02 Ocak 2021 14:48

İTÜ öğrencileri rektör atamalarına tepkili: Öğrenci merkezli yönetim istiyoruz

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından üniversitelere yapılan rektör atamalarına tepki gösteren İTÜ öğrencileri iktidarın her şeyi ve herkesi yönetme isteğine ve baskılarına dikkat çekti.

İstanbul Teknik Üniversitesi logosu

Paylaş

Aslı ALTUNSU
Berzan SÖNMEZ
Metin Berk SÜER
İTÜ

Boğaziçi Üniversitesi’ne Mehmet Bulu’nun kayyum rektör olarak atanmasının ardından öğrenciler kayyumu kabul etmediklerini belirterek sosyal medya çalışmaları başlattı. Biz de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kulüp temsilcileri ve öğrenciler ile bu atama kararına ilişkin neler düşündüklerini konuştuk. Kayyum ataması hakkında ne düşündüklerini, atamanın amacının ne olduğunu ve genel olarak rektör atamalarının İTÜ’de bir baskı ortamı yarattığını düşünüp düşünmedikleri sorarak başladık sohbetimize. 

İşletme Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi bir arkadaşımız, atamaların amacının, atamaları yapanların kendilerini güvene almak olduğunu düşündüğünü belirtirken üniversitelerde akademisyenlerin ve öğrencilerin eskiden olduğu gibi muhalefet edebilen bir noktadan da uzak olduklarına dikkat çekti. Atamanın güç gösterisi olduğunu düşünen öğrenci, “Özellikle bu olayda atanan kişinin Boğaziçi’li bile olmaması, bu kadar absürt hamlelerin yapılabilmesi bir güç gösterisi gibi geliyor bana. Boğaziçili ve çok iyi bir akademisyen olsaydı da durum değişmezdi tabi ki. Kendi üniversitesimde rektörlük seçimine giren ve geçen seneki öğrenci eylemlerinde öğrencilerle birlikte olan hocaların seçilmesini göze alamayacakları için kendisini atayanların her istediğini yapacak birisi tercih ediliyor" diye konuştu.

“ÜNİVERSİTELERDE BASKIYI HER DAİM HİSSEDİYORUZ”

Şehir ve Bölge Planlama 2. sınıf öğrencisi Esra, üniversiteler gibi politik ve toplumsal muhalefetin oluştuğu ve örgünlendiği noktaların, mevcut iktidarın baskıcı yönetiminde, her türlü muhtemel karşıtlığın ve hareketlenmenin erilitip sindirilmesi gereken birer hedef noktalarına dönüştüğünü belirtti. Üniversitelerin demokratik seçimlerle belirledikleri rektör seçimlerini ortadan kaldıran bu tutumun; normal koşullarda bu üniversitelerin tabanında asla yer bulamayacak başka bir aklı, usulü, yönetimi üniversite ve öğrenci içlerine zorla sokma çabası olduğunu düşündüğünü ifade eden Esra, kayyumun mevcut iktidara olan yakınlığı ve üniversite içinde bir öğretim görevlisi bile olmayışının atamayı yapanların çabalarında ne kadar cürretkar olabildiklerine dair iyi bir gösterge olduğunu ifade etti.

"TEPEDEN İNME USULLERİNİ MEŞRULAŞTIRMAK"

Esra “Son yıllarda, kurdukları sistemin iplerini ellerinde tutmakta yaşadıkları zorluğun bedelini bizler, toplum ve bu durum özelinde öğrenciler olarak giderek otoriterleşen bir yönetimin baskıcı uygulamalarına maruz kalarak ödüyoruz. Bu noktada amaç, kalan her söz söylenecek ya da muhtemel bir araya gelinecek noktaları yok etmekten geçiyor. Bu amaçla yaptıkları atamaların ani ve ilginç saatlerde olması, ilk anda oluşacak tepkileri bertaraf etmek ve oldu bittiye getirerek tepeden inme usullerini meşrulaştırmak gibi görünüyor” dedi.

Bu atamaları yapanlar açısından İTÜ’nün de kontrol altına alınması gereken ve herhangi bir düşünsel veya fiziksel hareketlenmeye mahal verilmemesi gereken noktalardan bir tanesi olarak görüldüğünü vurgulayan Esra, “İTÜ’de halihazırda atanarak gelmiş bir rektör var, fakat ilerleyen günlerde kendi çıkarlarına daha iyi hizmet eden bir başka herhangi bir ‘X’ kişini atayamayacaklarını kimse iddia edemez. Bu sebeple özerk bir bünye olması gereken üniversitelerimize yapılan bu faşist saldırıların baskısını her daim hissediyoruz” diyerek görüşlerini dile getirdi. 

"SORGULAMA VE ELEŞTİRME BİRİLERİNİ RAHATSIZ EDİYOR"

Metalurji ve Malzeme Mühendisliği 1. sınıf öğrencisi arkadaşımız, ülkedeki hiçbir rektörün öğrenciler tarafından seçilmediğini ve dolayısıyla bunun baskı ortamı yarattığını söyleyerke şöyle devam etti: “Bu atamalar bir kere tamamıyla kaldırılmalı. Toplumun kendi yöneticilerini kendi seçtiği bir ülkede, öğrencilerin kendi yöneticilerini kendi seçmeme durumu çok ama çok anlamsız. Ayrıca, varsayalım ki bu bizim yararımıza olsun. Yani hükümet kendi atadığı rektörün daha nitelikli biri olduğunu düşünerek atama yapıyor olsun. Böyle bir durumda da, damdan sizin rektör düştü tavrı yerine; biz şu şu sebeplerden dolayı size bu hocayı rektör seçtik açıklaması beklerim ben. Bu atamaların amacı ile ilgili de şunu söylemeliyim ki; üniversite kültüründeki 'taraf tutmadan herkesi sorgulama/eleştirme' özelliği birilerini rahatsız ediyor. Onun dışında da her şeyi, herkesi yönetme isteği de cabası...”

“ÖĞRENCİ MERKEZLİ BİR YÖNETİM...”

Şehir ve Bölge Planlama 2. sınıf öğrencisi Reyhan da hiçbir demokratik süreç geçirmeden atanan rektörlerin öğrenci yararının gözetilmesinden çok uzak olduğunu vurguladı. Reyhan, öğrencilerin istek ve şikayetlerine daha hakim birilerinin seçim yoluyla gelmesinin her zaman için daha sağlıklı sonuçlar doğuracağını düşündüğünü ifade ederek bu şekilde yapılan atamalar devam ettikçe yönetim ve öğrenci arasındaki uçurumun daha da derinleşeceğini ve öğrencilerin seslerini duyurmak için daha çok mücadele etmeleri gerekeceğini ekledi: “Bütün bunlar üniversitelerimizin ortamına olumsuz bir şekilde yansıyacak. Bizim de İTÜ’lü öğrenciler olarak, Boğaziçili arkadaşlarımızın şu an yaşadığı bir duruma benzer durum yaşamamız çok olası. Süreç bu şekilde işlemeye devam ettikçe öğrenci merkezli bir yönetim görmekte zorlanmaya devam edeceğiz.” 

İTÜ 2. sınıf öğrencisi bir başka arkadaşımız ise kayyumu bir birey olarak değerlendirmeyi yanlış bulduğunu belirterek “Kayyum olarak göreve getirilen kişi atanarak geldiği için atayanın gölgesi olacaktır görev boyunca. Mehmet Bulu’nun kendi kişiliği de atayanlara paralelmiş ama daha önce insanlar Milli Eğitim Bakanı’nın atanmasında aynı yanılgıya düşmüştü, bakanın tweetlerine bakarak iyi biri olduğu şeklinde umutlanmışlardı ama bunun gerçeklik payı olmadığı ortaya çıktı” dedi. Üniversitelerin özgürleşmemesi için atamanın bu şekilde yapıldığını düşündüğünü belirterek, “Üniversitenin özgür olması ve sorgulamaya açık bir ortam olması her türlü iktidarı tehdit eder” diye belirtti.  

PEKİ NELER YAPABİLİRİZ?

Son olarak bu atamaların yarattığı olumsuzluklara karşın üniversitelerde neler yapılabileceğini sorduk arkadaşlarımıza. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği 1. sınıf öğrencisi arkadaşımız "Bir şey yapılabileceğini düşünmüyorum; adaletin dahi sosyal medyada arandığı ve bulunduğu, öğrencilerin rektörlerine mail ile değil sosyal medyadan ulaştığı bir sistemde…" derken Esra, yapılacak şeyler olduğunu düşündüğünü belirterek şöyle sürdürdü görüşlerini: "Yapılması gereken, bu usulsüz ve demokratik olmayan uygulamaların hiçbir zaman öğrenciler tarafından kabul görmeyeceğinin vurgusunu ısrarla yapmak, biraraya gelmek ve sesimizi birlikte yükseltmek. Özgür ve bağımsız düşünceyi yeşerttiğimiz üniversitelerimizin bizim olduğunu, bu sindirme ve yok etme politikalarıyla küçülmeyeceğimizi sürekli dile getirerek birbirimize kenetlenmek. Bu noktada yapılacak en yararlı şey bugün sık sık yaşadığımız bu saldırılara karşı bulabildiğimiz her noktada bir araya gelerek, birlikte mücadele etmek.”

İTÜ 2. sınıf öğrencisi arkadaşımız ise sadece öğrencilerin değil tüm üniversitelerin, akademisyenden kantincisine kadar tüm bileşenlerin bir araya gelmesi gerektiğini düşündüğünü sölyedi, “Eğer bu birleşme olmazsa kampüste makarna satan kişi bile üniversitede iktidara boyun eğmek zorunda kalacaktır ki üniversiteler iktidarların boy göstereceği yerler değildir” diye konuştu.


KAYYUMLARA VE İSTEMEDİĞİMİZ EĞİTİM ANLAYIŞINA KARŞIN TALEPLERİMİZİ KAZANMAK İÇİN...

Aslı ALTUNSU
İTÜ

Üniversitelerde yönetim tarafından eğitime ve öğrenci haklarına yönelik gerici harekete zemin hazırlanıldığı ve pandeminin eğitimin temellerini derinden sarstığı bugünlerde; öğrencilerin hakları her geçen gün ellerinden alınmaya devam ediliyor. Öğrenci temsiliyetlerinin elimizden alınmasıyla birlikte taleplerimiz ve demokratik, bilimsel ve nitelikli eğitime duyduğumuz ihtiyaçlarımız daha da karşılanmaz hale geldi. Online dönemde eğitim araçları öğrencilere ücretsiz sağlanmaz ve ders materyalleri müşteriymişçesine bizlere para karşılığında satılırken; üniversite gençlerinin oturup susmasını bekleyen rektörler üniversitelere atanmaya devam ediyor. Bir gecede tek adam tarafından alınan kararların sonuçları biz öğrencilere dayatılmaya çalışılıyor. 

BU KAYYUM İLK DE DEĞİL SON DA...

Bugün bu noktada ülkemizde özellikle üniversitelerde öğrenci hareketinin zayıf kalması demek bu boyunduruğa karşı gelememek ve istedikleri her şeyi bize kabul ettirebilecekleri gücünü onlara vermek demektir. Bu durumda öğrenci mücadelesinin daha güçlü hale gelmesi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. İdari baskılar daha önce İTÜ’de de olduğu gibi Boğaziçi vb. birçok üniversitede de olmuştur ve bu atama kararı ilk değildir, son da olmayacaktır.

Bugün Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin başına gelen, bizim başımıza da gelecektir ve gelmektedir de. Rektörlerin atandığı değil; seçimle başa geldiği, öğrenci yanlısı, nitelikli ve hakkaniyetli eğitim temellerine dayanan, eğitimin herkes için eşit, demokratik ve ücretsiz olduğu, öğrenci arasında tabakalaşmış yapılara ayrıştırılmadığı, bilimin ve tekniğin öğretisine dayalı sorgulayıcı eğitim talebi hepimizin içinde bir arzu. Ancak bunu duyurmak için birbirimize güvenmek ve bir arada ses çıkarmak zorundayız.

Zorla dayatılan verimsiz ödevler, onlarca sınav, bilgisayar başında geçen yüzlerce verimsiz saat bize bilgi ve nitelikli öğreti kazandırmaz. Bunun için okul yönetimleri öğrencisini dinlemek, talep ve ihtiyaçlarına karşılık vermek zorundadır.

Üniversite öğrenciler olarak her gün sosyal medyada hak aramaktan çok yorulduk. Biz ne müşteri ne de sosyal medya fenomeniyiz. Tek istediğimiz hocalarımızın bizi sadece birer zanaatkar olarak görmemesi; eğitimimizi bizi yıpratmadan, verimli ve nitelikli şekilde almak. Bu sebeple pandemi dahi olsa her açıdan kendimizi geliştirmeye ve nitelikli eğitim almaya devam etmeliyiz. Bunu sağlayacak olan da bütün öğrencilere eşit ve ücretsiz eğitimi ulaştırması gereken de bir kamu kurumu olan üniversite!

Tekrar hatırlatmakta fayda var devlet üniversitesinde okuyoruz biz, müşteri değil öğrenciyiz! Onlardan daha az ya da zayıf değiliz; güçlü ve çok olan biziz ve taleplerimizi kazanmak için mücadeleye devam etmeliyiz!

ÖNCEKİ HABER

Bir yürüyüş eylediler sabahtan: Büyük madenci yürüyüşü

SONRAKİ HABER

Uğur Şahin ve Özlem Türeci Der Spiegel'e konuştu: Kimliğin siyasallaşması zararlı 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa