EMEP Çiğli İlçe Örgütü: Asgari ücreti belirleyecekler sormuyor, biz işçilere sorduk
Emek Partisi (EMEP) Çiğli İlçe Örgütü tekstil, metal, petrokimya, baskı ambalaj ve gıda iş kollarında çalışan 120 işçi ile görüşerek asgari ücretin kaç lira olması gerektiğini sordu.
Fotoğraf: Evrensel
Bulut FİLİK
İzmir
Aralık ayı her ne kadar sadece yılın son ayı olması ya da yeni yıla geri sayım yaptığımız bir ay olarak takvimlerdeki yerini alsa da onu milyonlarca işçinin hayatında önemli kılan bir başka özelliği daha var. O da çalışan nüfusun yüzde 40 'ından fazlasını oluşturan "asgari ücretlilerin" in alacağı ücretin belirlendiği bir ay olması. Aralık ayında da bu amaçla toplanan üç toplantı yapıldı. Ancak asgari ücretin belirleneceği son toplantı gelip kapıya dayanmasına rağmen, asgari ücretlinin nasıl yaşadığı, ne talep ettiğini Evrensel gazetesindeki işçi görüşleri dışında herhangi bir yerde göremiyoruz maalesef. Emek Partisi Çiğli İlçe Örgütü olarak hem bu eksikliğin giderilmesi hem de sınıfsal sorumluluğumuzun bir gereği olarak Çiğli Organizede çalışan tekstil, metal, petrokimya, baskı ambalaj ve gıda iş kollarında çalışan 120 işçi ile yüz yüze görüşerek asgari ücretin kaç lira olması gerektiğini sorduk.
ÇİĞLİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE FARKLI İŞKOLLARINDAN İŞÇİLERLE GÖRÜŞTÜK
İşçilerin verdikleri rakamlar birbirinden farklı olsa da istisnasız hepsinin cevabının başında "Hiç olmazsa, en azından" bulunuyor. Hepsinin taleplerinin ortalaması vergiden muaf net 3.506 TL. İşçiler arasında yoksulluk sınırına vurgu yaparak 8000 TL olsun diyen de var, bir milletvekili maaşı kadar olsun diyen de. İşçilerin bu rakamları söylerkenki hesaplamalarını görmemiz gerekir. Çünkü işçi, diğer yıllara nazaran, "nasıl olsa vermeyecekler", "benim söylememle mi olacak" deyip kestirip atmıyor. Kalem kalem hesaplıyor. Emek Partisi olarak gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada ortaya çıkan tablo, elbette ki patronların ve onların işbirlikçisi hükümetin korktukları, görmezden geldikleri tablodur. Onların bu işi masa başında bitirme gayret ve çabaları da tam da bu yüzden. Çünkü bugüne kadar kâr hırsları yüzünden ortaya çıkardıkları ekonomik krizlerin faturasını işçi ve emekçilere kesmeyi görev edinen hükümet ve sermaye işbirlikçileri bugün de pandemiyle daha da derinleşen krizin faturasını yine biz işçi ve emekçilere kesmenin hesabı içinde. Üstelik bunu çarklarının dönmesi uğruna “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyerek yapıyorlar. Yani kriz ne kadar derin olursa olsun, pandemi ne kadar tehlikeli olursa olsun patronlar ve hükümet açısından değişen bir şey yok. Fakat biz işçi ve emekçiler açısından çok şey değişmiştir. Sadece çarşıda, pazarda aldığımız temel tüketim maddelerinin fiyatları değil, aynı zamanda insanca çalışabileceğimiz ve yaşayabileceğimiz koşullar da çok daha zor ve riskli bir hal almıştır. Dolayısıyla biz işçi ve emekçilerin bu dayatılan koşullara karşı mücadele yöntemi ve kararlılığı da değişmek zorundadır.
PATRON TAVRI ASGARİ ÜCRET MASASINDA DA ORTAYA ÇIKIYOR
Özellikle örgütsüz işyerlerinde, ücretim yetmiyor diyen veya çalışma koşullarında iyileştirme isteyen hemen hemen her işçinin karşılaştığı "beğenmiyorsan kapı orada" diye özetleyebileceğimiz patron tavrı, asgari ücret masasında da ortaya çıkıyor. Patronların insanca yaşanacak bir asgari ücret talebini reddedip yerine açlık sınırının bile altında bir asgari ücret teklif ederken bahaneleri "istihdam" oluyor. Yine işsizlikle tehdit ediliyoruz. Komisyona katılan hükümet temsilcileri ise, "işçimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz ama istihdamı da göz ardı edemeyiz" diyerek tutumunu daha en başından belli ederek aslında patronlara "merak etmeyin tabi ki sizin dediğiniz olacak" mesajını veriyor. Ne de olsa işçileri ezdirmeyecekleri enflasyon, sermaye düzeninin yürütücüsü olan iktidarın istediği rakam ve verileri açıklamadığında görevden almayla hizaya getirilen TÜİK tarafından belirleniyor. Böylece 15 kişilik komisyonda işçiler sayısal olarak 10'a 5 kalarak bir sıfır yenik başlıyor.
ASGARİ ÜCRET TARTIŞILIYOR AMA ASGARİ ÜCRETLİNİN TALEBİ ORTADA YOK
Hükümet yetkilileri kontrolü altına aldığı TÜİK'in halkı kandırmak için açıkladığı verilere inanmaya başlamış ki işsizliğin pençesinde kıvranan vatandaşların, ekmek bulamama feryadını "abartı", geçinemiyoruz diyen milyonlarca işçinin pandemi ve kriz koşullarında evine zar zor götürebildiği "kuru ekmeği" ise bu ülkede yoksulluğun olmadığının kanıtı olarak görüyor. Hal böyleyken henüz asgari ücret komisyonunda konuşmayan tek kurum o masada işçiler adına oturan Türk-İş’in olması anlaşılabilir bir durum değil. Halk arasında "rengini belli etmemek, karşı tarafın nabzını yoklamak vb" diyebileceğimiz bir taktikle, milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret gibi bir meselede adeta tüccar kurnazlığı gibi bir tutum almak bir sendika için (en oportünist ve uzlaşmacı bir sendika için bile) kabul edilebilecek bir şey değildir. Çünkü mesele son derece sınıfsaldır ve iyi pazarlık yapanın değil, örgütlü ve kararlı mücadele edenin kazanacağı bir durumdur. Oysa Türk-İş in asgari ücrette, kriz ve salgının yol açtığı kayıpları karşılaması ve vergiden muaf tutulması çağrısını biliyoruz. DİSK ise bu doğrultuda iki haftadır açıklama ve eylemlerde bulunuyor. Fakat Türk-İş’ten de DİSK ve diğer sendikalardan da asgari ücretin belirlenmesiyle ilgili, konunun asıl muhatabı olan işçilerin müdahil edildiği bir çalışma, bir çaba ne gördük ne de duyduk. En azından "asgari ücretle çalışanlara sorduk, taleplerini aldık, tüm bu taleplerin en kapsayıcı nitelikte olan asgari ücret miktarı şu olmalıdır" diyen yok. Asgari ücret tartışılıyor ama asgari ücretlinin talebi, düşüncesi ortada yok. Sendikalar süreci ya kazasız belasız atlatma hesabı içinde ya da tamamen tribünlere oynayarak gelebilecek eleştirilere karşı cevap verebilmek için şovdan öteye geçmeyen eylemlilikler içinde.
İŞÇİLER VE EMEKÇİLER SÜRECE BİZZAT MÜDAHİL OLMALI
Masada işçilerin temsilcisi olarak oturan Türk İş yetkilileri dün değilse en azından bugün, asgari ücretin belirlenmesindeki tutumunu değiştirmeli, işçileri ve emekçileri bu sürecin bizzat müdahili kılmalıdır. Ama ne yazık ki o masada olan ve olmayan işçilerin temsilcisi sendika yönetimleri "sizce asgari ücret ne kadar olmalıdır" gibi son derece basit ve bir o kadar da can alıcı soruyu, işçilere sormayı bile düşünmemişlerdir. İşte bu anlaşılabilir bir durum değildir. Oysa sendikalar asgari ücret belirleme toplantıları daha başlamadan yüzünü özellikle örgütsüz işçilere ve fabrikalara dönse, asgari ücret talebini toplu sözleşme taslağı hazırlar gibi işçilerle belirlese ve bunun için bir mücadele derdi içinde olsa sınıfın ana kitlesiyle bağ kopmamış olur. Şayet bu yapıldığında asgari ücretin ne olacağı, belirlenme süreci nasıl sonuçlanır (ki tamamen sınıf güç ilişkilerine bağlıdır) bilinmez ama en azından Türkiye'de sendikal örgütlülük oranı bugünkü kadar düşük olmayacağı gibi, var olan örgütlülüğün niteliğinin de yükseleceği kesindir.