Kültür sanatla aramızdaki tek engel virüs mü?
Kültür-sanatın yalnızca fiziksel olarak erişilebilir oluşunun gençliğin ve halk kitlelerinin sanatla kurduğu (ya da kuramadığı) bağları tek başına değiştiremeyeceği gerçeğini görmüş oluyoruz.
Burak BAĞÇECİ
Yıldız Teknik Üniversitesi
Bu yıla damgasını vuran COVID-19 pandemisi, bütün bir hayatımızı etkilediği gibi 2020 yılında kültürel ve sanatsal faaliyetlerimizi de belirleyen en temel olay oldu. Bu süreçte en temel özelliklerinden biri insanları kamusal alanlarda bir araya getirmek olan kültür-sanat etkinlikleri olağanüstü koşullarda, mümkün oldukça çevrimiçi olarak devam ettirilmeye çalışıldı. Pandeminin başında dünyanın sayılı müzelerinin online gezi ile ulaşılabilir hale gelmesi, orkestraların konser kayıtlarını ücretsiz olarak erişime açması vb. gibi örnekler gördüğümüzde bunların büyük imkanlar olduğunu düşünüp, durumdan adeta kendimize pay çıkarmaya çalışmıştık. Oysa sonradan gördük ki çoğumuz yer imlerine eklediğimiz linklere bir daha tıklamadık bile. Nitekim “normal koşullarda” ulaşamadığımız, günlük hayatımızda parçası olamadığımız faaliyetlerdi bunlar. Zaten bir anda ilgiyle takip etmeye başlamak da anormal olurdu.
SINIFSALLIĞINDA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Dijital dünyada her geçen gün kendine daha fazla yer edinen kültürel-sanatsal faaliyetlerin pandemi koşullarında kendine burada daha da alan açtığını, bunun etkilerinin pandemi sonrasında da devam edeceğini görüyoruz. Örneğin çevrimiçi dizi-film platformlarının son yıllarda üye sayılarındaki devasa artış pandemide katlandı. Yıllar önce televizyona “alternatif” olarak görülen bu mecra, bugün birçoklarına göre sinema salonlarının sonunu hazırlıyor. “Film sinemada izlenir” sığlığındaki tartışmalar bir yana, tüm bu dönüşümlerin izleme, görme, duyma alışkanlıklarımızı değiştirdiği kesin. Pandemi döneminde sanatsal faaliyetlerimizin dijital alana sıkışmak zorunda kalması, zaten süregelen değişimlerin çok daha hızlanmasına, ayrıca bizler açısından da daha görünür olmasına sebep olmuş oldu.
Ama kültürel ve sanatsal etkinliklerimiz biçim değiştirse de sanatla nasıl bir ilişki kurduğumuzun toplumsal ve tarihsel olarak belirlendiği gerçeğini bu süreç bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Çevrimiçi olarak dünyanın öbür ucundaki müzeleri gezebilmemiz ya da devasa film-dizi-müzik-kitap katalogları olan platformlara istediğimiz anda ulaşabiliyor oluşumuz elbette erişilebilirlik açısından büyük avantajlar sağlıyor. Ancak, ilk başta bahsettiğimiz çelişkiyi tekrar düşündüğümüzde, kültür-sanatın yalnızca fiziksel olarak erişilebilir oluşunun gençliğin ve halk kitlelerinin sanatla kurduğu (ya da kuramadığı) bağları tek başına değiştiremeyeceği gerçeğini görmüş oluyoruz. İnternete erişiminin kendisinin bile eşit olmadığı bir yana bırakılsa dahi kültür ve sanatın “dijitalleşmiş” dağıtımının da kiminle buluşacağı da gerçek hayatın maddi ilişkileriyle belirleniyor. Böylece çevrimiçi platformlar, gençlerin ekonomik ve sosyal koşullarınca şekillenen kültürel eylemlerini değiştirip ilerletmek bir yana, maddi yaşamda üretilen bu ilişkiler üzerinden kendilerini devam ettiriyorlar. Burada Netflix, Spotify gibi platformların “öneri” ve “en çok izlenen/dinlenenler” gibi algoritmalarını bilinçli bir şekilde manipüle etmelerinden de bahsetmiyoruz ama daha en başta, “herkesin ulaşabileceği” sanılan kültürel etkinliklerin, ücretsiz oldukları koşulda dahi kimlerle buluşabildikleri sınıfsal ve sosyal dinamiklerle belirleniyor. Bir tiyatro oyununun çevrimiçi olarak gösterileceği, bir müzenin çevrimiçi olarak gezilebileceği haberiyle internette kimlerin karşılaşabileceği ve karşılayamayacağı da bir tesadüften ibaret değil çünkü.
DİJİTALLEŞME ÇÖZÜM DEĞİL
Buradan internetin giderek daha fazla günlük hayatımızın bir parçası olması, günlük pratiklerimizin de giderek dijitalleşmesinin hayatlarımızı kolaylaştırmayacağını söylemiyorum elbette. Tiyatroya hayatında hiçbir anlam yükleyememiş olan bir gencin bu süreçte tiyatroyla tanışabilmesi, ekonomik koşullarından dolayı düzenli olarak sinemaya gidemeyen bir liselinin bu platformlarda kültürel ihtiyaçlarını daha kolay ve ucuz karşılayabilmesi ya da bir üniversitelinin yurt dışındaki bir müzeyi görebilmesi elbette mümkün ve değerli. Ancak Türkiye’de gençliğin kültürel-sanatsal ihtiyaçlarını giderme sorununun dayandığı ekonomik ve sosyal koşullar, sadece bu alanların giderek dijitalleşmesiyle çözülemez. İnternet teknolojisinin, kültür ve sanatın toplumsallaşması ve gençler için ulaşılabilir olması konusunda büyük avantajlar sağlayabileceği kesin. Ancak bunun, var olan eşitsizlikleri yaratan kapitalizmin ve bu eşitsizlikler üzerinde kendini var eden eğlence endüstrisinin içinde gerçekleşemeyeceği de aşikar.
Evrensel'i Takip Et