İki bloka kapatılan siyasetin krizi
Pandemi ve ekonomik krizin ortak çıktısı olarak beliren siyasi kriz, rejimin şimdiki teminatı olan iki bloklu sistemi ihya etmek için yapılan her şeyle daha da derinleşmiş görünüyor.
Fotoğraf: Can Erok/DHA
Nuray SANCAR
İlkbahar başında, pandemi sonrasında daha otoriter bir düzene geçileceğini düşünen entelektüeller ile, özelleştirmelerin acı ve açık sonucunun herkesi ikna edeceğini varsayarak neoliberal politikalardan bir dönüşün, sosyal devletin yeniden kuruluşunun ve hatta mümkünse sosyalizmin kendiliğinden zuhurunun gerçekleşeceğini umanlar iki öngörü kampını oluşturdular. İkinciler hastanelerin alarm veren yoğun bakım servislerine bakarak neoliberalizmin, kendi kendini yıkıma götüren sonucunu görmüşlerdi. Gelişmelerin hiç de ikinci grubun öngörüsü doğrultusunda gelişmediği görülüyor.
Şu son bir yıllık dönemde kapatma, kontrol altında tutma, mekanların ve zamanın detaylandırılarak bölümlenmesi, yaş gruplarının disiplini, gözetleme, test, filyasyon araştırması, semptomların dereceli sınıflandırılması, vaka ve hasta ayrışması vb. yöntemlerle, siyasal ilişkilere de yansıtılması mümkün, kitle kontrolüne yönelik deneyim alanları açılmış oldu. Pandemiyle ilgili hiçbir şey yapmadan bir şey yapıyormuş görüntüsünden başka bir sonuç vermeyen bu biyopolitik refleks, iktidar blokunun siyasi ham madde olarak kullandığı ‘asker millet’ kurgusunun yeniden üretilmesinin bir olanağıydı. Kimlerin ne zaman açılıp kapatılacağı, neyin bölünüp neyin toplanacağına karar verici durumda olmak sınıfsal reflekslerin düzenlenmesi için de anlam taşımaktaydı.
İşçi sınıfı ile ‘evden’ çalışması mümkün olmayan emekçiler, kollanan toplumsal kesimlerin dışında sınıflanarak virüsle birlikte fabrikalarına, işyerlerine ve toplu taşıma araçlarına kapatıldılar. Bundan sonraki adım MÜSİAD’ın önerisi doğrultusunda atıldı, kapatmanın kesintisizleşeceği çalışma kamplarının kurulacağı duyuruldu ki bu, sonsuz izolasyon anlamına geliyordu.
AÇILIR KAPANIR SİYASET
Bu sonsuz kapatmadan, açmanın ve kapatmanın ayarlarının günlük siyasi ihtiyaçlara göre bile değiştiği geniş skalada, iktidar hedefleri kısa ve uzun vadeleri için yeniden düzenleniyordu. Hac dönüşünde, AKP toplantılarında, Ayasofya’nın imitasyon fethi sırasında politik; yaz boyu turizm sezonunda ekonomik fayda için açılan mekanlar ve meydanlar, sahiller ve salonlar iktidar blokuna yarar sağlamayacak zamanlarda kapatıldılar. Hak ve talep eylemleri yapmaya kalkan emekçilere de ‘virüs’ muamelesi yapıldı. Ne var ki mesafe koşuluna uyarak 1 Mayıs eylemleri düzenleyen, grev yapan işçiler, salon ve sokak açıklaması yapanlar, hastane bahçelerinde protesto için toplanan sağlıkçılar vb. ise pandemi koşullarında karantinaya alınan hakları yaşatma konusundaki kararlılıklarını bu özel baskı uygulamaları altında göstermekteydiler. Halkla olan her meselenin şiddet yoluyla çözümü için vesileler ve bahaneler de çoğalıyordu.
İçeride şiddeti dışarıdaki ilişkilerde de yeniden üreten; buna tahrik, blöf ve pazarlığı da ekleyen iktidarın ülkenin sınırlarını Irak, Suriye’den Libya hattına kadar yıl ortasında Azerbaycan’a kadar genişletmek için mevcut gerilimlerin, savaşların yancısı olma gayretinden ağır bir bilanço çıktı. İktidar ortakları, muhalefet blokunun da onayıyla, kolay zaferler kazanıp göz boyamak için milyonlarca dolar akıttığı sahalardan parasını verip kullanamayacağı silahlarla döndü. ‘Güvenlik maliyeti’ arttı, ‘Bizden vazgeçemezler blöfünü yutmayan ABD’nin restini yaptırım olarak gördü ve kasa boşaldı. Borçlar da bini aşmış, vatandaşa IBAN gönderilemez olmuştu.
Sadece kasada değil, halkın cebinde de para kalmamıştı. Süleyman Soylu’nun kayyumlar sayesinde ‘Oh oh teröre değil millete gidiyor o paralar’ diye show yaptığı günlerde yandaş büyük sermayenin vergileri sıfırlanmakta, emekçilerin yine nasıl soyulacağının kararlaştırılacağı bütçe görüşmeleri yapılmaktaydı. Millete giden tek kuruş yoktu.
Böylece pandemi dönemi soygun ve talan düzeninin işleyişini hiç olmadığı kadar faş etmekteydi. Tek adam rejimine yönelik hoşnutsuzluğu da körükleyen bu durum, toparlanma ve kitle ilgisini çekebilme vesilesi yaratamayan iktidarın siyasi krizini katmerlendiren rol oynadı. TÜSİAD’dan arka arkaya gelen, ‘Sermaye için öngörülebilir bir düzen oluşturulması’ uyarısı çeşitli kesimlerin reform beklentisini canlandırsa da gittikçe daha otoriter bir biçimde tahkim edilen rejimin kaçacağı esneme alanları kalmamıştı.
Sürekli daralan siyasal alan iktidarla muhalefet bloku arasında süren kayıkçı dövüşü sayesinde, sonradan kurulan partilerin de bir mıknatıs gibi çekildiği iki temsil kampına bölünmeye devam etti. Karşısındaki bloku un ufak etmeye, oradan yeni partnerler kazanmaya çalışan iktidar gücü, sendikaları olduğu gibi meslek odalarını da çoklaştırmak, siyasi unsurlarına bölerek zayıflatmak için düğmeye basıyor böylece parlamento içi ve dışı her hareketi bu iki ana blokun fonksiyonu haline getirmek için çevirme hareketi yapmaya devam ediyordu. ‘Sivil toplum’ örgütlerini etkisizlik düzeyine kapatma hamlelerinin paralelinde, onlardan boş kalan yere ekonomik olarak da palazlandırılan tarikatlar, dini cemaatler istiflenmeyi sürdürdü; mafyanın bile bir sivil toplum, mafya adamının kanaat önderi olduğu pespaye bir zemin açılıyordu.
BEKLENTİYİ GELECEĞE KİLİTLEMEK
Her şey kötü gidiyordu ama ekonomik çıkışsızlık tablosundan damat bakanı, vaka sayılarının artmasından sağlık bakanını, başka birtakım şeylerden Süleyman Soylu’yu sorumlu tutan, onlar giderse her şeyin düzeleceği beklentisi yaratan muhalefet düzeyi TÜSİAD sıkıştırdığı için reform sözünü ağzına alan Erdoğan’dan da demokrasi dilenilebileceğini düşünüyordu. Halbuki olan biten, adam değil sistem/rejim sorunuydu. Sade suya tirit bir siyasetle geçirilen vakit, muhalefet bloku tarafından da toplumsal beklentilerin sistem içine kapatılacağı bir biçimde kullanıldı.
Normal zamanı üç sene sonrası olan seçimler üzerine bu kadar konuşulduğu bir başka dönem daha olmamıştır. Çare zannedilen üzerine yapılan yoğun goygoy aslında çaresizliğin de göstergesidir. Diğer bu sistemin değişime izin veren bir dinamizme sahip olduğunun çapsız iması, birikmiş halk tepkilerinin uzak bir zamana soğurulmasına da hizmet ederek muhalefeti bir kez daha rejimin koltuk değnekçiliğine indirgedi.
Fakat, pandemi ve ekonomik krizin ortak çıktısı olarak beliren siyasi kriz, rejimin şimdiki teminatı olan iki bloklu sistemi ihya etmek için yapılan her şeyle daha da derinleşmiş görünüyor. 2021’in akıbeti eldeki bu veriyle ne yapılacağına ilişkin, emekçilerin ve iktidarın öncelikleri arasındaki mücadeleyle belirlenecek. Her zamanki gibi.
EVRENSEL'İN 2020 ALMANAĞINDAKİ TÜM YAZILARA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN