25 Aralık 2020 17:16

NSU Cinayetleri kitabı ve anımsattıkları

Yazar Molla Demirel, Yücel Özdemir'in KOR Yayınlarından çıkan “NSU Cinayetleri” kitabını yazdı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Molla DEMİREL
Münster

Almanya’da Neonaziler, istihbarat ve emniyet üçgeninde işlenen cinayetlerini derinlemesine inceleyen Yücel Özdemir, KOR Yayınlarından çıkan “NSU Cinayetleri” kitabını "Milliyeti, dilli, siyasi inancı, ten rengi, cinsiyeti nedeniyle katledilen bütün insanların anısına” adıyor. Okudukça Almanya ile Türkiye arasında gelip gidiyor okuyucunun duyguları. Okuyucu kendisine soruyor: “Sadece Almanya’da mı NSU cinayetleri?​”

Almanya’da çok cinayetler işlendi ancak büyük ses yapanı 8’i Türkiye’den 1'i Yunanistan’dan 9 göçmen esnafın ve 1 Alman polis memurunun öldürülmesi oldu. Bu seri cinayetler toplumun ve demokrat medyanın baskısı sonucu katilleri gizlenemeyince ve devlet içinde, özellikle polis teşkilatı içinde örgütlenen NSU ortaya çıktı.

Federal Almanya Mahkemesi bu davaları kabul etti. Davaları Evrensel gazetesi adına Yücel Özdemir başından sonuna kadar izlemiş. Oradaki gözlemlerini, kurban ve katil ile sanık avukat ve yakınlarını dinlemiş. Ve kanımca hukuk ve sosyal bilimler fakültelerde değerlendirilecek bir kitap olarak yayımlamış. Bu eser sadece işlenen on cinayeti, dava boyunca yaşananları, istihbaratın sorumluluğu ve Neonazi örgütlerinin yapılanmasını mercek altına almakla kalmıyor, o yılların ve günlerin sosyal gelişmelerini de mercek altına alıyor. Gelecekte ve günümüzde benzeri olayların yaşanabilme ihtimallinin olduğunu ve bu devlet içinde örgütlenmiş cinayet şebekesinin temizlenmesinin önemine de ışık tutuyor.

Kitabı radyo ve TV eğitim atölyemizde değerlendirmek için önce ben okumaya başladım.

Yücel Özdemir’in bu çalışması 1961 yılında önce Almanya’ya ardından bütün iş güçüne ihtiyacı olan Türkiyeli göçmenlerin 60 yıllık yaşam sürecinde ırkçılarca nasıl itilip kalkıldığını, dudak çatlatan hakaretleri, acıları tek tek hatırlatıyor. Bu cinayetlere kurban olanların çocuklarının, eşlerinin yakınlarının çektikleri acıları anlattıklarını anlatan bölümleri okuyunca olayları bugün yaşıyormuşum gibi yer yer gözlerimden yaşların akmasını engelleyemedim.

Bu cinayet şebekelerinin nasıl devlet içinde örgütlendiğine ve devletin önemli kurumlarının bunları desteklediğine ve koruduğuna örnekler verirken Almanya’da Kuzey Ren Vestfalya İçişleri Bakanı’nın bu cinayetleri başında Nazi şebekesinin organize ettiğini ve bunların mağazaları ve bankaları da soyduğunu reddettiğini okuyunca, bana bugünlerde tartışılan tehdit ve cinayetleri için Türkiye’de MHP’nin kurucusu ve Başkanı Türkeş’in en yakınında bulunan daha sonra Türkiye’de 57’nci Hükümetin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın sık sık TV ekrarında tekrarladığı iddasını hatırlattı. Ayrıca geçenlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden,  10 üniversteli genci tele ile boğan  katllerden biri de olan Alattin Çakıcı’ya “ülküdaşım” diyen bugünkü Türkiye Hükümetinin ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye sorduğu soruyu hatırlattı.

Ne demişti Bakan Yaşar Okyan: “Devlet Bahçeli‘nin arabasında cinayetlerde kullanılmış silahlarla iki genç yakalanmıştı. Bu iki kişi serbest bırakıldı ve bu kişilere Devlet Bahçeli arabasını neden verdi. Bunlar o araba ile hangi soyguna veya cinayeti işlemeye gidiyorlardı? Neden bu olay açıklığa kavuşturulmuyor?​”

Adı birçok cinayete katılan Alaattin Çakıcı’yı devlet içindeki kontrgerilla güçleri eğiterek onu Eğitim Timi Komutanlığına getirmişti.

Yücel Özdemir’in kitabı, gerçekten okuyucuyu olaylar denizinde sürüklüyor, sadece Almanya’nın sınırları içinde bırakmıyor. “NSU: Bir devlet örgütü müydü?​” bölümünü okuyunca, Almanya Thüringen eyaleti istihbarat örgütünün bir paralı elemanı olan Tino Brandt adlı şahsın başkanlığını yaptığı örgütün birçok kentte gruplar kurarak, sol görüşteki gençlere karşı estirdiği terörü okuduğumda Türkiye’deki 1960 sonrası, 1980 sonrası ve bugünkü ırkçıları hatırlattı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Akın Birdal'ın, Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın öldürülüşü, Diyarbakır’da insan hakları savuncusu Av. Tahir Elçi'nin öldürülüşü, gazetecilerin evin kapısında dövülüşü, Ankara Garı’ndaki 104 kişinin ölümü ve yüzlerce insanın yaralanışı… Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda HDP mitinginde bombalı saldırı, birçok kentte mevsimlik Kürt kökenli işçilere saldırı, CHP Genel Başkanı'na yapılan saldırı…

Bütün bunlar ister istemez Türkiye’de 1980 yıllarında kontrgerilla vurucu timinden onlarca cinayete adı karışan Mahmut Yıldırım ya da bilinen ismiyle Yeşil veya Ahmet Demir’i hatırlatıyor. Derin devletin görevlisi Yeşil, İHD Başkanı Akın Birdal'ı vuranların arkasındaki isim olarak yıllar sonra ortaya çıktı.

Günümüzde de Almanya’da Fransa’da, Belçika’da yabancılara, solculara karşı düzenlenen saldırıların tanıkları ortadan kaldırıldı. Almanya’da bunun nasıl düzenlediğini Yücel Özdemir, masalımsı bir dille anlattığı için rahatlıkla kavrıyor okuyucu.

“İstihbarat Başkanı Sağcı Olursa” başlıklı bölümde “Doğu Almanya’da Neonazi örgütlenmesinin İstihbarat üzerinde kurulması genel olarak bir strateji çerçevesinde ele alınırken, bunun özelliklede Thüringen eyaletinde kök salması tesadüfü değildi” dedikten sonra, detaylı olarak işsizliğin ve yoksulluğun yüksek olduğu alanlarda gençlerin, istihbarat içindeki sağcı yetkililerce kullanıldığını anlatıyor. Bu, ister istemez Türkiye’deki İslamcı ve ırkçı grupları hatırlatıyor ve Türkiye’de de işlenen cinayetlerde saldırganların, katillerin nasıl korunduğunu düşündürmekle kalmıyor, insan beyni aydınlanıyor ve kavrıyor.

Burada ister istemez dünyanın hiçbir parlamentosunda bakan düzeyindeki birinin yapmayacağı, olmamış bir saldırıyı, Türkiye İçişleri Bakanı’nın yaptığını görünce şaşırmıyorsun. Türkiye’nin İçişleri Bakanı, parlamantoda bütçe görüşmelerindeki konuşmasında  6 milyon oy ile parlamentoya seçilmişlere “Hasiyetsizler, şerefsizler” diyor. Parlamentonun ikinci büyük partisinin genel başkanına hakaret ediyor. Bunlar ister istemez  “Acaba bu aşırı sağcı cinayet şebekeleri bu devletin en yetkilileriyle sıkı bir iş birliği içindeler mi” sorusunu sorduruyor.

Kısacası Yücel Özdemir’in kitabını okuyunca sadece Almanya’daki ırkçı şebekelerin, aşırı sağcı grupların, silah ve uyuşturucu ticareti yapanların devlet içinde örgütlenmelerinin detaylarını öğrenmekle kalınmıyor.

İster istemez göçüp geldiğimiz ama bağlarımızın kopmadığı Türkiye’de yaşananlar üzerinde düşünmemize, taneyi samanda ayırmamıza yardım ediyor.

Kısacası cinayet şebekeleri devletin üst makamlarına kadar uzanıyorsa adaletin sağlayamayacağını, ırkçı katillerin, silah ve uyuşturucu tüccarlarının suçlarının günahını sırada insanlara, hatta kurbanların yakınlarına hangi metotlarla yüklenmeye çalışıldığına da ışık tutuyor.

ÖNCEKİ HABER

CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanları: Aşı için lojistik destek vermeye hazırız

SONRAKİ HABER

Sırbistan'a götürülen işçiler, hakları verilmeden sınır dışı edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa