Şili’de toplumsal hareketlilik bu yıl da devam edecek
Anayasa değişikliği süreci göz önüne alındığında, 2021 ve 2022 yıllarında da Şili’de toplumsal hareketlerin sürmesi beklenmeli. Sosyal patlama öncesi koşullar hemen hemen geçerliliğini koruyor.
Fotoğraf: Deniz Bozkurt
Deniz BOZKURT
Valparaiso
Şili’nin başkenti Santiago’da ekim 2019’da, metro ücretlerindeki artışa karşı başlayan protestoların büyüyüp sosyal bir patlamaya neden olmasının üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti. Bu süre içinde iyice derinleşen sosyoekonomik kriz ve yoğun halk protestoları, askeri diktatörlük döneminden kalma mevcut Anayasa’nın artık işlevselliğini yitirmiş olduğunu ortaya koyuyordu. Buna paralel olarak sağlık, eğitim ve iş gücü gibi temel alanlarda talep edilen iyileştirmelerin yanı sıra anayasa değişikliği ile ilgili talepler de gittikçe yaygınlaştı. Bunun neticesinde nisan 2020’de anayasa değişikliği referandumu takvime konuldu. Ancak, mart 2020 ile beraber koronavirüs salgınının Şili’yi de etkilemeye başlaması ile referandum 25 Ekim 2020 tarihine ertelendi.
25 Ekim 2020 tarihinde yapılan referandumda seçmenlerden yeni bir anayasa isteyip istemedikleri ve eğer isteniliyorsa kim tarafından tasarlanacağı (kongre üyeleri veya yeni seçilmiş bir organ) hakkında oylama istendi. Şilililerin ezici bir çoğunluğu (yaklaşık yüzde 80) halk oylamasıyla seçilecek bir organ tarafından hazırlanan yeni bir anayasa lehine oy kullandı.
Birçok insanın yeni bir anayasaya sahip olmanın en az iki yıl süreceğini ve bunun sadece gelecek için bir yol haritası oluşturacağını bilmesine rağmen, Şilililer referandum akşamı sokaklara çıkıp onlarca yıldır sistemi kontrol eden Pinochet Anayasası’ndan kurtulmanın zaferini kutladılar.
NİSAN’DA ANAYASA MECLİSİ SEÇİMİ
11 Nisan 2021’de yapılacak seçimle 155 sandalyeli anayasa komisyonu üyeleri halk tarafından belirlenecek. Seçilen bu komisyon daha sonra bir taslak üzerinde anlaşmak için bir yıla yakın bir süre boyunca çalışacak. En nihayetinde anayasa taslağı tamamlandığında, Şilililer taslağı kabul etmek veya eski anayasaya geri dönmek hususunda tekrar sandık başına gidecek. Şili, Pinochet diktatörlüğünün gölgesinde on yıllarca yaşadıktan sonra nihayet toplumun talepleri ve hedefleriyle uyumlu bir anayasa ile yeni bir demokrasi aşamasına girme konusunda büyük bir fırsat yakalamış durumda.
Bu fırsat hiç kuşkusuz ki ekim 2019 olayları ile kendini ortaya çıkardı. Bu olayları iki ana unsur altında değerlendirmek mümkün. Bir yandan neoliberalizm Şili’de derinleşen bir sosyoekonomik kriz yarattı. Diğer yandan, Şili’de tam rayına oturtulamamış sınırlı demokrasi ile ortaya çıkan sorunlar, özellikle yıllardır biriken ve farklı toplumsal hareketlerde ifade edilen hoşnutsuzluğun devlet tarafından gündeme alınmayışı ile iyice belirginleşti. Dikkat çekilmesi gereken başka bir husus ise yerel halkın, özellikle Mapuche halkının, bir kimlik ve alan tanımı ile daha keskin ve yaygın taleplerle sokaklarda daha fazla kendilerini göstermeleri idi.
Ekim 2019 ve sonrasında gelişen toplumsal hareketin gücü ve şiddeti birçok kişiyi şaşırttı. Her ne kadar ortaya çıkan durum tahmin edilememiş bir süreç olarak gözükse de, yeni ortaya çıkan analizlerde özellikle 2000’li yılların ortalarından sonra bazı göstergelerin, sosyal patlamaya yol açan koşulları yavaş yavaş sağladığını ortaya koyuyor. Buna paralel olarak örgütsel kültür üzerine yapılan çalışmalar, 2000’lerin ortalarına kadar Şilililerin yüksek hiyerarşi duygusunu ve istihdamlarını korumak için üstlerinin talimatlarını eleştirmeden kabul etme eğilimlerini vurguluyor. Bunun nedenlerinden biri de iş gücüne katılımı teşvik eden mevzuatın olmaması. 1979 çalışma planından bu yana var olan ulusal düzenlemeler, toplu pazarlığı, müzakere edilebilecek konuları ve garantileri sendika örgütlerini sınırlandırıyor, iş gücüne katılımı esas olarak işverenlerin iradesine bırakıyor.
Ancak, artan gelir dağılımı eşitsizliği ve sınırlı demokrasi koşulları ile beraber 2000’lerin ortalarından sonra daha fazla grev ve protesto faaliyetlerinin gerçekleştiği tespit ediliyor. Örneğin, 2006 ve 2011 öğrenci protestoları, 2016 emeklilik yasası grevleri, çeşitli yerel sosyoçevresel hareketler, artan feminizm hareketleri bu dönemde gerçekleşen toplumsal hareketlerden sadece bazıları.
FİİLİ GREVLER ARTIYOR
Tespit edilen diğer ilginç bir nokta ise, genel grevlerdeki artışla beraber radikal grevlerin, yani düzenlenmiş toplu pazarlık dışında gerçekleşen grevlerin de 2010’dan sonra artmaya başlaması. Genel grevlerdeki artış ve radikalleşme son 10 yılda yeni bir sosyal hareketin adım adım oluşmaya başladığını gösteriyor.
Ayrıca anayasa değişikliği ile ilgili talepler de 2019 gösterileri sırasında birden ortaya çıkmamış, tam aksine 2010’lardan sonra bu süreç başlamıştır. Öğrenci hareketleri ve diğer sosyal hareketler ile demokratik bir anayasa talebi giderek daha somut bir şekilde dillendirilmeye başlanmıştı. İkinci Michele Bachelet (merkez sol) yönetimi sırasında (2014-2018) devlet kademesinde de anayasa değişimi ile ilgili tartışmalar giderek gündeme gelmeye başlamıştı.
Not edilmesi gereken diğer bir önemli husus ise artan ve radikalleşen grevlerle beraber eylemlere katılan profillerin de değişime uğramasıydı. Başka bir ifadeyle, sendikacılar, köylüler, örgütlü üniversite öğrencileri gibi grevlerin temel çekirdeğini oluşturan kemikleşmiş yapının yanında Mapuche halkı, lise öğrencileri ve feminizm hareketleri gibi yeni bir sivil toplum dinamiği 2010’lardan sonra daha ön plana çıkmaya başlamıştı. Değişen profillerle beraber talep edilen koşullar da çeşitlilik göstermeye başladı. Bunun sonucunda, 2019 olayları sırasında “beklenmedik” sosyal patlamalar meydana geldi. Olayların ilk çıktığı zamanlarda taleplerdeki heterojenlik ve bunun sonucundaki netlik eksikliği olayların çok daha şiddetli bir şekilde gelişmesine yol açmış olabilir.
Yapılan analizlerde, özellikle belirli bir davanın tespit edilmediği ihtilaflı eylemlerin oranı önceki yıllarda yüzde 8’in altında iken, 18 Ekim 2019’dan aynı yılın sonuna kadar yüzde 68’e kadar yükselmiştir. 2019 olayları sırasında emek ve eğitim talepleri önceki yıllara göre azalırken (En sık görülenlerden biri olmaya devam etseler de), emeklilik, sosyal güvenlik ve kadına yönelik şiddet gibi konular daha ön planda yer almıştır. Sosyal patlama öncesi gösterilerde daha az dile getirilen anayasa değişikliği talepleri, olaylar sırasında orantılı olarak en çok artan taleplerden biriydi. Yine ilginç bir şekilde, 2010’lardaki gösterilere kıyasla 2019 olaylarında örgütlü sendika ve üniversite öğrencilerinin varlığı önemli ölçüde azaldı. Bunların yerini daha çok aynı mahallede veya bölgede yaşayan ve “komşuluk” içgüdüleriyle birleşmiş çok genel bir grup ile kadınlar, Mapuche yerli halkı ve kukuletalılar (anarşist gruplar denebilir) almıştır.
Buna paralel olarak, sosyal patlama öncesi diğer yıllarda olan gösterilerde katılımcıların yüzde 56’sı en az bir örgütün varlığını bildirirken, bu oran 2019 olaylarında yüzde 22’ye düştü (çoğunluğu çeşitli işçi örgütleri). Örgütlerin olaylar sırasındaki görece zayıflığı göz önüne alındığında, arkadaş grupları, aile ve komşular, iş ve sınıf arkadaşları gibi bireysel ve küçük çaplı sosyal ağlar 2019 ekim olaylarında muhtemelen merkezi bir rol oynadı.
Ancak, ulusal nüfusun her türden resmi örgütlenmeye ve grevlere düşük katılımı hesaba katıldığında, bu denli büyük ve güçlü bir sosyal patlamanın da başka türlü bir izahı da olamazdı. Diğer bir deyişle, Şili’de politik baskılar nedeniyle hep arka plana itilen sendikalar ve örgütler, profilleri ve talepleri farklı olan bu kadar çok insanı böylesine bir sosyal hareket için güçlükle seferber edebilirlerdi.
KOŞULLAR GEÇERLİLİĞİNİ KORUYOR
Sonuç olarak, 2019 olaylarında 2000’lerin ikinci yarısından itibaren artmaya başlayan işçi ve emekçi hareketlerinin yavaş ama gözle görülür katkısı yadsınamaz. Dolayısıyla artan bu hareketlerin, ülkede kolektif birlikteliğin altında yatan ve asıl şimdi ortaya çıkan değişimde kilit bir rol oynadığı fikri oldukça güçlüdür. Diğer yandan, 2019 olaylarına katılan genel profilin ve taleplerin değişmesi ister istemez uyumlu örgütlerin liderliği altında sosyal ve politik birlikteliği oluşturabilecek bir durumun ortaya çıkmasını da güçleştirdi. En az iki yıllık bir süreci olan anayasa değişikliği süreci göz önüne alındığında, 2021 ve 2022 yıllarında da Şili’de toplumsal hareketlerin sürmesi beklenmeli.
Toplumsal hareketlerin neticesinde şu ana kadar atılan en somut adım sadece referandum ile anayasa değişikliğinin onaylanması oldu, sosyal patlama öncesi koşullar hemen hemen geçerliliğini koruyor. Dolayısıyla diğer demokratik taleplerde de ilerleme sağlamak ve somut adımlar atmak kolay olmayacak. Sermaye ve ona sahip olan sınıf da şu ana kadar sürdürdükleri kontrolün devamı için uğraşacaklar. Bu nedenle, 2019 olaylarında ortaya çıkan yeni sosyal dinamiğin organize bir örgütlenme içerisinde mücadelesine devam etmesi önemli.