Haykırmak istiyorum, haykırıyorum
Gebze'den bir kadın öğrenci yazdı: Söze nereden başlasa bilemiyor insan, her geçen gün ölüyoruz. Adımız değişiyor ama vahşet değişmiyor.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Gebze’den bir öğrenci
Söze nereden başlasa bilemiyor insan, her geçen gün ölüyoruz. Adımız değişiyor ama vahşet değişmiyor. Peki neyin uğruna bazen sesimizin yükselmesi? Belirlenen zamanda evde olmayışımız, yemeğin beğenilmemesi, karşımızdakinin övündüğü o erkeklik gururu, töre ve namus...
Ülkemizde töre de din de yalnızca kadınlar için vardır. Kadın dediğinin ahlakı etek boyuyla yaka açıklığıyla, kahkahasıyla, eve geldiği saatle ölçülüyor. Ama erkek özgürdür istediği gibi hareket eder, istediği gibi konuşur ve üstüne üstelik atasözleriyle bile yüceltilir. Kadına yasaktır, erkeğe ise serbest...Şiddet sadece fiziksel değildir; sözlü, duygusal, cinsel... Ekonomik baskılar da şiddettir. Ve şunu bilmeliyiz ki her sessiz kalınan şiddet bir gün bizi de bulabilir.
Nedir bizim suçumuz kadın olmak mı? Biz kadınlar siz erkeklerin ne rehabilitasyon merkezi ne de taleplerde bulunacağı yardım kuruluşları değiliz. Bizim hayallerimiz, hedeflerimiz, umutlarımız ve yarınlarımız var bunları elimizden almaya hakkınız yok!
Her gün görüyor veya duyuyoruz; kadına şiddet ve kadın cinayetleri artarak devam ediyor. İsmini bile hatırlamadığınız hatta birçoğunu bilmediğiniz o kadar gülüş son buluyor. Peki biz ne yapıyoruz; hastag oluşturuyoruz, belki bir ümit sesimizi duyurabiliriz diye.
Erkeği iyi hal, duruşma salonunda sergilediği oyunculuk ve boynundaki kumaş parçası, çizdiği o anlık imaj kurtarırken kadını ne kurtarıyor? HİÇBİR ŞEY. Oysaki çok zor kadın olmak, çocuğunun gözü önünde babası tarafından bıçaklanıp yardım çığlıklarıyla kıvranman, hayallerin için çabalarken hiç tanımadığın bir suçlu tarafından yaşamının sona ermesi, hayır dediğinde erkek denilen varlığın “Gururuma yediremedim, beni tahrik etti” diyerek verdiği ifadesiyle canavarca katledilmen, uğradığın istismara direnirken öldürülmen, ekonomik ihtiyaçlarını karşıladığın bir erkek tarafından sömürülmen ve yetmezmiş gibi o caninin seni bayıltana kadar şiddet uygulaması ve sosyal medyada boy göstermesi, sen yaşam dolu olmana rağmen istediğini ona vermeyince seni öldürüp olaya intihar süsü verilmesi, kendi emeğinle kazandığın para için bile şiddet görmen... İşte bunların nedeni ne mesleğimiz, ne doğduğumuz aile ne de desteklediğimiz siyasi parti. Bunların tek nedeni kadın olmamız. Bu ne kader ne de fıtrat...
Herkes kendi rahat, mutlu yaşantısını sürdürüp dışarıya gözlerini ve kulaklarını kapamayla meşgul. Bizler istediğimiz kadar haykıralım, şiddete yönelik kampanyalar düzenleyelim, basın toplantıları yapalım. İki gün sonra unutulacak adımız, hayallerimiz, umutlarımız, gülüşlerimiz geriye ailemiz kalır hasretleriyle, acılarıyla yokluğumuzla içleri kavrulan...
Rahatını düşünmeye devam eden ve görmezden gelen, kendi annesi ablası, akrabası veya yakın arkadaşının başına gelmedi diye sessiz kalan, 8 Mart'ta bile ticari zekanın 'çiçek al' sözüyle o günün emekçi kadınlar için anlamını bile bilmeyen karanfille geçiştirilen, özgürlüğümüzü kısıtlayan, yok oluşumuza sessiz kalan, bir eylem bile düzenlemeyen ve kadının, çocuğun, hayvanın değil de milletvekillerinin dokunulmaz olduğu bu ülkede bir kadının ölmesi kolay olmaya devam edecektir.