2020’de Kürt sorununun üç parametresi: Baskı, beklenti, belirsizlik…
Emperyalistler ve bölge gericilikleri arasında son on yılda devam eden paylaşım mücadelesi, Kürt sorununun bölgesel karakterinin giderek daha çok öne çıkmasına yol açtı.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Yusuf KARATAŞ
Bugün Kürt sorunu ve Kürt siyasi hareketinin tasfiyesine yönelik müdahaleler, tek adam iktidarının ülke içinde faşist bir rejim inşa etmeye yönelik baskı politikalarının en belirgin yönlerinden birini oluşturuyor. Öte yandan bu sorun, Erdoğan iktidarı tarafından tekelci burjuvazinin en saldırgan kesimlerinin yayılmacı emelleri doğrultusunda araçsallaştırılmış durumundadır.
Bununla birlikte öncesi bir yana emperyalistler ve bölge gericilikleri arasında son on yılda devam eden paylaşım mücadelesi, Kürt sorununun bölgesel karakterinin giderek daha çok öne çıkmasına yol açtı. Sorunun bölgesel karakterinin belirginleşmesi; birinci olarak herhangi bir parçadaki gelişmenin diğer parçalardaki durumu daha fazla etkilemesi ve ikinci olarak da Kürtlerin paylaşım mücadelesini yürüten emperyalistler tarafından göz ardı edilmeyen/edilemeyecek bir güç haline gelmesi sonuçlarını doğurdu.
Bu genel çerçeve üzerinden 2020’de Kürt sorununda üç temel parametrenin öne çıktığını söyleyebiliriz.
1-BASKI POLİTİKALARI VE KÜRT HAREKETİNİN TASFİYESİNE DAYALI ‘ÇÖZÜM’
Bilindiği gibi Erdoğan iktidarının “çözüm süreci”nde (2013-2015) Kürtleri başkanlık rejimine yedekleme ve Suriye rejimini devirme girişimlerine eklemleme hesabı tutmayınca masa devrilmiş, geleneksel baskı ve şiddet politikalarına geri dönülmüştü. Önce şehir/hendek savaşları ve sonra 2016’daki darbe girişimi ve ilan edilen OHAL, hem Kürt hareketini tasfiye etmenin ve hem de bu tasfiye sürecinin MHP ile kol kola tek adam rejimini inşa etmenin bir dayanağı olarak kullanılmasının önünü açmıştı. Bu süreçte parti eş başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının aralarında yer aldığı binlerce siyasetçi tutuklanmış ve Kürt hareketinin yönetimindeki belediyelere kayyumlar atanmıştı.
2020, Kürt sorununda baskı politikalarının belirgin bir şekilde devam ettiği/ettirildiği bir yıl oldu. Anayasa Mahkemesinin “hak ihlali” kararına rağmen Demirtaş’ın tahliyesi engellendi, HDP’li vekil ve siyasetçiler Kobanê olayları gerekçesiyle haksız-hukuksuz bir şekilde tutuklandı, DTK’nin kapısına kilit vuruldu ve yılın son günlerinde Eş Başkanı Leyla Güven’e 22 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Özetle Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeye (Ve bununla iç içe geçmiş olarak yerine iş birlikçi Kürt burjuva çevrelerini ve siyasi uzantılarını ikame etmeye) dayalı baskı politikaları, geçtiğimiz yıl Kürt sorununun gidişatını belirleyen önemli parametrelerden biri oldu ve olmaya devam edecek görünüyor.
2-ROJAVA’DAKİ ‘BİRLİK’ GÖRÜŞMELERİ VE ‘ÇÖZÜM’ BEKLENTİSİ
Bölgede başını ABD ve Rusya’nın çektiği, emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesinin ve bölgenin yeniden dizayn edilmesine yönelik girişimlerin merkezinde Suriye’nin olması, Kuzey Suriye/Rojava’da Kürtlerin alacağı pozisyonun Kürtlerin geleceği bakımından önemini arttırıyor.
Rusya, Suriye Kürtlerinin Kobanê sürecinden bu yana ABD ile devam eden ilişki ve iş birliğine rağmen Suriye yönetimi ve Kürtler arasında kendi himayesinde bir çözüm için görüşme ve girişimlerine devam ediyor. Bu konuda eylül ayında Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Eş Başkanı İlham Ehmed ve Rus yönetimine yakınlığı ile bilinen Halkın İradesi Partisi Başkanı Kadri Cemil arasında Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un gözetiminde yapılan anlaşmayı not etmek gerekiyor.
ABD ise; birinci olarak, Suriye Demokratik Güçlerinin en önemli bileşeni olan PYD ile Suriye’de Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında birliğin sağlanmasına yönelik görüşmelere garantörlük yapıyor. İkinci olarak bu birlik görüşmeleri ve SDG ile yaptığı petrol anlaşması üzerinden Rojava’daki özerk yapıyı ekonomik ve siyasi olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine entegre etmek istiyor. Üçüncü adımda da PKK’nin askeri olarak tasfiyesiyle de birlikte Irak ve Suriye Kürtleri ile bölgedeki paylaşım mücadelesi bakımından yanına çekmeye ihtiyaç duyduğu Türkiye’deki Erdoğan yönetimini kendi politik ekseninde uzlaştırmayı hedefliyor.
Bu noktada Kürtlerin ABD’de ocak aynında göreve başlayacak olan Biden’dan mevcut dengeler içinde kendilerini daha fazla desteklemesi beklentisini taşıdıklarını da not etmek gerekiyor.
Bu nedenle birçok belirsizlik ve açmazla kuşatılmış olsa da Kürt sorununun gidişatına yön veren bir diğer parametrenin Rojava’da bir ‘çözüm’ beklentisi olduğu söylenebilir.
3-KÜRTLER ARASI ÇELİŞKİ, GERİLİM VE BELİRSİZLİKLER
Bölgedeki paylaşım mücadelesine bağlı olarak emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin uygulamaya çalıştıkları planlar ve gerçekleştirdikleri müdahaleler, Kürt siyasetinin iki ana akımı -Barzani ve Öcalan çizgisi- arasındaki tarihsel anlaşmazlıkları belirginleştirip yeni çatışmaları tetikliyor. Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi (KDP), PKK’yi, sınırları içindeki kamplar nedeniyle Türkiye ile ilişkilerine zarar vermekle ve Rojava’daki görüşmelere müdahale ederek Kürtler arasındaki birliğe (Dolayısıyla ABD planının uygulanmasına) engel olmakla suçluyor. PKK ise, KDP’nin kendisine yönelik tasfiye politikalarına ortak olduğunu ve dolayısıyla ulusal çıkarların ve birliğin önündeki asıl sorunun bu tutum olduğunu savunuyor.
Kürt siyasetinin bu iki akımı arasındaki çelişki ve gerilim, 2020’de Kürt sorununun gidişatını belirleyen bir diğer önemli parametre oldu. Çünkü nedenleri, tarafların siyasi/sınıfsal çıkarları, haklı-haksızlıkları konusunda çokça şey söylenebilir olsa da bu durum Rojava’daki birlik görüşmelerini açmaza sürüklemekte, emperyalistlerin müdahale zeminini/koşullarını arttırmakta ve “Kürtlerin yüzyılı” olacağı söylenen 21. yüzyılın ilk 20 yılı sonunda Kürtlerin kazanımlarını ve geleceklerini belirsizliğe sürüklemektedir.
Ve son söz: Bunca baskı, açmaz ve belirsizliğe rağmen Kürt sorunundaki bu parametreleri halkın çıkarlarına dayalı bir çözüme evriltebilecek yegane güç yine halkın/halkların kendi mücadelesi olacaktır.