Bir yürüyüş eylediler sabahtan: Büyük madenci yürüyüşü
4 Ocak 1991’de 100 binden fazla insan yollara döküldü. İstikamet Ankara’ydı. Slogan; “Gemileri yaktık, geri dönüş yok”tu.
Fotoğraflar: Mehmet Özer
Hakan GÜNGÖR
“Demokrasiyi kuracak işçi sınıfının önderleri! Hoş geldiniz!”
Genel Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, Zonguldaklı madencilere böyle seslendi.
“Biz 10 senedir haklarımızı istiyoruz” diyordu Denizer, “Affetmek yok!”
1980 darbesinden sonra neoliberal politikalar işçiler için hayatı gittikçe zorlaştırmıştı. 1991 yılına gelindiğinde madenciler insanca yaşama koşullarına sahip olmak için sendikal mücadele verirken Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve ANAP hükümetinin derdi bambaşkaydı. İşçilere taleplerin çok altında bir ücret vermek, madenleri ise bir an evvel özelleştirmek istiyorlardı.
Hatta Özal, “Zonguldak kömür havzasının zararı 600 milyarı buluyor” diyecek kadar ileri gidiyor, “Artık ucuz verdim, pahalı verdim lafı da yok. Nereye verirseniz verin bunları bir an önce” diyordu.
Hükümet, madenleri özelleştirme kapsamına sokmak ve işçi taleplerini yerine getirmemek için üretimi kısıtlamaya çalışıyordu. Kapatılan maden ocakları dahi oldu.
ÖZELLEŞTİRMEK İÇİN ‘KÂRSIZ’ YALANI ATILDI
Toplu sözleşme süreci ise tıkanma noktasına gelmişti. Madenciler aylık 2 milyon 500 bin lira ücret talep ediyordu. Hükümetin teklifi ise yarısından bile azdı, 1 milyon 200 bin liraydı. Yevmiye konusunda da talep edilen hakla hükümetin vermek istediği arasındaki makas fazlaydı. 85 bin lira yevmiye talebine karşılık 64 bin lira deniyordu.
Toplu sözleşme süreci tıkanınca işçiler için geriye grevden başka seçenek kalmadı. 30 Kasım’da grev başladı. Kent adeta kenetlenmişti. Madencilerin aileleri, esnaf, memurlar da destekliyordu. Fakat hükümet madencilerin taleplerine kulaklarını tıkamıştı. Madencilerin bir noktadan sonra vazgeçeceğini düşünüyorlardı. Hatta madenlerin kapatılması kartını bile oynadılar. Haftalar geçti, madenciler ise vazgeçmedi. Artık eylemi bir adım daha ileriye götürmenin vakti gelmişti. Ankara’ya gitme kararı alındı. Ankara’ya önce araçlarla gitmek istediler ancak araçların önünün kesileceği haberi geldi. Başka yol kalmamıştı, Ankara’ya yürünecekti.
BÜYÜK YÜRÜYÜŞ BAŞLADI
4 Ocak 1991’de 100 binden fazla insan yollara döküldü. İstikamet Ankara’ydı. Slogan; “Gemileri yaktık, geri dönüş yok”tu.
İklim, mevsim, yollar; hepsi büyük zorluklar yaratıyordu ancak madenciler kararlıydı. Dondurucu soğuğa rağmen yürüyüş devam etti. İşçiler Devrek’e vardığında yurttaşlar madencilere kapılarını açtı, kahve ikram edenler oldu, kimi fırınlar madencilere ekmek dağıttı. Bu dayanışma madencilerin haklılığının bir başka göstergesiydi, madenciler tekrar yola koyulurken bu kez “Devrek burada. Devlet nerede?” diye slogan atıyordu.
100 binden fazla madencinin Ankara’ya doğru yürüyüşe geçmesi hükümeti telaşlandırdı. Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut derhal Bolu’ya gitti ve Denizer’le görüşmek istedi. Görüşme yapıldı ama sonuç alınamadı. Fakat bu “sonuçsuz” görüşme Ankara’da tansiyonu yükseltti. Akbulut’un Denizer’le görüşmesi Özal’ı öfkelendirmişti. “Nasıl olur da başbakan işçilerin ayağına gider”di!
201 GÖZALTI
Madenciler yürüyüşüne devam etti ancak Mengen’e geldiklerinde işin rengi değişti. Hükümet Ankara’ya gelmek konusunda kararlı olan madencilerin karşısına engeller çıkartacaktı. İş makineleriyle madencilerin yolları kesildi. Madenciler güç bela iş makinelerini aştı ancak bir başka engelle daha karşılaştılar. Bu kez karşılarında jandarma vardı. Madenciler yoluna devam etmek istedi, jandarma engel oldu, iş itiş kakışa vardı. Sonunda tam 201 madenci gözaltına alındı.
Bu noktada Ankara’dan yeni bir görüşme teklifi geldi. Denizer kabul etti. Ankara’ya gidecekti. İşçilere durumu anlattı ve Zonguldak’a dönme kararı alındı. Tabii bu karara itiraz edenler de oldu. Denizer ise soğuğun kendilerini çok etkilediğini, Ankara’ya topluca ilerlenemediğini, soğuk hava koşullarına ise daha fazla dayanılamayacağını düşünüyordu. Aslında Zonguldak’tan battaniye, ilaç ve yiyecek yardımı yola çıkmış ancak jandarma bunların işçilere iletilmesine engel olmuştu.
Madenciler Zonguldak’a, Denizer ise Ankara’ya doğru yol alırken Türkiye işçi sınıfının en büyük yürüyüşlerinden biri sona eriyordu.
Madenciler Zonguldak’a dönerken Denizer Ankara’ya doğru devam etti. Fakat orada da sonuç alınamadı.
EMEK TARİHİNİN EN ÖNEMLİ SAYFALARINDAN BİRİ
16 Ocak’taki gelişme işleri tamamen zora soktu. ABD, Irak’a savaş açtı. Bunu fırsat bilen hükümet 25 Ocak’ta Körfez Savaşı’nı bahane edip grevler için 2 aylık erteleme kararı aldı.
Her şey sona erdiğinde işçiler, hükümetin ilk teklifinden dahi daha düşük bir ücret sözleşmede yer alıyordu: Teklif 1 milyon 100 bin liraydı. Yevmiye ise 49 bin lira olacaktı.
Kuşkusuz bu yürüyüşten çıkarılması gereken dersler vardı. Denizer, 201 madencinin gözaltına alındığını hatırlatıyor, barikatı aşmak çatışmanın eylemi hedefinden uzaklaştıracaktı. Barikatı aşmanın tek çaresinin, barikatın diğer yanından, Ankara’daki işçilerin gelmesi olduğunu belirtiyordu. Ancak bu çok hızlı ilerleyen süreçte iletişim kanallarından yeterince yararlanılamamış ve koordinasyon da tam olarak sağlanamamıştı. Daha iyi bir planlama mümkün müydü, bu büyük yürüyüşün ardından hangi kazanımlar elde edilebilirdi, Ankara’ya varmak mümkün müydü, Körfez Savaşı olmasa neler olurdu gibi pek çok soru kaldı geriye.
ANAP mı? 10 ay sonraki genel seçimlerde ikinci parti konumuna düşüyordu. Başka pek çok gelişmeyle birlikte, emek mücadelesinin rüzgarı ANAP’ı iktidardan düşürmüştü.
Sonuçta her ne olursa olsun, emek tarihinin en önemli sayfalarından birini madenciler ve aileleri olarak 100 bini aşkın insan yazmıştı.
ŞEMSİ DENİZER 1999’DA ÖLDÜRÜLDÜ
Sendika Başkanı Şemsi Denizer 6 Ağustos 1999’da silahlı saldırı sonucunda öldürüldü. Cengiz Balık, Denizer’le aralarında bir alacak verecek davası olduğunu, Denizer’i bu nedenle öldürdüğünü öne sürdü. Ancak cinayetin kişisel bir mesele olmadığı düşünüldü. Olayın örtbas edildiğine dair bir kamuoyu oluştu. Sultan Özer, 8 Ağustos 1999’da yaptığı haberde, “Zonguldaklılar, ‘Ne zaman ki, işçi ve emekçiler kendilerine yönelik sermaye saldırılarına karşı bir araya geliyorlar, o zaman bu tür provokasyonlar yaratılıyor’ değerlendirmesi de yaparak, Denizer’in son dönemde sosyal güvenlik yasa tasarısı ve tahkime karşı mücadelede öne çıkmasının da bu olayda etkili olabileceğini dile getiriyorlar” diye yazdı. Cinayetin arkasında “kömür mafyası”nın olduğu da konuşuldu. Dava süreci tamamlandığında, Cengiz Balık 27 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.