31 Aralık 2020 04:38

Yattığınız yer incitmesin…

2020 yılı ölümün diğer adı oldu ve ardında milyonlarca ölüm bıraktı… Corona pandemisi, hastalıklar, savaşlar, depremler, kazalar, intiharlar bu yılın başrol kahramanlarıydı.

Fotoğraf: DHA

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Bugün 31 Aralık 2020. 2020 yılının son günü. İlk insanın 50.000 yıl önce tarih sahnesine çıktığı düşünüldüğünde yapılan matematiksel analizler sonucunda bugüne kadar yaklaşık 108 milyar insanın doğduğu hesaplanmaktadır. Dünyanın şu anki nüfusu bu sayıdan çıkarıldığında bugüne kadar yaklaşık 100 milyar insanın öldüğü söylenebilir.

2020 yılı ölümün diğer adı oldu ve ardında milyonlarca ölüm bıraktı… Her renkten, ırktan, cinsiyetten, yaştan milyonlarca insan. Corona pandemisi, hastalıklar, savaşlar, depremler, kazalar, intiharlar bu yılın başrol kahramanlarıydı.

İnsanlık tarihindeki ölüm sayısına uzaktan baktığımızda, bir kişinin ölümü okyanusta bir damla olarak düşünülebilir… Peki ya o damlanın düştüğü yerdeysek. 

Cemal Süreya “Sizin hiç babanız öldü mü?” şiirinde, “Benim bir kere öldü kör oldum” der. Ben kör olmadım. Ama 14 Aralık 2020 sabahı annem öldüğünde, sağır oldum. Sözler buğulandı. Sanki puslu bir camın ardından etrafı görmeye çalışır gibi duydum sözcükleri. Duyuyordum ama benden uzaktı sözcükler, duyuyordum ama aramda buğulu bir cam vardı sanki sözcüklerle, duyuyordum ama anlamıyordum…

Evet bir anlamda sağır olmuştum ama ne yapılması gerektiğini biliyordum. Öyle kitaplardan okuduğum için falan değil. Yüzyılların, binyılların imbiğinden süzülüp gelmiş gelenek ve göreneklerin görmüş geçirmişliğinden.

Mümkünse ilk uçakla cenaze törenine yetişilecek; gasil hanede kefeni kapatılmadan önce son kez bakışınız annenizin yüzüne değecek (Keşke doya doya sarılmaya da izin verilseydi); sonra araç korteji oluşturulacak; önde cenaze aracı ardında siz yavaş yavaş cenaze namazı için camiye geçilecek; namazın ardından mezarlığa gidilecek; canınız, ciğeriniz, sesiniz, sözünüz bembeyaz kefene sarılı vaziyette derin kazılmış mezara konulacak; dokuz tahta itinayla kırk beş derece açıyla yerleştirilecek; defnederken ilk toprağı en yakınları atacak; oluşabilecek kazaları engellemek için kürek hep yere bırakılıp hep yerden alınacak; sonra Kuran’dan sureler okunacak ve son olarak da taziyeler kabul edilecek.

Taziyeleri kabul ederken benim sağırlığım bazen karşımdakini dilsiz kılıyordu. Sözün bittiği yerde karşımdakinin gırtlağının bir yukarı bir aşağı hareketinden yutkunmasını görüyordum.

“Başın sağ olsun” diyordu bir diğeri. Hep bencilce gelir bu temenni bana. Her ne kadar başın “yara”, sağ olmanın da “sağalmak” sözcüğünden evrildiğini, yani “yaran iyileşsin” anlamına geldiğini bilsem de…  

“Mekânı cennet olsun” diyordu bir başkası, “Allah taksiratını affetsin” diyordu öteki. Aminin bir karşılığı var mıydı sözcüklerin anlama ulaşamadığı sağırlığımda…

Taziye cümlelerinden sadece biri sağırlığımı geçerek, zihnimin derinliklerine ulaştı ve anlam kuşandı.

“Yattığı yer incitmesin”…

Evet yaşam annemin bedenini ve ruhunu çokça incitmişti. Bari yattığı yer incitmesin diye düşündürttü bu kuşanma.            

Annem öldüğünde ne yapılacağını biliyordum. Ama 27 Aralık 2020 akşamı kötürüm oldum. Burcu, annemin yarı yaşında olan Burcu Ünal. Arkadaşım, meslektaşım… Ah be Burcu ah ki ne ah… Bin ahının hakkı toprağa kaldı

Nasıl öldün Burcu, nasıl? Sen daha Neşet Ertaş’tan “Anam ağlar başucumda oturur”u söyleyecektin. Hep birlikte efkarlanıp rakı içecektik. Sonra gülecektik, hatta sen öyle bir gülecektin ki biz susacaktık.  Ölüm yakıştı mı şimdi? Hangi gelenek hangi görenek senin cenazeni kaldırabilir? Hangi taziye senin yasını dindirebilir?

Ah be Burcu ah ki ne ah… Bin ahının hakkı toprağa kaldı

Önce annem, ardından Burcu… Bari yattığınız yer incitmesin…

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI