oraya bir tuvalet yapmış dükkan sahibi, bir de şofben takmış banyo için, ama 1 senedir bozuk o da. Patronun yaptırmak için 350 lirayı kendisinden istediğini anlatıyor Sunny, “Nasıl vereyim, haftalığımdan fazla. İstemiyorum dedim. İşte 1 seneden fazladır bozuk. Soğuk su ile yıkanıyorum, yazın iyi de kışın zor…” diyor.
EN EZINDAN GEÇİCİ DE OLSA BİR KİMLİK…
Şimdi ne yapacağını düşünüyor kara kara, 6 aydır evdekilere tek kuruş gönderemediği için yapabilirse yeniden kağıt toplayıcılığı yapacak. En son seçenek yeniden ülkeye dönmek: “İş yok, kimse tam para vermiyor, aile para bekliyor… Ne Avrupa’ya gitmeye izin veriyorlar ne burada yaşayabiliyoruz, hastalandım 2 sene önce, doktor bile bakmadı. Önceleri Avrupa’ya gitmek olan hayali ise şimdilerde geçici de olsa bir kimlik. “O zaman” diyor, “Çalışırız, doktora gidebiliriz, ev tutabiliriz…”
"UCUZA ÇALIŞAN MÜLTECİLERİN YERİNİ DAHA UCUZA ÇALIŞAN MÜLTECİLER ALDI…"
22 yaşındaki Suriyeli Bilal şimdi Sunny’nin hayalini kurduğu durumda, yani geçici kimliği var. Ama öyle hiç hayali süsleyecek bir hayatı yok.
Suriye’de savaş başladıktan 2 yıl sonra Halep’ten Türkiye’ye geliyor ailesi ile birlikte, 6 kardeşler. Geldiklerinde daha 15’inde, okula gitmek uzak bir hayal onun için, “Okula gitsem para nasıl getireceğim’ diyor… Çağlayan’da tekstil atölyelerinde çalışmaya başlıyor. Geçen yıl kaybettikleri babalarının hastalığı o yıllarda nüksediyor, öyle olunca bütün yük ağabeyi ile Bilal’in üzerine kalıyor.
Öyle hemen de iş bulunmuyor tabii, “O zaman çok iş aradım, Suriyelileri çalıştırmıyorlar. İşe giriyorsun mesela, hakkını yiyorlar, haftalık 400 lira vereceğim diye anlaşıyorsa 100 lira veriyor, ‘gerisi sonra’ diyor, ama sonrası yok. Bir bahane bulup parasını vermeden işten çıkarıyor” diye anlatıyor ilk zamanlar kendinin ve arkadaşlarının da yaşadıklarını. Ortacılıkla başladığı tekstilde şimdilerde makineci. Pandemide 4 ay işsiz kalmışlar ağabey kardeş. Ağabeyi hâlâ işsiz, yükü de artmış Bilal’in. İşsiz kalınca ev sahibi ile sorun yaşadıklarını anlatıyor: “Kira 1400 lira, biraz gecikse hemen sorun oluyor. Borç aldım tanıdıklarımdan kira için. Şimdiye kadar 10 ev değiştirmek zorunda kaldık, hemen ‘Çıkın başkasını buldum’ diyorlar.”
Verdiği bir örnekse pandemi koşullarında mülteci işçilerin yaşadı eşitsizliğin nasıl da derinleştiğini ortaya koyuyor: “Bir Suriyeli buralı olanlardan zaten az para alıyor, pandemide daha azına razı olan Suriyeliler var. Bir başka Suriyeli geliyor, daha az paraya çalışan, o zaman sana ‘sen git’ diyor, onu alıyor. Yani daha ucuza çalışmaya başladı bu zamanda insanlar…”
Evlenmeyi düşünüyor musun diye soruyoruz, gülüyor, sonra “Türkiye’de hiç” diyor. Ve ekliyor: “Nasıl evleneyim, evdekilere bakamıyorum daha. Savaş bitse memleketime dönerim.”
"ŞİMDİ YİNE BİR SAVAŞIN İÇİNDEYİZ, AÇ KALMADAN HAYATTA KALMA SAVAŞI"
Ayşe de Suriyeli. 4 çocuğu var. O hayatını Suriye savaşının öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırıyor. Savaşta ağabeyini, kuzenlerini kaybediyor. Sonrası göç. 7 yıldır İstanbul’dalar. Gelir gelmez evlere verilen elbiselere ‘taş’ dikmeye başladığını anlatıyor: “Eşim vefat ettiğinden çocuklarımla birlikte çalışmak zorunda kaldık. Benimle birlikte 12 yaşındaki çocuğumu tekstil atölyesine gönderdim, 10 yaşındaki çocuğumu da markete çırak olarak verdim. Eve boncuk işi gelmediğinde ise merdiven temizliğine gittim. Hepimiz bu kadar çalışırken aldığımız paralar ancak üç kuruş ediyordu. Pandemi ile bizim için yaşamak daha da zor oldu atölyeler çalışmadı, eve boncuk işi gelmedi, merdiven temizliğine dahi çağrılmadım. Kiramızı-faturalarımızı ödeyemedik.”
Akşamları manavların attığı çürük sebzeleri toplamaya gittiğini anlatıyor Ayşe, üstelik yalnız da değil, komşuları ile. “3 ay boyunca evde aç kaldık. Kadınlarla birlikte akşam karanlığında pazara, manava gidiyorduk, kenara atılmış sebze ve meyve toplayıp yemek yaptık” diyor Ayşe. Sadece Ayşe ve komşuları değil çürük meyve sebzeleri ayıklayan. Çağlayan’da hemen her akşam rast gelirsiniz manav kenarlarında çürüklerin atılmasını bekleyen bazen sadece çocuklar bazen de çocuklar ve annelerine. Bunu yaparken utandığını söylüyor Ayşe, hemen arkasından çaresizliği geliyor. “Çocuklarım özellikle utanıyor, ama mecbur… “Biz savaşta bir sürü hayat kaybettik ama savaştan sonra da kaybetmeye devam ettik. Şimdi yine bir savaşın içindeyiz, aç kalmadan hayatta kalma savaşının içinde…” oluyor son sözleri.
"BİZE KIZIYORLAR AMA BİZ DE HAKSIZLIĞA UĞRUYORUZ,
BUNU DA GÖRSÜNLER"
5 çocuğu olan Kader de Suriyeli. 8 yıldır Türkiye’de türlü zorluklar yaşadıklarını ancak pandemide bu zorlukların katlandığını söylüyor Kader ve soruyor: “Eğer bu zamana kadar etrafımızda bizimle dayanışma gösteren Suriyeliler olmasaydı belki hayatta kalmamız daha zor olacaktı. Ben de iş aradım ama bulamadım. Pandemi boyunca ne bir para yardımı ne bir erzak yardımı yapıldı. Bizler dış kapıyız burada. Bu süreçte nasıl yaşadığımızı soran bir Allah’ın kulu olmadı, resmen ölüme terk edildik. Çocuklar eğitimden kaldı, bir telefonla 4 çocuk ders alabilir mi?”
Ekonomik krizin Türkiye’de herkesi etkilediğini görüyor Kader, “Sadece biz değil, biliyorum insanların durumu da kötü. Türk komşularımız bizi suçluyor, ‘Siz geldikten sonra ekonomi kötüye gitti, sizin yüzünüzden biz de güvencesiz ve ucuza çalıştırılıyoruz’ diyorlar. Ama suçlu biz değiliz. Doğru, eşim Türklerden daha ucuza çalışıyor, ama biz hayatta kalabilmek için buna mecbur kalıyoruz. Evet onlar da haksızlığa uğruyor ama biz de haksızlığa uğruyoruz. Bunu da görsünler” diye çağrıda bulunuyor.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
Cesaret zamanı
Ucuz emek ve yüksek kâra dayalı çalışma düzeni sendikal yasaklarla sürüyor. Bu düzenin değişmesi için sendikal hak ve özgürlüklerin kazanılması ve bunun için mücadele hayati önemde. Fiili grevleri kazanımla sonuçlanan Birleşik Metal-İş’in Başkanı Özkan Atar, “İşçiler inisiyatifli ve cesur olmalı, bize düşen sinmek değil mücadele etmek” diyor.
Evrensel'i Takip Et