26 Aralık 2020 04:11

Bizler ‘şansına yaşayanlar’ın çocuklarıyız ve doymayanın beslenmesinden bıktık

ODTÜ öğrencisi Gözde Topuz yazdı: Bizler şansına yaşayanların çocuklarıyız ve doymayanın beslenmesinden bıktık. Artık demokrasiyi var etmeliyiz.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Gözde TOPUZ
ODTÜ Hazırlık

“Şansına yaşıyoruz.” 70’li yılların bir devrimcisinin ağzından çıkan cümle.

“Annem ile babam yaşasa hayatta en mutlu oldukları şeyin ‘çocuklarının hala yaşıyor olması’ olduğunu söylerlerdi.” Aynı devrimcinin kız kardeşinden bir cümle.

Ardından bir çocuk anılıyor. Devrimci bir genç: Erdal Eren. Henüz 17 yaşındayken asıldı. Suçu? Aslında yok. Bir öğrenci ve devrimci olan Sinan Suner’in vurularak öldürülmesinin haksızlığını vurgularken, özgürlük ararken, düşüncelerini belirtirken bir erin vurulması ve onun da ortamda bulunmuş olması asılma sebebi olarak gösteriliyor. Er Zekeriya Öner’i öldürdüğü söyleniyor oysaki öldüren kurşunu onun atmadığı kanıtlandı. Peki neden Erdal? Orada daha bir sürü doğruyu savunan genç vardı, 23’ü Erdal ile birlikte gözaltına alınmıştı. Ama neden Erdal asıldı? Bir askerin gözünün içine mi bakmıştı? Yoksa sadece dik durmuş, eğilmeyi ret mi etmişti?

Sinan duvara yazı yazdı, öldürüldü. Erdal, Sinan’ın öldürülmesine karşı çıktı, öldürüldü. Erdal’ın öldürülmesine karşı çıkan Ercan Koca da işkence ile öldürüldü.

Ölüm, ölüm, ölüm…

Cezaevinden gelen mektuplara gözyaşı döken analar, babalar… Son cümleleri tarihe kaydeden avukatlar… Dönemin cunta rejiminin izleri bunlar. Korkuyla yönetmeye çalışmanın sonuçları.

Darbeci Kenan Evren’in bir röportajda yeni liderlerin sağı veya solu desteklediğinin söylenemeyeceğini anlatmaya çalışırken kurduğu bir cümle: "Adalet yerini bulsun diye bir sağdan bir soldan asıyorduk. Eğer sağdan 2 asmışsak ertesi gün 2 de soldan asıyorduk." Bu cümleyi okuyunca aklıma tek bir soru geliyor: “Yani kimseyi asmamayı seçmek yerine yüzlerce kişiyi asmayı mı seçtiniz?​”

İşte cunta rejim, işte baskı, işte faşizm. Öldürmeyi seçmek. Zaten Kenan Evren kendini şöyle avutuyor: “Asmayalım da besleyelim mi?​” Bir ülkeyi var eden o ülkenin gençliği, halkıdır. Ülkenin gerçek sahiplerini yaşatmayacaksa, gençliğe gelecek sağlamayacaksa bir ülke niye var? Sanırım bu soruya şu şekilde cevap verirler: Yandaşı beslemek için var, patronu beslemek için var, benim karnım doysun, saraylarımda oturup banka hesabıma her gün dolan harcayamayacağım kadar çok parayı izlemek için var. Bunu yapabilecekken neden emekçiye, öğrenciye, gençliğe, halka hak ettiğini vereyim?

Bizler şansına yaşayanların çocuklarıyız ve doymayanın beslenmesinden bıktık. Artık demokrasiyi var etmeliyiz. Hangi görüşten olursa olsun her insan ayağa kalkıp demokrasiyi istemeli. Omuz omuza aynı Erdal’ın alıntıladığı mektupta dendiği gibi. İşte o zaman kazanacağız özgürlüğü, çiçekli, mutlu günleri hep beraber göreceğiz, torunlarımız görecek ve torunlarımızın çocukları görecek.

Denmesi gereken çok fazla şey var, hâlâ cevap vermeliyiz mektuptaki sorulara: “Ne yapmalıyız? Nasıl savaşmalıyız?​” Ama şimdilik diyeceklerimi faşizme karşı savaşmış yazar Ernest Hemingway’in kitabına ismini veren dizeleri alıntılayarak bitirmek isterim: “Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını, senin için çalıyor.” (John Donne)

ÖNCEKİ HABER

"Derneklere kayyum" düzenlemesini içeren kanun teklifi TBMM'de kabul edildi

SONRAKİ HABER

Fransa'da İngiltere ile temaslı bir kişide Kovid-19'un daha bulaşıcı türüne rastlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa