"Şubata kadar gelen zamlar asgari ücret zammını götürür"
"İşçilerin neredeyse hepsi asgari ücret konusuna ilgili ve gelişmeleri takip ediyor. Belirlenen asgari ücretin düşük olduğu konusunda da hemfikirler..."
Fotoğraf: Evrensel
Halil İMREK
Emek Partisi GYK Üyesi
Adana’da sabah duraklarda görüştüğümüz işçi: Şubata kadar birçok şeye zam gelir. Biz şubatta maaşı zamlı alacağız ama gelen zamlarla bu artış da gidecek. Asgari ücrete yüzde 21 zam yapmakla övünüyorlar. Her şeye zam geldi. Memlekette yüzde 30’un altında zam yapılan bir kalem var mı? Yılbaşından sonra ocak ayında zam gelecek. Şubatta gene zam yapar bunlar. Asgari ücrete bizim aldığımız zam da uçup gider...”
Yeni yılda geçerli olacak asgari ücret 2 bin 825 lira olarak belirlendi. Asgari ücret için sendikalar ayrı ayrı rakamlar açıkladı, partilerin her biri de farklı bir rakam söyledi. Ancak asgari ücreti tespit yönteminin antidemokratik yanı, komisyonda işçilerin eşit temsil edilmemesi, bir ‘işveren’ olan hükümetin tarafsızlık sıfatıyla sürece katılması gibi yapısal sorunlar ise çok tartışılamadı.
DİSK 3 bin 800 lira net asgari ücret talep ederken, Türk-İş ilk başta rakam telaffuz etmedi, son toplantı öncesinde 3 binin altında bir rakamı kabul etmeyeceğini söyledi. Ama bu rakamı elde etmek için bir işçi gücünü harekete geçirmedi. Yine açıklanan rakamların hangi standarda göre belirlendiği ise detaylandırılmadı. Esas olarak örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin bir sınıf olarak kendi kaderi üzerinde söz sahibi olması gerektiği ve işçilerin kendi ücretlerini belirlemede etkin olacağı koşulların oluşturulmasından da çok bahsedilmedi ve böyle bir adım atılmadı.
Yoksulluk sınırının 8 bin liranın üzerinde olduğu göz önüne alındığında 2021 yılı için geçerli olacak asgari ücret yoksulluk sınırının ancak üçte biri kadar oldu. Yani hükümet bildiğini okudu, patronların istediğine göre hareket etti.
Emek Partisi Adana İl Örgütü yaklaşık bir aydır asgari ücret ile ilgili faaliyet yürütüyor. Asgari ücret ve asgari ücretin üzerinde ücret alan işçilere bildiriler ulaştırıyor, aydınlatma çalışması yapıyor. Yeni yılda geçerli olacak asgari ücretin açıklanmasından sonra da EMEP Adana İl Örgütü olarak “Bu asgari ücret açlık ücretidir” başlıklı bildirileri sabah işçi duraklarında dağıtarak işçilerle sohbet ettik.
"NEREDEN BAKSAN PATRONLARA YARIYOR"
Organize sanayide bir torna atölyesinde 8 yıldır çalışan işçi, belirlenen asgari ücretin düşük olduğunu söylüyor. Aylık 800 lira kira ödediğini, 2 çocuğunun olduğunu ve eşinin çalışmadığını söyleyen işçi, “800 lira kiraya gitse geriye 2 bin kalıyor. Elektrik, yakıt, suyu eklersek 4 kişilik aile olarak bir ay nasıl geçineceğiz” diye soruyor ve şöyle diyor: “Bari asgari ücretten vergi alınmasaydı. Adaletli bir vergi de yok. Üstelik belirlenen ücretin içinde AGİ de var. Nereden baksan patronlara yarıyor.”
Tekstil fabrikasında çalışan başka bir işçi Hükümetin yaptığı zammın beklentisinin üzerinde olduğunu ancak yine de düşük olduğunu söylüyor. Her şeye zam geldiğini aktaran işçi, “Zammın gelmediği ay yok. Asgari ücrete yapılan zam eriyip gidecek” diyor.
"EN AZINDAN 3 BİNİN ÜZERİNDE OLSAYDI"
Mersin yolu üzerinde döküm fabrikasında çalışan başka bir işçi de “En azından 3 binin üzerinde olsaydı... Aylık ev kirası yoksul emekçi mahallelerinde bile 800-1000 lira arası olmuş. Aldığın maaşın üçte biri kiraya giderse geriye ne kalır” diye soruyor.
Petrokimya fabrikasında çalışan bir işçi de asgari ücretin çok az üzerinde ücret aldığını ve asgari ücret ne kadar yüksek olursa ücretlerinin de o kadar artacağını düşündüklerini söylüyor. Yapılan zammın az olduğunu söyleyen işçiye “Peki yüksek olması için ne yapıldı, ne yapılabilir” diye sorduğumuzda “Ben tek başıma ne yapabilirim? Kimseye güvenemiyoruz. Sesimizi çıkarsak işten oluruz” diye cevap veriyor.
Belediyede çalışan bir işçi ise CHP’nin 3 bin 100 dediğini ama bunun belediyelere uygulamanın doğru olmadığını söylüyor: İşçi nedenini belediye işçisinin ücretini toplu pazarlıkla belirleyeceğini, TİS sürecinin devam ettiğini ve işçilerin kadrolular gibi yüksek ücret talebinin olduğunu söyleyerek açıklıyor.
"ŞUBATTA ALDIĞIMIZ ZAM UÇUP GİDER"
Organize sanayide çalışan başka bir işçi ise şubatta zamlı ücreti alacaklarını ama gelen zamlarla bu artışın gideceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Yüzde 21 zam yapmakla övünüyorlar. Her şeye zam geliyor. Yüzde 30’un altında zam yapılan bir kalem var mı? Yılbaşından sonra ocak ayında zam gelecek. Şubatta gene zam yapar bunlar. Bizim aldığımız zam da uçup gider.”
Bu işçiye de “Peki ne yapmak gerek” diye sorduğumuzda “Hükümetin değişmesi lazım, Erbakan gibi birinin gelmesi lazım” diyor. Yağ fabrikasında çalışan başka bir işçi de işçilerin örgütsüz olmalarından yakınıyor. İşçilerin çok parçalı olduğunu, farklı ücret aldığını birbirine güvenmediklerini söylüyor.
Bir kişinin değişmesi ile işçilerin hayatının değişmeyeceği, asıl olarak işçilerin bir sınıf olarak birleşmesi ve geleceğini ellerine alması gerektiği açık. İşçilerin birbiriyle rekabetinin patronlara yarayacağı, birleşmeleri, örgütlenmeleri gerektiği, sendikalaşıp toplu sözleşme yapmaları gerektiği de. Bunları işçilerle de paylaşıyoruz.
Sonuç olarak, işçilerin neredeyse hepsi asgari ücret konusuna ilgili ve gelişmeleri takip ediyor. Belirlenen asgari ücretin düşük olduğu konusunda da hemfikirler. Ancak asgari ücretin belirlenmesinde taraf olma ve seslerini çıkartma konusunda ciddi bir zayıflık var. Yine birbirine güvenme ve bir sınıfın mensubu olarak hareket etme eğilimleri de gelişkin değil. Örgütsüz olduklarının farkındalar, bunun sonucu olarak krizin ve pandeminin faturasının kendilerine ödetildiğini de düşünüyorlar. Ancak örgütlenme ve tepkilerini yansıtacak bir birlik konusunda adım atma konusunda tereddütlü, güvensiz ve yer yer umutsuzlar. Bunu tetikleyen nedenlerin en başında işsizlik korkusu, baskı görecekleri endişesi geliyor. “Bir şey değişmez”, “Ben ne yapabilirim tek başıma”, “Kimse peşimizden gelmez” gibi alışılageldik düşünceler de harekete geçmemek için bir ikna gerekçesi...
ÜÇ ÇOCUK İSTEYİP 500 LİRA ZAM YAPMAK
Petrokimya işçisi
Adana
Türkiye’de yaşayan her insanın kabul ettiği, ortak noktada buluştuğu belki de tek cümledir yukarıdaki başlık. Her sene kaşık boyutunun küçüldüğü çömçenin (kepçe) daha fazla büyüdüğü bir ülkede yaşarken aslında asgari ücret ne kadar olmalı sorusunu sormanın ve ‘Şu kadar olsun’ demenin hiçbir şeye yaramayacağını bilmemiz gerekiyor. ‘Asgari ücret ne kadar olsun?’ yerine ‘Bizden ne kadar alacaksınız?’ sorusunu sormak daha mantıklı, aynı zamanda işçi sınıfının sorununu çözecek yöntemdir.
Asgari ücret 2 bin 825 lira olarak açıklandı. Bu ücret çok şükürcüler hariç hiç kimseyi memnun etmedi. Çünkü gelecek zamlarla birlikte aldığımız paranın sadece simit ve çayımıza yeteceğini biliyoruz. Kuru ekmeği bize reva görenler simit ve çayı belki lüks görebilirler.
Türkiye’deki sendikalar her sene olduğu gibi ‘Verilen zammı kabul etmiyoruz’, ‘Yetmez bu maaş’ bazı yandaş sendikalar ise ‘Daha iyi olabilirdi’ falan deyip eylemsizlikle aslında kabul ettiklerini göstermişlerdir. Sendikalar yukarıda bahsettiğim gibi ‘Asgari ücret ne kadar olmalı’ değil ‘Bizden ne kadar alacaksınız’ sorusunu sormalı. Çünkü asgari ücretin 2 bin lira olduğu Türkiye’de ekmek 1 liraysa, 10 bin lira olduğu Türkiye’de ekmek 10 lira olur. Tam olarak burada devreye giriyor kaşıkla verip çömçeyle alma olayı.
Hükümete ‘Bizler zam istemiyoruz ama ülkedeki hiçbir şeye de zam yapmayın, geçen senedeki gibi kalsın’ desek bunu dahi kabul etmezler, bunu çok iyi biliyoruz. Her sene olduğu gibi bu sene de asgari ücrete zam yapılacağı dönem ülkemizdeki refah seviyesi birden yükselirken yılbaşından sonra ne hikmetse enflasyon ve faiz oranları bizlere 3 öğün çay ve simiti reva görüyor. Herkesten 3 çocuk isteyenler asgari ücrete yaptıkları zamla iki kişinin bile geçim sıkıntısı çekeceğinin farkında olmalarına rağmen 3 çocuklu bir işçiye sadece 450 lira fark vererek gülünç bir tabloya imza atıyorlar.
Kendi çocuklarını, torunlarını sarayda yaşatanların sadece günaydın derken harcadıkları 450 lirayı 3 çocukla yükümlü insanlara vermeleri içinde bulunduğumuz durumun özetidir aslında. Ülkemizde borçsuz insan yokken yoksulluğu işçilerin elindeki telefonlarla değerlendirenler, vergiler ülkesi Türkiye’de bir de işçinin aldığı asgari ücretten vergi kesenler, telefonlara değil kesilen vergilere baksınlar. Her yıl net şu kadar alacaksınız diyip son 6 ayda vergi dilimini artıranlar işçinin yemeğine, kullandığı telefona değil kendilerine bakmalılar. Ülkenin tüm yükünü işçi sınıfının üstüne yıkanlar şunu bilmeli. Mahzuni Şerif’in dediği gibi “Yoksulun sırtından doyan doyana” mantığıyla bu iş gitmeyecek, elbet bir gün bu ülkenin yoksulu, sırtından doyandan hesap soracak. Biz kimseden lütuf sadaka beklemiyorduk sadece hakkımız olanı istiyorduk ve elbet bir gün alacağız!
AYAKKABI İŞÇİLERİ ZAM İSTİYOR
Adana’dan ayakkabı işçisi
Öncelikle belirlenen asgari ücret açlık sınırından sadece bir tık üstte ve bu belirlenen ücret ben dahil hiçbir emekçiyi tatmin etmedi. Çünkü sigortasız çalışanların yoğunluğunu da hesaba katarsak ayakkabı sektöründe bunun yüzde 10’u daha az zam verebilirler. Büyük ihtimalle öyle olacak. İşçilerin nabzını tutuyorum. Herkes farkında hakkının verilmeyeceğinin ama insanlar adım atmaya çekiniyor. ‘Acaba işsiz kalır mıyım?’ korkusu da yaşıyorlar ama umarım bunu hep beraber değiştirebiliriz. İşçi mutsuz, işçi isteksiz. Çünkü hakkını alamıyor, üstelik işveren bunun üzerine hakkı varmış gibi iş konusunda işçiye baskı uyguluyor. Maalesef birlik ve beraberlik yok aramızda. Birlik ve beraberlik olması gerek. İsçiler bir türlü işverenin onlara muhtaç olduğunu anlayamıyor. Bunu dillendire dillendire umarım değiştireceğiz.