Bayat ekmeği yeme meselesi ve tek parti rejimine karşı mücadele
Sonuç itibariyle AKP – MHP’nin organize ettiği tek parti rejimi karşısında mücadele etmek aynı zamanda mevcut burjuva muhalefetin sınırlarını aşmayı da getiriyor ki tekrar aynı bayat ekmeği yemeyelim.
Mecliste çıkan tartışma anı | Fotoğraf: Nursima Özonur/DHA
Sinancem ALİKOÇ
Ankara
AKP geçen yıllar boyunca gençliği fikri anlamda kendi çizgisine kazanamamıştır. Böyle bir giriş herhalde dergimiz okurları tarafından alışılmadık olmaz. Çünkü birçok kez yinelenen hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kendi ağzından dökülen itiraflar ile kanıtlanan bir değerlendirme bu. Elbette gençliğin tümü bu değerlendirme kapsamına girmez. Özellikle işçi gençler arasında azımsanamayacak bir kesim AKP’nin çizgisine ikna olmuş durumda. Tabi burada ciddi bir ideolojik bağlılıktan söz etmiyoruz ama mevcut politikalarına katılıyor ve bunları savunuyor. Biraz açmak gerekirse, AKP’nin ekonomi politikaları, patronlara kıyağı ve rant ilişkileri gibi işlerde hak vermese de birçok genç işçi AKP’nin milli beka söylemlerine hala ikna olabiliyor. İç düşmanlara karşı mücadele adına her türlü kısıtlama, hak gaspına ikna olunabiliyor, vatan savunması adına halkın çıkarına olmayan, savunma amacı taşımayan askeri harcamalar anlaşılır olabiliyor. Ancak git gide işçi gençler arasında da itibarı düşüyor AKP’yi savunmanın. Ama bu kesim dışında gençliğin ezici çoğunluğu AKP’nin fikren kazanamadığı gençlik sıfatına mazhar oluyor. Peki, AKP ile buluşmayan gençler hangi politik kurum, akımlar ile buluşuyor ya da gerçekten buluşuyor mu? Bu yazının konusu bu kadar geniş bir kapsamı almayacak buna dair sosyologların araştırmaları, çeşitli anketler en geniş veriyi sağlayabilir. Ancak daha ortaya çıkmış genel bir tabloyu kısaca ifade edebiliriz. Gençlerin ana ağırlığı hala farklı burjuva siyasi partileri ya da görüşleri - dün bu ilişki daha kuvvetliydi - dinliyor ve izliyor. Genç işçiler arasında Atsızcılık, Turancılık gibi farklı Türkçü, Milliyetçi akımların etkisi görülebiliyor, bir siyasi parti olarak İYİ Parti neredeyse MHP kadar etkili olan partiler arasında. Hem lise hem üniversitelerden öğrenci gençlerin ağırlıklı olarak takip ettikleri siyasi parti ise CHP - özellikle belediye seçimlerinden sonra - buna bağlı olarak DEVA partisi ve İYİP’de etkili olan takip edilenler arasında. Bu değerlendirme ortaya çıkmış en görünür düzeydeki eğilimleri temsil ediyor olsa da hakikate de oldukça yakın. İfade ettiğimiz üzere burada siyasal eğilimlere dair bir değerlendirme söz konusu değil. Bu burjuva partilerin hangi bağlamda gençliği etkilediği ve ne kadar tutarlı oldukları bu yazının konusu olacaktır.
Bir klişe ile devam edelim: bizim kuşağımızın en büyük özelliği AKP’den başka bir iktidar görmemiş olması. Dolayısıyla son yılların tek adam rejiminin inşası ve onun politikaları ile geçtiğini düşünürsek, yaşamının önemli bir kısmını AKP’nin her bağlamda gerici politikaları ile geçtiğini hesaplamak yanlış olmaz. Bu noktada, Emperyalizme bağlılık, sömürü düzeni ve bu düzenin sürmesi adına her türlü tekçi rejimin organize edilmesi gibi kapitalistlerin egemenliğinin sonucu olan sorunların AKP’ye özgü olarak idrak edilmesi anlaşılır oluyor. Nitekim AKP’nin özgün ortaya koyduğu birçok şey vardır. Bunu göz ardı edemeyiz. Ancak burjuva muhalefet partilerinin de programları, ifadeleri ve ortaya koydukları hat AKP’nin vaat ettiğinden öteye gidemiyor. Özellikle tekelci emperyalizm ile ilişkiler tek adam rejimine dair tartışmalarda biçimleri fark etse de özü itibariyle farklı bir şey söylemiyor.
EMPERYALİZME BAĞLILIKTAN, GENÇLERİN ÇIKARINA BİR ŞEY ÇIKMAZ
İlk olarak Türkiye’nin dış politikadaki tutumu birçok genç açısından kabul görmüş değil. Zaman zaman ulusal gurur ve çıkarları savunur gibi görünen AKP iktidarının söylemleri bazı kesimleri ikna etse AKP’nin iç politikadaki manevraları için anti – Amerikancı görünmeye çalıştığı, dış ülkelerdeki çıkarların aslında AKP iktidarının çıkarları olduğu gençlik içinde iyiden iyiye teşhir olmuş durumda. Birçok genç özellikle Suriye meselesinde AKP’nin ciddi hatalar yaptığını buradaki hataların bedelini ekonomik anlamda kendilerinin ödediğini düşünüyor. Memleketin gerçekten parsel parsel Katarlılara satılması, buna kaynak olarak 5’li çete içindeki inşaat gruplarının zenginleşmesi ciddi anlamda tepki çeker durumda. Bunun karşısında burjuva muhalefet aslan kesilse de çok ileriye gitmiyor. Meseleyi “katarlılara satılan vatana” indirgiyorlar. CHP açısından memleketin yer altı yer üstü kaynaklarını halka değil tekellere açılmasında bir sıkıntı yok, özel olarak Katarlılara satılmasını sinir ucu olarak önümüze sürüyor. CHP ülkenin Katarlılara satılmasına yönelik itirazlarını yükseltirken, bunun karşısında Avrupa ve Amerika menşeli tekellerle iş birliğini öneriyor. Zaman zaman bunun ülke prestiji ile açıklandığı da oluyor. Katarlılara ülkeyi satmak daha itibar sarsan bir hamle olarak lanse edilirken yer altı yer üstü kaynaklarının batılı tekellere açılması daha modern bir imge olarak sunuluyor. Bir bakıma bu karşılık buluyor. Sosyal medya platformlarında bile daha önce batı ile ilişkiler iyi olması bugün bu durumun olmaması eleştirel bir mizah konusu olarak karşımıza çıkıyor mesela. Ya da AKP’den ayrılıp Deva Partisinin kurucusu olan Babacan’ın “Avrupa’dan para buluruz” demeçleri olumlu olarak karşılanabiliyor. Hâlbuki o ya da bu yön fark etmeksizin emperyalizme bağlılık uluslararası tekellere yani kapitalistlere bağlılığı içerir. Buradan işçilerin emekçilerin dolayısıyla onların genç kuşaklarının bir çıkarı olması çok mümkün görünmüyor. Türkiye gençliği için çıkar yol her bağlamda anti – emperyalist bir tutum almaktan geçiyor.
MUHALEFET SADECE AKP ETRAFINDA PALAZLANAN SERMAYEYİ HEDEFE KOYUYOR
İş memleketin yönetimine geldiğinde, gerek ekonomik sorunlar gerek siyasal baskı ortamı yönetim anlayışındaki şeffaf olmayan tutum, kurumlarda liyakatsizlik ve halka karşı alaycı tutum hükümetin gençler karşısındaki en çok çuvalladığı nokta. Mesela Sincan’da yaşayan OSTİM’de çırak olarak çalışan ve ailesi, kendisi kendini bildiğinden beri AKP’li olan genç bir metal işçisi uzun zamandır AKP’nin politikalarını bilinçli olarak da desteklediğini ifade ediyor. Ancak Erdoğan’ın evine ekmek götüremediğini söyleyen bir vatandaşa “bu biraz bana abartılı geldi, al bir keyif çayı iç” ifadesini oldukça yanlış bulduğunu belirtebiliyor. Kendi ifadesi ile de belirtelim: “Orada benim anam babam da olabilirdi, çünkü bizim de yiyecek ekmeğimizin olmadığı oluyor, biz bu ülke için aç kalmayı göze alıyoruz, reisin böyle davranması ayıp, bence yanlış.” Tek örnekten yola çıkmak elbette kapsayıcı değil ama örnek çarpıcı bir örnek AKP’ye en rahat ikna olan gençlik kesimlerinde bir itiraz olduğu ortada. Özellikle üniversite gençliği olmak üzere öğrenci gençlik ise uzun süredir bu konuda AKP’nin karşısında, özellikle eğitimde artan eşitsizlik ve piyasalaşma bu fikri pekiştiriyor. Bugün birçok genç iktidarın cahil, beceriksiz unsurlardan oluştuğunu düşünüyor, ya da bunlara bile gerek olmadan basitçe “kötü insanlar” olduklarını ifade ediyorlar. Haliyle “kötü insanların” alternatifi daha iyi insanlar, cahil ve beceriksizlerin yerine liyakat sahibi, işinin ehli insanlar gelirse sorun çözülecek sonucunun gelmesi çok anlaşılmaz olmuyor. Tekrar ifade edelim, bugün yaşadığımız sorunlarda AKP – MHP ittifakının çok etkisi vardır ancak özü itibariyle bu sorunlar sadece AKP dönemine ait değildir. Kasıt sistem değişmediği sürece ortadan kalkmayacak sorunlar olması. Ortada olan sömürü düzeni. AKP – MHP ittifakı uluslararası tekelleri ve yerli işbirlikçiler adına bu ülkeyi yönetiyor. Sömürü düzenin at başı ilerlemesi, işçilerin haklarının gaspının önünün sınırsız açılması, bu düzene itiraz mekanizmalarının kırılması adına tek adam tek parti rejimini örgütlüyor. Kapitalist sistem dışı bir hat ortaya koymayan herhangi burjuva partisinin bunun tersini yapacağının garantisi yok. En ufak kamulaştırma tartışmalarında nasıl gerilim çıktığını hepimiz gördük. Ki Sayek Böke’nin öne sürdüğü kamulaştırmanın hedefinde özel olarak AKP etrafında palazlanmış sermaye var idi yani 5’li çete.* Bunun dışında doğrudan sistemi ele alan bir eleştiriyi burjuva muhalefeti ortaya koyamıyor. Öyle ya da böyle sistemi hedefleyen bir hat yoksa mücadele bakımından, yaşayacağımız tablo benzer olacak görünüyor. Her ne kadar biz gençleri etkilemek adına mevcut iktidardan daha janjanlı konuşsalar da eğitimden sağlığa, ekonomi politikalarından dış politikaya hâkim sınıflara hizmet eden bir programı ortaya koyuyorlar.
TEK PARTİ REJİMİNE KARŞI MÜCADELE BURJUVA MUHALEFETİN SINIRLARINI AŞMALI
Elbette AKP - MHP ittifakının geriletilmesi adına onların karşısında yer alan muhalefet bloku ile taktiksel bağlamda anlaşmak bahsettiğimiz programa hizmet etmek olmaz. İki blok arasındaki çelişki bazen halkın, gençliğin çıkarına da olabilir. Mesela belediyeleri alan CHP’li belediyelerin seçimlerden hemen sonra büyükşehirlerde öğrenci abonman ücretini düşürmüştü. Aslında çok basit, devasa belediye bütçelerini hiç zorlamayacak bir uygulama, ücretsiz olması işten bile değilken yıllarca AKP belediyeleri buna adım atmamıştı. CHP belediyeleri de AKP ile çıkarlarını çatıştığı oranda adım atıyor. Elbette büyükşehir sanayi odalarına patronlar lehine aktarılan paraların çok küçük bir kısmı öğrencilerin ücretsiz toplu taşıma kullanmasına yetecektir. Daha geniş bir düzlemde düşünelim. Birçok gencin özlemi olan laiklik, daha demokratik bir ülke, tek adamın değil de meclisin kararlar aldığı bir yönetim anlayışı tek adam rejiminin geriletilmesiyle mümkündür. Bunları savunduğunu iddia eden burjuva partilerle de var. Hatta bahsini geçirdiğimiz güçlü muhalefet partileri. Ancak başka bir sorun ortaya çıkıyor tam burada. İfade ettikleri, ortaya koydukları program gerçekten demokratik bir ülkeyi, halkın karar mekanizmalarına dâhil olduğu bir ülkeyi garanti ediyor mu? Partili Cumhurbaşkanlığını görünümünde dizayn edilmiş tek adam tek parti rejiminin iktidar partisi değişince, devam etmeyeceğinin garantisi var mı? Sonuçta sömürü düzeni için en ideal olanı program belirlemiş partiler eni sonu en ideal olan olarak mevcut anlayışı gördüğünde ne olacak? Çokta uzak bir ihtimal değil. Tabi bunlar geleceğin tartışmaları, sınanacaktır. Bu kısmını atlarsak bile ortaya koyulan burjuva parlamentoyu temel alan “demokratik yönetim” sömürü düzenini kökten değiştirecek bir atılım değil. Yine kapitalistlerin iktidarı. Bir örnek ile ele alalım, bir iktidarın temel dayanak noktasının patronlar ve onların düzeni olduğunu düşünürsek, iktidar özel okul patronlarını karşısına alıp eğitimde piyasalaşmadan geri adım atar mı? Ya da Sağlık alanındaki patronları karşında alıp ücretsiz aşıyı uygular mı? Bu denli sırtını kapitalist sisteme dayamış herhangi bir iktidar kaynakları kamu kullanımına açıp KYK borçlarını silebilir mi? İktidarın dayanak noktası halk olmadığı sürece - görünürde değil her açıdan halk olmadığı sürece - halkın ihtiyaçlarını gören bir hareket beklemek anlamsız olur. Ancak halkın çeşitli mekanizmaları kendi kurarak ilan ettiği bir demokrasi bu bağlamda biz gençlerin ihtiyacını karşılayacaktır. Burjuva parlamentosunu baz alan demokrasinin ilericiliği 1688’de “İngiltere Şanlı Devrimi’nde”, 1789’da Fransız Devrimi’nde, 1908’de Meclis - i Mebusan’da kaldı. Elbette buradaki işçi sınıfı adına kazanımları dahi tarumar etmeye çalışan bir iktidar karşısında bu yönlü tutum almak gerekecektir ama eni sonu ileriyi organize etmek bir daha böyle bir saldırıyla karşı karşıya gelemeye garanti edecektir.
Sonuç itibariyle AKP – MHP’nin organize ettiği tek parti rejimi karşısında mücadele etmek aynı zamanda mevcut burjuva muhalefetin sınırlarını aşmayı da getiriyor ki tekrar aynı bayat ekmeği yemeyelim.
*https://www.youtube.com/watch?v=hX_2yVX6Irk