20 Aralık 2020 23:15

Metal işçisi yazdı: Yeter artık yutkunduğumuz

"Eğer gerçekten krizin faturasını ödemek, açlıkla boğuşmak, borç batağı içinde debelenmek istemiyorsak, aşağılanmaya dur demek istiyorsak hep birlikte hareket etmeliyiz."

Fotoğraflar işçiler tarafından çekilmiştir.

Paylaş

Gebze’den bir metal işçisi

Çalıştığımız fabrikada 10 ve 3’teki çay molaları 15 dakika. Memleket meselelerini konuşmak için yetmiyor. Arkadaşlarla oturup karar verdik, öğle yemeği arasında konuşacağız. Yemek molası 30 dakika. Hani çalışırken patronlar “Tak maskeni, kapa çeneni, yap işini” deyip bizden nefessiz çalışmamızı istiyorlar ya, alışmışız yemeği de hızlı yemeğe. Neredeyse lokmayı da çiğnemeden yutuyoruz beş dakikada.

Geriye kaldı 25 dakika. Yeter mi? Asgari ücretten söz etmiyoruz, zaman yeter mi, mektubun sonunda göreceğiz! Hangi memleket meselesini konuşacağız diye düşünürken, dökülüverdi Musa’nın dilinden: “Çocuğumun kantinden acıkınca bir sandviç bile alamaması, akşamları dünden kalan yemeğin yanına makarna haşlanması, beyaz peynirin idareli yenmesi, tencereye kıymayı koyarken hesaplı davranmak, eskimeden yeni kıyafet alamamak, her şeyi sezon sonu indirim olursa diye beklemek, arada bir ikinci el satan yerleri yoklamak, pazar alışverişine akşam saatinde gitmek, kira artışında ev sahibinin insafından medet ummak... Keşke borçlanarak buzdolabı almasaydım, keşke şu takside girmeseydim pişmanlıkları. Gırtlağa kadar borç bir de korona...” Böyle deyince gel de konuşma asgari ücreti!

YALANIMIZ VARSA TÜİK ÇARPSIN

Öncelikle şunu söylemek isteriz ki, Evrensel gazetesinin bir hafta önce cumartesi ve pazar manşetlerini görüp, o manşetleri fabrikada kullandıktan sonra bu mektubun yukarıdaki bölümlerinde kullandığımız “asgari ücret” tabirinin biz işçiler için doğru olmadığına, bunun yerine insanca yaşayabilecek bir “geçim ücreti” olması gerektiğine karar verdik. Bu nedenle bırakın sefalet ücreti olan AGİ ile birlikte eşi çalışmayan 2 çocuklu bir işçinin 2 bin 435 TL’yi (2 bin 104 net+331 AGİ), net ücreti 2 bin 950+AGİ 331 lira olmak üzer toplam 3 bin 281 lira olan bizim fabrikadan bir işçi kardeşimizin harcamaları üzerinden bir hesap yapalım dedik. Arkadaşın eylül 2020 bordrosunu da gazetemize gönderiyoruz. Yalanımız varsa TÜİK çarpsın!

Arkadaşımızın kasım ayı boyunca yaptığı tüm market (BİM) harcamaları belgeli olup, tek tek fiyatları da yazılmıştır. Ama arkadaşımızın aylık gider dökümüne geçmeden onun söylediği bir sözü atlamayalım. “Abi, 3 bin lira maaşla harcama yaparken belirli bir sınırın vardır, orayı geçemezsin. Geçmeye kalktığın an tökezlersin, kalırsın öylece, onun için biz en ucuz marketten en ucuz şeyleri alıp, pazara da akşam karanlığına yakın gideriz.”

Arkadaşımızın geliri AGİ dahil 3 bin 281 TL, gider ise (Sadece gıda/barınma gibi yaşamsal ihtiyaçlar ele alındı, her şey en ucuzundan hesaplandı) 2 bin 770. Elde kaldı 511 TL. Şimdi saygıdeğer TÜİK yetkilileri ve Sayın Bakan diyebilir, “A bak ne güzel bu işçi kardeşimiz her ay kenara 500 TL atabilir” diye. Ama nerede? Çocukların okul masrafı, giyim kuşam vs. bu hesaplara dahil değil. Üstelik bu işçi sigara da kullanmıyor.

AH VAH EDEREK DÜZELMEYECEK

Sokağa çıktığımızda, pazara markete gittiğimizde, fabrikada krizin açık yüzüyle karşılaşıyoruz. Sanki mahallenin tüm elektriğini, doğal gazını, suyunu biz kullanmışız gibi faturadaki artan miktarlar, sebze meyve fiyatları, kısaca sonu gelmeyen bir şekilde her şeyin zamlanması... Soygun haline gelmiş vergi kesintileri dahil her şey iki katı zamlanmışken maaşlarımız dirhem bile artmamış, üstüne üstlük bir de işsizlik sopası sırtımızda. Peki nasıl oluyor da her şeye yüzde 50 zam gelmişken, enflasyon yüzde 10-15 gösteriliyor. Enflasyonun düşük gösterilmesi, işsizlik rakamlarının düşük gösterilmesi bir yalan ve hiledir. Enflasyonun düşük gösterilmesi demek biz işçilerin emekçilerin düşük zam alması demektir.

Eğer gerçekten krizin faturasını ödemek, açlıkla boğuşmak, borç batağı içinde debelenmek istemiyorsak, aşağılanmaya dur demek istiyorsak hep birlikte hareket etmeliyiz. Ellerimiz birlik olmazsa, sıkılı bir yumruk gibi kenetlenmezse, ne bizi açlığa mahkum edenlerden, ne de sırtımıza kırbaç sallayanlardan medet yok bize. Ağlaşarak, sızlanarak, ah vah ederek düzelmeyecek halimiz. DİSK/Gıda-İş Başkanı Seyit Aslan’ın Evrensel’e verdiği demeçte dediği dediği gibi, “Milyonlarca işçinin çıkarı sadece masada savunulmaz.” Artık yeter yutkunduğumuz deyip insanca yaşayacak, vergiden muaf bir geçim ücreti için, sendikalı sendikasız hep birlikte mücadeleye. Gün bunun gereğini yapma, dosta da düşmana da gösterme günüdür.

ÖNCEKİ HABER

Kimliksizleştirme ve teslim alma aracı olarak “çıplak arama”

SONRAKİ HABER

İktisatçı Doç. Dr. Elif Karaçimen: Sermayenin "emek denetimi" borçlanmayla arttı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa