29 Aralık 2020 23:48

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Umut Yeğin: Çözüm bağımsız siyaset, birleşik mücadele!

Bölge’deki gelişmeleri Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Bölge Örgütü Yöneticisi Umut Yeğin ile konuştuk.

Umut Yeğin | Fotoğraf: Deniz Kar/Evrensel

Paylaş

Orhan KURUL
Dersim

Kürtlere dair gelişmeler hâlâ ülkenin en önemli gündem maddelerinden biri. Selahattin Demirtaş’ın tutukluğuna dair AİHM’nin verdiği karardan, yeni bir çözüm süreci tartışmalarına… HDP’nin kapatılması tartışmasından Federe Kürdistan Bölgesine, birlik görüşmelerinin yapıldığı Rojava’ya ve pandeminin bölgedeki işçi sınıfına yansımasına… Bölge’deki bu gelişmeleri Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı ve Bölge Örgütü Yöneticisi Umut Yeğin ile konuştuk. Yeğin, EMEP’in bu meseleler hakkındaki düşüncelerini aktarıp çözümün bağımsız siyasetten ve birleşik mücadeleden geçtiğine dikkat çekti.

AİHM Büyük Dairesi, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına karar vermiş olmasına rağmen iktidar cephesi bu kararı ‘yok hükmünde’ görüyor. Bu duruma dair değerlendirmenizle başlayalım...

AİHM, 4 yıldır tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına karar verdi. Aslında ilk günden beri dillendirdiğimiz, bu kararın siyasi bir karar olduğu gerçeği AİHM tarafından da vurgulanmış oldu. Şunu açıkça belirtmek lazım; ülkede tutuklu olan tüm siyasetçiler, tüm siyasi tutsaklar hukuki dayanaklarla değil, iktidarın yönlendirmesi ile tutsak ediliyorlar. Öyle ki AİHM kararını hukuki olarak savunamayan iktidar yanlıları karara karşı çıkmayı “milli dava” deyip  “antiemperyalistlik” olarak nitelendirmeye kadar götürdüler. AİHM kararına karşı çıkmayı “antiemperyalizm”e indirgeyenlere Erdoğan’ın AİHM başvurularını hatırlatmak gerek. İzlediği politikalar ile emperyalistlerin bölgede en önemli iş birlikçisi olan bir iktidarın her sıkıştığında bu argümanı öne sürmesi de ayrı bir ironi. Kısacası bu kararı “yok hükmünde” gören iktidar, yargıyı muhalefeti yok etmek üzere bir araç haline getirdiğini bir kez daha tescillemiş oldu. Buradan bir kez daha Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması ve haksız, hukuksuz yere cezaevlerinde bulunan milletvekillerinin, seçilmiş belediye başkanlarının, siyasetçi, gazeteci ve aydınların tutukluluğuna son verilmesi talebini yineleyeyim.

SIKIŞMIŞLIĞIN BİR GÖSTERGESİ OLARAK YORUMLUYORUZ

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya, iktidar partisinin temsilcileriyle yaptığı görüşmeleri dayanak göstererek yeni bir çözüm sürecinin başlayacağı tartışmalarını başlattı. Kürt sermaye çevrelerinden önemli bir ismin böyle bir açıklama yapmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle “kıyısında” olunduğu iddia edilen “çözüm süreci”ne geçmeden 2013 – 2015 yılları arasında yaşanan sürece bakmakta fayda var. Erdoğan’ın başında olduğu AKP Hükümeti, “yeni Osmanlıcı”, “yayılmacı”, “bölgesel liderlik” iddiasıyla bölgeye ve Suriye’ye müdahale politikası sürdürürken, kısa sürede devrilmesi hedeflenen Suriye rejiminin devrilmemesi ve Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde özerk kantonlar oluşturması, Erdoğan’ın başkanlık hedefi için yeni arayışları ihtiyaç haline getirmişti. Kürtleri, Suriye’deki müdahale politikasının bir parçası haline getirmek, PYD’yi ve içeride de Kürtleri başkanlık rejimini inşa etmenin dayanağı haline getirmek için Öcalan’la yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve kimi kültürel hakların verilmesi üzerinden müzakereler gerçekleştirilmişti. Ancak hesaplar tutmamıştı! Suriye’de Kürtlerin oluşturduğu özerk yönetimler, AKP ve Erdoğan’ın içeride başlattığı ve kendi inisiyatifinde bir çözüme zorladığı süreci tersine çevirmişti. 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin başkanlık sistemine karşı aldığı net tutum ve seçimlerde AKP’nin tek başına iktidar olamaması “çözüm süreci”nin bitirilmesi, “masa”nın devrilmesi ile sonuçlanmıştı. Yani bu süreç demokratik çözüm zeminini güçlendirmişti, AKP-Erdoğan’ın hesaplarının aksine Kürt hareketinin inisiyatif kazandığı bir süreç olmuştu ve bu nedenle sona erdirilmişti. Sonrasındaki süreçte bölgede birçok şehirde uzun süre sokağa çıkma yasakları uygulandı, şehir savaşları yaşandı, birçok mahalle yerle bir edildi, yakıldı, yıkıldı… 15 Temmuz darbe girişiminin ardından da ilan edilen OHAL, Kürtlerin kazanımlarını yok etmenin bir dayanağı haline getirildi; seçilmiş belediye başkanları ve binlerce siyasetçi tutuklandı, belediyelere kayyumlar atandı…Dolayısıyla bugün yeniden gündeme getirilen ve “kıyısında” olduğu söylenen süreç ve çeşitli vesilelerle gündeme getirilen “reform” söylemlerini sıkışmışlığın bir göstergesi olarak yorumluyoruz. Buna ekonomik ve siyasi bir sıkışmışlık denilebilir. Bu durumun Kaya’nın açıklamalarından da yola çıkılarak Kürt sermaye çevreleri tarafından bir beklentiye yol açtığı ortada. Ancak HDP’nin devre dışı bırakılarak, yalnızca Kürt burjuvazisinin belirli vaatlerini karşılayacağı bir “sürecin” halkımızın ulusal, demokratik taleplerini karşılayamayacağı açıktır.

İKTİDAR MUHATTAPSIZ BİR SÜREÇ İSTİYOR

Diyelim Kaya’nın dediği oldu… “HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır” söylemlerinin olduğu böyle bir süreçte nasıl bir çözüm çıkar?

Aslında az evvelde belirttiğim gibi HDP’nin devre dışı bırakıldığı, Kürt halkının ulusal demokratik taleplerini karşılamak yerine inisiyatifi eline aldığı ve kendine yakın, ancak halkın taleplerini yansıtmaktan uzak yeni muhataplar ile bir süreç başlatmak gibi bir derdi var iktidarın. Bu noktada zaten Kürt sermayesinin de “teşvik”, “reform” diye ifade edilen, daha açık biçimiyle kendi sermayelerinin büyümesi için birkaç ihale gibi çeşitli beklentileri söz konusu. Öte yandan yeni kurulması tartışılan Barzanici çizgideki Kürt siyasi yapısı ve buna paralel olarak Kürt muhafazakâr kesimin iktidardan kopuşunun önüne geçebilmek için dinci tarikat ve cemaatler destekleniyor. Yani aslında iktidar, inisiyatifi kendi elinde tutarak halkın; ulusal, demokratik taleplerini karşılaması noktasında bir karşılığı olmayan çevreler ile yani başka bir deyişle muhatapsız bir süreç istiyor. “Kıyısında” olunan bu sürecin Bahçeli ve MHP’yi de rahatsız etmediğini de hesaba katarsak halkın taleplerini karşılamayacağını ve gerçek çözüm çıkarmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Kısacası evet, yeni bir “süreç” olabilir ama bu sürecin “çözüm” olacağını düşünmüyoruz.

BİR KRİZ VAR DİYE YORUMLAMAK DOĞRU DEĞİL

AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da “Parti kapatmak çözüm değil” diye açıklama yaptı. İktidar bloğunda bir kriz mi var?

Aslında Kurtulmuş söyleminde bir “diplomasi” taktiği uyguluyor. Bu söylem ilerleyen dönem Erdoğan’ın bir talimatı ile değiştirilebilir. Bunun örneklerini son zamanlarda çok sık görür olduk. Örneğin adına “reform” dedikleri bu süreçte “HDP’nin kapatılmasını gündemimize aldık” da diyebilir, bunu yeni “çözüm süreci”nin bir parçası haline de getirebilirler. Dolayısıyla bu durumu iktidar bloğu arasında bir kriz süreci var diye yorumlamak doğru olmaz.

HALKIN ÇIKARLARINI ESAS ALAN BİR MÜCADELE

Irak Federe Kürdistan Bölgesinde 2019 yılının Ekim ayından itibaren yolsuzluk, işsizlik ve maaşların ödenmemesi nedeniyle sokaklarda eylemler yeniden başladı. Eylemlere dair gözlemleriniz nelerdir?

Süleymaniye’de başlayan ve birçok yere yayılan eylemlerde halkın iş, ekmek talepleri öne çıkıyor. Halkın, maaşlarının ödenmemesine ve ekonomik krize karşı yaptığı eylemler var ve  KDP asayişi sert müdahaleler de bulunuyor. Üstelik bunu da buradan alışık olduğumuz şekliyle ‘provokatörler var, kışkırtıcılar var’ diyerek müdahalelerine dayanak yapıyorlar! Süleymaniye ve Halepçe başta olmak üzere Kürdistan Bölgesi’nde geçekleşen eylemlerde talepler açıkken, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ısrarla kendi uyguladığı politikaları sorgulamak yerine sürekli birilerini bu gösterileri “provake” etmekle suçluyor. Bu tutumu da, bu yönetimin işçi düşmanı, emek düşmanı olduğu gerçeğinin yani sınıf karakterini de bir kez daha gösteriyor. Bu müdahalelerde içerisinde çocukların da olduğu 10’un üzerinde insan öldü! Petrol, doğalgaz rezervleri ve ciddi gümrük gelirleri olan bu bölgede gelirlerin Barzani ve çevresine dağıtıldığı ve halkın bu durum karşısında sokaklara indiği bilgisi var. Tüm bu yaşananlardan hareketle; halkın içine düştüğü durumun nedeninin temelini Barzani’nin emperyalistler ve onun gerici işbirlikçi güçleri ile hareket etmesine bağlıyoruz. Bu taleplerin çözümü; bölge gericiliklerine, emperyalist güçlere bağımlı hale gelinmesiyle ya da ülkenin kaynaklarının, gelirlerinin belirli çevrelere peşkeş çekilmesiyle değil, halkın; çıkarlarını taleplerini esas alan, örgütlü gücüne dayanan bir mücadele ile gerçekleşebilir.

ANLAŞMAZLIKLAR DİĞER PARÇALARDA YÜRÜTÜLEN SİYASETTEN BAĞIMSIZ DEĞİL

Rojava’da da durum karışık. ABD’nin arabuluculuğunda PYNK ile ENKS arasında yapılan görüşmeler anlaşmazlıklardan dolayı durduruldu. Bu duruma dair ne düşünüyorsunuz? Böyle bir ortamda birlik çalışmaları mümkün mü?

Rojava’da ki anlaşmazlıkların arka planındaki geçmişte yaşananları bir yana koyarsak, Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki PKK kamplarına düzenlenen operasyonların, iki grubun karşı karşıya gelmesinde etkili olduğu söylenebilir. Üstelik çok yakın zamanda, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), Irak Kürdistan Bölgesi ile Rojava sınırına ABD’nin öncülük ettiği Uluslararası Koalisyonun gözlemci devriye gücü yerleştirmesini istiyor. Bu talep, bir saflaşmayı görünür kılıp ayrışmayı da kaçınılmaz hale getiriyor.

KDP, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilere PKK’nin zarar verdiğini öne sürüyor. PKK ise kendisine yönelik tasfiye planlarına KDP’nin dahil olduğunu söyleyerek KDP’yi suçluyor. Ki Türkiye ve ABD’nin de tarafı olduğu, KDP ve Irak merkezi yönetimi arasında imzalanan ve PKK’nin Şengal’den çıkarılmasını gerektiren anlaşma bu suçlamayı da doğruluyor. Dolayısıyla son anlaşmazlıklar, bu durum ve diğer parçalarda yürütülen siyasetten bağımsız değil. Böyle bir ortamda, bu anlaşmazlıkların ulusal hak ve özgürlüklerini henüz kazanmamış Kürt halkına zarar vereceği açıktır. Ancak burada asıl mesele iki tarafında halkın çıkarlarını esas alan ve emperyalistlere bel bağlamayan bir çizgide ilerlemesidir. Bunun olmadığı koşullarda demokratik bir birliğin gerçekleşmesi mümkün değil.Ve birliğin gerçekleşmemesi durumunda da ulusal demokratik hakların kalıcı hale gelmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz.

ABD’nin bir emperyalist devlet olarak Rojava’da Kürtlerle ilişkisini kendi tekellerinin çıkarlarına ne sağladığı üzerinden belirleyeceği ve buna göre adım atacağını göz önünde bulundurursak, ABD’nin olduğu görüşmelerde demokratik bir birliğin sağlanmasının ve Kürtlerin haklarının kalıcı hale gelmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Birliğin, ABD emperyalizminden ve bölge gericiliklerinden azade bir şekilde sağlanması gerekiyor. Ulusal hakların kalıcı hale gelmesi, insanca yaşam, barış için mücadele tüm bölge emekçi halklarını da ilgilendiriyor. Bu meseleler;emperyalistlere ve onun işbirlikçilerine karşı birleşik bir mücadelede birleşirse ancak halkçı bir çözümle çözülebilir!

Son olarak; pandemi hâlâ bu bölgenin de en önemli tartışma konusu. Bölge’de pandemiye dair işçi ve emekçiler bakımından durum nedir? Parti olarak gözlemleriniz ve çözüm önerileriniz nelerdir?

Pandemi süreci bölgedeki Kürt işçilerin ve emekçilerin en ağır koşullarda, ölümüne çalıştırıldıkları bir süreç oldu. Uygulanan sokağa çıkma yasakları veya kısıtlama günlerinde dahi başta Antep olmak üzere birçok şehirde işçiler üretime devam etti. Bazı fabrikalar çalışma süresini 12 saate çıkardı. Covid testi pozitif çıkmasına rağmen işten atılma korkusu ile işe devam eden işçiler oldu. Virüs nedeniyle yaşamını yitiren veya virüsü fabrikalarından kapıp ailesine virüs bulaştırarak aile fertlerini kaybeden işçiler oldu. İşten atılan, ücretsiz izne çıkarılan işçiler oldu. Bölgede sosyal ve ekonomik olarak en geri kalmış birçok şehirde işçiler hiçbir sosyal destek görmeden ölümüne çalıştırıldı. Bu süreç işçiler açısından ekonomik kriz koşullarında ya işsiz kalma ya da ölümü göze alarak çalışmaya devam etme süreci iken patronlar açısında ise sermayelerine sermaye kattıkları, hatta ihracat rekorları kırdıkları bir süreç oldu.

Biz bu süreçte üretimi zorunlu olan, mal ve hizmetler veren işletmelerin dışında tüm işletmelerin 21 gün üretimi durdurmasını ve tüm işçilerin ücretli izne çıkarılmasını dile getirdik. Salgın süreci sona erene kadar yoksulluk sınırının altında geliri olan veya hiç geliri olmayan her yurttaşa sosyal, ekonomik destek verilmesi gerektiğini, ücretsiz doğalgaz, su, elektrik, telefon, internet hizmeti sağlanmasını, bu durumda olan yurttaşların kredi borçlarının ertelenmesi gerektiğini söyledik.

Pandemi süreci, diğer yerlerde olduğu gibi bölge de ki işçi ve emekçilerin çalışma koşullarını da yoksulluğunu da belirginleştirdi. Ama aynı zamanda bu süreç Kürt sorununun sınıfsal çözümü bakımdan daha belirgin hale geldiği bir süreç. Partimiz de bu gerçeklikten hareketle, hem ulusal hem de sınıfsal taleplerin çözümü noktasında mücadelesine devam edecektir.

ÖNCEKİ HABER

Aydın'da çalıştığı inşaattan düşen İşçi Hasan Can hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Manisalılar yolun düzeltilmesini beklerken belediye kendini övdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa