Erdoğan da İnönü gibi ‘deprem’i günlüğüne mi yazdı?
Hakan Güngör, 81. yıl dönümünde Büyük Erzincan Depremi'ni kaleme aldı.
Fotoğraf: Gazete kupürleri / Kolaj: Evrensel
Hakan GÜNGÖR
Büyük sarsıntı başladığında saat 02.00’ydi. Sarsıntı beraberinde büyük bir gürültüyü de getirmişti. 7.9 şiddetindeki deprem 1 dakikaya yakın sürdü. Depremin etkisiyle kurtulup kendini sokağa atabilenler yaşananları apaçık görebildi ve duyabildi. Evlerin bir bir yıkıldığını, -35’leri bulan soğuk nedeniyle yakılan sobaların devrilmesi sonucunda başlayan yangınları, çığlıkları…
Evi harabeye dönen bir kadın İkdam gazetesine şunları anlatacaktı: “Gece uyuyorduk. Bir gümbürtü ile yataktan fırladım. Dam salıncak gibi iki yana sallanıyordu. Müthiş bir çatırtı ve gürültü içinde neye uğradığımı anlayamadan kendimi dışarı attım. Çocuk kucağımda koşmaya başladım. Sokağı geçerken uzaktan gelen gümbürtülerin birden yaklaştığını duydum. Arkada bıraktığım evlerin yıkıldığını anladım. Yarı çıplak, yalın ayak karların üstünde koşuşanların, bağrışanların sesleri çöken binaların gümbürtülerine karışıyordu. Ne kadar koştum bilmiyorum, bir yere yıkılıp kalmışım. Aklım başıma geldiği zaman etrafıma baktım. Evvela nerede olduğumu tanıyamadım. Karların üstünden dumanlar, ateşler çıkıyordu. Evler yıkılmış, sokaklar kaybolmuştu.”
MEYDANA GELEN SARSINTI YANGIN VE TSUNAMİYE DE NEDEN OLDU
Ne yazık ki felaket sarsıntı ve yangından ibaret değildi. Depremin hissedildiği Fatsa’da deniz 50 metre çekilmiş, tsunami yaşanmıştı.
İleriki günlerde 32 bin 968 kişinin öldüğü, yüz binlerce kişinin yaralandığı, 116 bin 720 binanın yıkıldığı tespit edilecekti. Aslında deprem her zaman yaptığını yapmış ve “Geliyorum” demişti. Erzincan’ın fay hattı üzerinde olduğu biliniyordu. 21 ve 27 Kasım arasında birkaç deprem daha olmuştu. Kızılay bölgeye gitmiş, evlerin yeniden inşası ve depremin bilançosuyla ilgili bir de rapor yayımlamıştı. Ancak adım atılmadı.
Meydana gelen depremde yıkılan binalar arasında hükümet konağı, ordu müfettişliği, orduevi, postahane de vardı. Yıkılan yerlerden biri de cezaeviydi. Tutuklu ve hükümlüler depremzedelere yardım için gönderildi, cezaları ertelendi. Dönemin Sağlık Bakanı Hulusi Alakaş, “Şehir baştan başa enkaz yığını halindedir” diye tarif etti olan biteni. Bir yardım komitesi kuruldu.
ERZİNCAN’A YARDIM GÖNDERİLEMEDİ
Lakin durumun bir başka yanı daha vardı. Kar nedeniyle yollar kapalıydı ve ulaşım çok güçtü. Gazeteler “Kar fırtınası Erzincan’a yardım işini güçleştiriyor” diye yazıyordu. Erzurum’dan gönderilen kamyonlar yolda kara saplanmıştı. 27 Aralık’taki depremden 3 gün sonra şehre ulaşılabildi. Durum vahimdi.
Erzincan’a 2 hafta önce gitmiş olan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ise bu defa bambaşka bir manzarayla karşılaşmıştı.
Erzincan’daki durumu inceleyen ve yurttaşlarla bir araya gelen İnönü, 31 Aralık gecesi günlüğüne şu satırları yazdı: “Saat 13.00’e doğru Erzincan. 15 gün evvel gördüğüm şehir nerede? Baştan başa harabe.”
Ve nihayet 15 Ocak’ta depremzedelere yardım için kanun çıkarıldı. Bu süreçte tüm Türkiye seferber oldu. Ülkenin dört bir yanında yardımlar toplanmaya başladı. İlhan Haçin’in “1939 Erzincan Büyük Depremi” makalesinde belirttiği üzere Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın da içinde bulunduğu 8 kulüp bir turnuva düzenledi, gelir depremzedelere yollandı.
ROMANYA, İNGİLTERE, İRAN, ALMANYA’DAN YARDIM
Lazım olan tüm yardım araç ve gereçleri halkın da desteğiyle tedarik edilmeye başlanmıştı. Spor müsabakalarının yanı sıra yardım amaçlı konserler ve etkinlikler de düzenlendi. Hatta bir de kitap çıkarıldı. Feza Kürkçüoğlu’nun “1939 Erzincan depremi: Birçok nüfus enkaz altındadır” başlıklı yazısında hatırlattığı gibi, 1939 Anadolu Zelzelesi adlı bir kitap yayımlandı ve gelirinin tamamı depremzedelere ulaştırıldı. Kitapta Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Burhan Felek, Nadir Nadi, Burhan Cahit, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Suat Derviş, Vâlâ Nureddin, Necip Fazıl Kısakürek’in yazı ve şiirleri yer alıyordu.
Erzincan Depremi’yle ilgili bir şiir de Nâzım Hikmet yazdı. Tan gazetesinde yayımlanan “Kara Haber” şiirinde Nâzım Hikmet, “Uyanıp kaçamadılar,/ kuş olup uçamadılar/ açıldı kuyular kimse inemez/ Erzincan Beygiri rahvandır amma/ ölüler ata binemez/ yan yana sırt üstü yatan ölüler...” dedi. Şiirinin altına da bir not düştü: “Kesemden verecek şeyim yok; yüreğimden verdim.”
Nihayetinde uluslararası yardımlar da gelmeye başladı. Romanya, İngiltere, Fransa, Filistin, İran, Irak, Yugoslavya, Yunanistan ve Almanya yardım yapan ülkeler arasındaydı. Yaralar sarılıyordu.
VARINI YOĞUNU KAYBEDEN ŞEHİR BAŞTAN İNŞA EDİLDİ
İlk ve en büyük kayıplar Erzincan’da olsa da Amasya, Yozgat, Çorum, Tokat, Sivas, Erzurum, Elazığ, Tunceli, Gümüşhane, Giresun, Ordu ve Samsun’da hissedilen, 20. yüzyılın en büyük depremlerinden biri diye anılan Erzincan depremi, depreme hazırlıksızlığın ve toplumsal dayanışmanın örneklerinden biri oldu. Büyük acılara sahne olan Erzincan depremde varını yoğunu kaybettikten sonra şehir baştan inşa edildi ve yaralar olabildiği ölçüde sarıldı.
Reisicumhur İnönü, yeni yıl mesajında, “939 bizi yaralamadan çıkmadı. Dileriz ki 1940 bütün acıları unuttursun” diyebildi. Ancak konu deprem olduğunda acılar unutulmadı, tekrarlandı durdu.
ELDE KALAN GÜNLÜKTEN FAZLASI OLMALI
Meselenin elbette 80 yıl önce yaşananla ilgisi yoktu ancak İzmir depreminden sonra AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği ve tek parti dönemi CHP’sini eleştirdiği deprem buydu.
İzmir’de yaşanan faciadan sonra “Deprem vergileri nerede?”nin, “Neden hâlâ gerekli adımlar atılmıyor”un geleceğini bildiğinden kulaklarını tıkayıp 80 yıl önceki depremi anmasının çok makul bir açıklaması yok.
Sürece bahane bulmuyor, Erzincan depreminden devletin sorumluluğunu azade görmüyoruz, ancak koşullar da çok başkaydı. Evet, evler sağlam ve sağlıklı değildi ki on binleri kaybettik. Peki şimdi?
İller, yıllar, koşullar değişse de aradan 80 yıldan fazla süre geçmişken hâlâ aynı senaryolar yaşanıyorsa, tedbirsizlik felaketin boyutlarını katbekat artırıyor, elde sadece toplumsal dayanışma kalıyorsa, bu artık siyasi polemikten fazlasıdır.
Ne var ki bir depremden sonra muktedirin, hem de aradan 80 yıl geçtikten sonra olup bitenleri günlüğüne yazmaktan fazlasını yapabiliyor olması gerek…