19 Aralık 2020 22:20

Boyalı taşlardan elektronik tuşlara: Oyun

İzini sürebildiğimiz en eski oyunlar aşağı yukarı 5 bin yıl öncesine dayanıyor. Siirt Başur Höyük’te bulunan boyalı taşlardan elektronik tuşlara köklü ve zengin bir tarihi var oyunların

Fotoğraf: ITECHirfan/Pixabay

Paylaş

İsmail Gökhan BAYRAM

Oyunlar, insanlar arasındaki etkileşimin en eski biçimlerinden biri. İstisnasız her kültür kimi birbirine benzeşen kimi ise birbirinden ayrılan çeşitli oyunlara sahip. Oyun ve oyun oynamanın izini sürmeye çalıştığımızda ise oyun ve oynama daha insan türüne ya da insan topluluklarına gelmeden hayvanlar aleminde görülen bir davranış. İnsanlık tarihinde izini sürebildiğimiz en eski oyunlar aşağı yukarı 5 bin yıl öncesine dayanıyor. Mısır hiyerogliflerinden öğrendiğimiz “senet” oyunundan Ur kraliyet oyununa, Siirt Başur Höyük’te bulunan boyalı taşlardan elektronik tuşlara köklü ve zengin bir tarihi var oyunların. Bu köklü tarihin en kritik noktalarından biri dijital oyunların ortaya çıkmaya başladığı yıllar.

Askeri ve bilimsel amaçlı kullanımda olan o ilk devasa bilgisayarlarda, kimi can sıkıntısına kimi ellerindeki bu mucizevi makinelerin becerisini test etmek için kimi ise sıkıcı işlerinden kaçamak yapmak için geliştirilen ilk dijital oyunlarla başlayan, bilgisayarların üniversitelerde öğrencilerin erişimine açılmasıyla yaygınlaşan, ’60’ların sonu ve ’70’lerin başında ise ciddi bir ticari olanak olarak görülüp hızla kültürümüzün de ayrılmaz bir parçası haline gelen dijital oyunlar… İlk dijital oyunların çoğunluğu gerçek hayattaki oyunların çeşitli formlarda dijitale taşınmasından ibaretti. Ancak dijitalin sunduğu olanakların keşfi çok uzun sürmedi. Kısa sürede oyunlar uçsuz bucaksız galaksilerin tenha köşelerini, her ağaç gölgesinden bir Ork çıkabilecek fantastik dünyaları da konu almaya başlayacaktı. Henüz bilgisayarlarda sunulabilecek grafikler yeterince gelişkin değildi belki ama oyuncular için kafi idi. Bilgisayarların ve güçlü grafik kartlarının yaygınlaşması ve Playstation gibi güçlü konsolların denkleme dahil olmasıyla grafiklerde de gerçekliğe yaklaşmaya çalışılan yeni bir hata girildi.

Tarihin bu noktasında dijital oyunlar ezici bir çoğunlukla tek oyunculu idi. Oyunların en az 5 bin yıllık, karşılıklı etkileşime dayanan geçmişi yerini makine ile etkileşime bırakmıştı. Çok oyunculu oyunlar vardı ancak gerek karşılıklı direkt bağlantının gerekse de Internet’in pahalılığı bunların yaygınlık kazanmasının önünde koca bir duvardı. Zaman ve onunla birlikte teknoloji de ilerledi. Internet ucuzladı yaygınlaştı. Dijital oyunlar tekrar tarihsel köklerindeki karşılıklı etkileşimli hallerine doğru yol almaya başlamıştı. Bu dönemde akıllı telefonların yaygınlaşması oyunlar için de yeni bir platform doğurdu. Sosyal medyadan arkadaşlarınızla daha yüksek puan almak için kapıştığınız oyunlardan karşılıklı birbirinizin kafasını kırmaya çalıştığınız oyunlara varmak için çok fazla zaman geçmesi gerekmedi.

Bugün tek oyunculusundan çok oyunculusuna, sanal gerçeklik gözlüğüyle oyuncusunu dünyasının içine enine boyuna alanından metin tabanlı ya da piksel bazlı grafikleri olanına envaiçeşit oyuna envaiçeşit platformda erişmek mümkün. En “oyun oynamayan”ların bir kısmı dahi -bunu açıktan itiraf etmekte zorlansalar da- ya gizli gizli şeker kırıyor ya gizli gizli sanal ıstakayı okeydeki rakibinin kafasına vuruyor. Hatta aralarında “bilinmeyen oyuncular”ın kabusu olanlar dahi var.

Nasıl mı bu kadar rahatça “pek ciddi” arkadaşların dahi bir kısmının gizli gizli oyun oynadığını söyleyebiliyorum? Bu sorunun yanıtı biraz da istatistiklerde. Alanda farklı firmaların zaman zaman epey farklılaşan istatistikleri olsa da çoğu 2020’de dünyadaki oyuncu sayısının aşağı yukarı 2.7 milyar yani dünya nüfusunun kabaca üçte biri olduğunda birleşiyor. Elbette her istatistik gibi bu istatistik de yanıltıcı. Dijital oyun oynamanın çok daha yaygın olduğu Asya-Pasifik bölgesi ile ülkemizdeki mevcut oyun oynama oranlarının aynı olmayacağı aşikar. Ancak oyunların -niteliği başka bir tartışmanın konusu olmak üzere- bir kültürel ürün olarak giderek daha fazla sayıda insana ulaştığı da su götürmez bir gerçek.

Artan mesai süreleri ve azalan maaşlar orantısı/orantısızlığı içinde çalışan kesimler için oyun hem para hem de zaman gerektiren kültürel etkinliklerin -çoğunu şu anda KOVİD nedeni ile pek yapamasak da- yerini kolayca alabiliyor. Çünkü ne para var ne de zaman. Halbuki oyun, hele de çok oyunculu akıllı telefon oyunları çoğunlukla bedava. Mesai arasında, iş çıkışında serviste ya da evde yayılmış çayını yudumlarken hemen her yerde elinin altında.  Bunu bir de bantta birlikte çalıştığın arkadaşınla, karşı atölyedeki dostunla falan oynuyorsan oyun mu çalışmaya yoksa çalışma mı oyuna müdahil oluyor farklar silikleşiyor. Oyun arasında iş mi tartışıyorsunuz yoksa iş arası oyun mu oynuyorsunuz yanıtı zor bir soru. Her halükarda siz oynamasanız dahi oyunlar oynanıyor. Oyun tartışmaları çalışma yaşamına, çalışma yaşamı oyun alanlarına karışıyor.

 

ÖNCEKİ HABER

’90’larda sokak oyunları: Sokaklar bizim evde ne işimiz var ki…

SONRAKİ HABER

Kimyasal silah düzenlemesi, muhalefetin itirazlarına rağmen komisyondan geçti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa