01 Ocak 2021 22:54

Arabesk gerçekten öldü mü?

Arabeskin; müzik, sinema ve edebiyattaki izini süren "Arabesk Yeniden" arabeskin 2000’lerde kendini yenilemesini siyasal, kültürel ve sosyolojik boyutlarıyla tartışmaya açıyor.

Sibel Öz, İsmail Afacan | Fotoğraf: Kadir İncesu

Paylaş

Kübra YETER

Arabesk, bu topraklarda üstüne çokça tartışılmış bir kavram. Müzik alanındaki gücü ve geniş kitlelerce karşılık bulması hasebiyle günümüzde hâlâ gündem olabilmeyi başarıyor. Yıllarca farklı görüşten insanlarca ya benimsenip ya da yerden yere vurulmuş da olsa gıyabındaki tartışmalara rağmen farklı mecralarda yer edinmeye devam etti, ediyor. Ayrıca sadece müzikle de sınırlı kalmadı. Sanatın ve hayatın birçok alanında yansıması görüldü. 2000’li yıllara geçiş yapıp yol aldığımız şu zamanlarda arabeskin öldüğü ve artık yerini farklı türlerin alıp başkaca ihtiyaçların ortaya çıktığı söyleniyor. Peki gerçekten arabesk öldü mü? Yoksa 2000’li yıllarda çağa ayak uydurmayı mı öğrendi?

YENİ BİR PERSPEKTİF

Yazar Sibel Öz ile gazeteci, şair İsmail Afacan, benzer sorulardan yola çıkarak geçtiğimiz günlerde NotaBene Yayınları’ndan bir kitap yayımladı: Müzikte, Sinemada ve Edebiyatta 2000 Sonrası: Arabesk Yeniden. Kitabın derlenme ve yayımlanma fikri ilk olarak Afacan’ın 2019’da Evrensel gazetesinde hazırladığı “Arabesk Dosyası”yla ortaya çıktı. O dönem Naim Dilmener, Nuray Sancar, Sibel Öz ve Oya Yağcı gibi isimlerin dosyaya yaptığı katkılarla önemli bir tartışmaya kapı aralanmıştı. Tartışmaların ilhamı, kolektif bir emekle derlenen bu kitabın ortaya çıkmasına vesile oldu. Arabeskin müziğe yansıması dışında sinema ve edebiyattaki etkilerini 2000 sonrası üzerinden ele alan kitabın, literatürde yer alan eksikliğe önemli bir katkı sağlayacağı içerisinde yer alan yazıların zenginliğinden kendini belli ediyor.

Kitap, 2000 sonrasında yeniden ve farklı biçimlerde görülmeye başlayan arabesk kavramına bütünlüklü ve kapsayıcı bir bakışla yaklaşıyor. Tabii bunu yaparken dönemin getirilerini, mevcut politik ve ekonomik düzlemi de göz ardı etmiyor. Aksine arabeskin diğer sanat dallarına etkisinin izini sürerken nereden nasıl beslendiğini gözler önüne seriyor. Tüm bu bağlamları derli toplu bir araya getiren kitap, yapmış olduğu bölümlemelerle okura akıcı ve anlaşılır bir metin sunuyor. Müzikolog, edebiyatçı, akademik ve alanında yetkin kalemlerden 17 ismin yer aldığı kitapta yazarlar, arabeskin şimdisini kendi alanlarından tartışarak konuya yeni bir perspektif kazandırmayı hedefliyor.

“Batsın Bu Dünya” isyanı 90’larda etkisini kaybedip pop müziğin ivme kazanması ve değişmeye başlayan konjonktürün de etkisiyle arabeskin öldüğü söylemleri çokça duyulur oldu. Fakat işler beklendiği gibi gitmeyecekti. Arabeskin, geleneklerine bağlı, fabrikalarda çalışıp mahallelerden henüz kopmamış kitlesi kendine yeni bir temsiliyet bulacaktı. AKP kendini bu tabanda var ederek öne çıkmayı başardı. İslami sağ hareketin bu tabanla önemli ortak yanları bulunuyordu, çıkar uğruna o noktaları elbette kullanacaktı. Neydi bunlar: Karşılarındaki kitle göçü yaşamıştı, isyan etmek yerine kaderine boyun eğmeleri öğretilmişti, her şey Allah’tan gelirdi ve kaderde ne varsa o yaşanırdı. Sağ siyasetin kitle yönetimi için aranan özellikler bir aradaydı. AKP bunu kullanmaktan geri durmadı. T. Erdoğan’ın Kral FM’den yaptığı isteklerle, arabeskseverlere kendini hatırlatması yürüttüğü siyasetin parçasıydı. Ezen-ezilen psikolojinde gücü eline alan kazanır. AKP de iktidarını sağlama almak için bir zamanların yok sayılan müzik türünün babalarını yanında toplamaya özen gösteriyor, TRT’nin imkânlarını kullanıp gerçek bir soylulaştırma politikası güdüyordu. Yani bir yerde her şey sermaye ve oy içindi.

ARABESKE SİMOKİN GİYDİRİLDİ

2000’li yıllar aynı zamanda nostalji kavramının da çokça yaygınlaştırıldığı dönem. Kısır döngüye giren üretimi yeniden canlandırmak için masum bir maske altında yeniden topluma sunulması hiç de kendiliğinden gelişen bir durum değil. Arabesk Yeniden’de Uğur Küçükkaplan’ın yazısında bu kavram ve arabesk ilişkisi çok ince bir şekilde işleniyor ve Küçükkaplan bu ilişkiyi şu sözlerle tanımlıyor: “...her cephede etkisini artıran ve kültür endüstrisinin parçası olarak farklı alanlarda çeşitli modalar yaratarak estetik açıdan etkili olan nostalji olgusunun, kendine yardımcı olarak seçtiği en güçlü unsur hiç şüphesiz ki müziktir.” Bu tanımlamaya uygun olarak ilk sinyal arabesk müziğin önemli figürü Müslüm Gürses üzerinden veriliyordu. 2006’da rock ve pop soundlarıyla bezenmiş şarkılardan oluşan albümü daha genç ve daha aristokrat bir kitleye ulaşıyordu. Gülhane Parkı’ndan Harbiye sahnesine giden bu süreç arabeske simokin giydirilen yeni bir başlangıçtı. Gürses, siyaset arenası için de ayrıca iyi bir figürdü, onun apolitik yanı kitleleri harekete geçirmiyor, aksine daha da durulmasına olanak sağlıyordu. Zaman zaman o pasifize yanı unutturulup isyanın dili olarak lanse ediliyordu. Fakat dönüp baktığımızda var olan şeyin farklı ambalajlanmasından başka bir şey yoktu. Bir perdenin şal yapılıp satılması gibi... Değişen altyapı tınılarıydı, kitle üzerindeki uyuşturucu etkisi baki. Yalnız müzikte de değil. Ertem Eğilmez’in yönettiği çok sevilen ve bu türü eleştiren “Arabesk”ten 30 yıl sonra Müslüm’ün hayatını konu alan filme gittiğimiz süreç de bahsettiğimiz bu kısırlığın ve değişimin bir sonucu. Çünkü 70’li yıllarda olduğu gibi günümüzde de ekran araçları arabeskin palazlanması için kullanılan en önemli araç. Leyla ile Mecnun gibi daha muhalif bir çizgiden yayımlanan dizinin Ferdi Tayfur’la belli bir kitleyi etrafında toplaması buna örnek gösterilebilir. Arabesk Yeniden, bunlardan yola çıkarak arabeskin 2000’li yıllar itibarıyla yaygınlaşmasının nedenlerini 80’li yıllardakine benzer yoksulluk, anti-demokratik uygulamalar ve tek başına kalmışlık duygularında aranması gerektiğinin altını çiziyor. Bu vurgu sayesinde, mezar taşına dönmüş dergi kapaklarından ekrana yansıyan işlere kadar her üretimin popüler kültür çıkarlarını gözeterek nostalji yaftasına bürünmüş gizli bir damardan nasıl da beslendiğini keşfetmek oldukça öğretici.

BABALAR RESİTALİNDE KADIN OLMAK

Arabesk Yeniden’in başka önemli detayı ise “babaların” anıldığı yerde kadınların arka plana itilmesinin üstüne eğilmesi. Özellikle Yetgül Karaçelik’in “Babalar Resitali” yazısı Bergen, Esengül gibi kadın arabeskçilerin ön plana çıkamamasındaki nedenlere eğilen önemli yazılardan. Karaçelik’in babalar kusursuzken kraliçelerin özel hayatlarıyla ve hatalarıyla anılıp toplum nezdinde küçültülmesi arabeskin, toplumun erkek damarını yansıtması açısından yaptığı önemli vurgular üzerine bir defa daha düşünmemiz gerektiğini bizlere hatılatıyor.  Kadın temsilinin zayıflığını anlatması açısından örnek gösterebileceğimiz bir diğer yazı Pınar Fontini’nin kaleme aldığı Türkiye Sineması Kadın Temsiline “Arabesk Bir Bakış” yazısı. Fontini özellikle Yeni Türkiye Sineması’ndaki temsilleri örneklerle incelerken şu soruyu sormaktan da çekinmiyor: Sürekli erkeğe ihtiyaç duyan, “muhtaç” kadın imajı yaratan erkek yönetmenler “neden hikâyelerini anlatmak için dertli ama dermanı erkekte arayan, bu yönüyle yalnızca erkeğin egosunu okşayan kadın karakterlere ihtiyaç duyuyor?​” Bu soru arabeskin etki altına aldığı çoğu alanda kadın temsillerine dair düşünmemiz açısından da bizlere kılavuz olacak nitelikte. Nihayetinde her dönem arabeskin dahil olduğu türlere baktığımızda ya aldatan, terk eden ya da kaderine boyun eğen kadın tasvirleriyle karşılaşmıyor muyuz? Veyahut Behzat Ç. tadında, reis, baba imajlarıyla tanışmıyor muyuz?

Edebiyatta da durum farklı değil. Arabesk Yeniden’de bu Edebiyatın Popüler Kültürle İmtihanı: Soslu Arabesk başlığında ele alınıyor. Bu bölümde özellikle Gezi sonrasında okurlarla buluşan dergilerin yayın politikaları masaya yatırılırken, dönemin edebi metinlerinin tercih ettiği konularının arabesk ilişkisi sorgulanıyor. Edebiyat bölümünün en önemli vurgusu ortaya konan eserler ile dergilerin kitlelere dokunmaktan ziyade daha çok piyasaya hizmet etmesi üzerinde şekillenmesi ve Gezi’yle birlikte hareketlenen kitlenin öfkesinden ve bıkmışlığından faydalanmak istemesi. Bu doğrultuda H. Güngör ve Afacan’ın “Evcilleştirilmiş arabesk figürler aracılığıyla bu dergiler vasatı politikleştirirken, politik olan figürleri ise evcilleştirirler.” vurgusu önemlidir.

SİYASAL VE KÜLTÜREL YANITLAR

“Milenyumun arabeski” araştırmalarında açık olan boşluğa önemli bir katkı sunan Arabesk Yeniden, teoride rafa kaldırılmış gibi görünen ancak hayatımızda kanlı canlı yaşayan arabesk olgusunun izini sürerek konuya siyasal, kültürel yanıtlar arıyor. Kitabın tek dezavantajı arabesk tarihçesinin hemen hemen her yazıda ister istemez yer alması gösterilebilir. Bazı örnekler birkaç yerde karşımıza çıkıp okumayı sekteye uğratsa da meselenin özüne esaslı yaklaşımı açışından kitap kıymeti hak ediyor. Neden yine arabesk, sorusunu merak eden ve coğrafyamızdaki etkilerinin izini sürmek isteyen her okur için...

ÖNCEKİ HABER

Prof. Dr. Sarp Üner, salgının 10 ayını değerlendirdi: Mücadele sahada verilmeliydi

SONRAKİ HABER

Ankara Dikmen'deki elektrik kesintileri online eğitime engel oluyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa