5 Ocak 2021 23:00

İTO’dan yabancı sermayeye çağrı: “Türkiye’de işçilik ucuz!”

İTO teknik olarak yanlış bir şey söylemiyor, ülkede işçi ve emekçilerin sefalet ücretiyle çalıştığını itiraf ediyor dememiz doğru olur. Peki, ama İTO’nun da övünerek raporladığı ücretler neden düşük?

İTO’dan yabancı sermayeye çağrı: “Türkiye’de işçilik ucuz!”

Fotoğraf: Pixabay

Barış TİMUR

Kayseri

Bildiğiniz üzere 2021 yılı için geçerli olacak asgari ücret geçtiğimiz günlerde belirlendi. “Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu” (DİSK)’in “Asgari Ücret Gerçeği” raporuna göre bütün ücretli çalışanların yüzde 17’si, yaklaşık 3,3 milyon işçi asgari ücretin altında çalışıyor. Asgari ücretin yarısından daha az ücretle çalışan işçi sayısı ise 1 milyona yakın. Bütün ücretli çalışanların yüzde 38,3’ünü oluşturan 7,5 milyon kişi ise asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor.

YABANCI SERMAYE İÇİN “CAZİBE MERKEZİ” RAPORU

Geçtiğimiz günlerde “İstanbul Ticaret Odası” (İTO) “Mülk Edinme Rehberi” adı altında bir rapor yayınladı. Raporun içeriğini incelediğimizde, İTO’nun yabancı sermayenin, İstanbul merkezli olmak üzere Türkiye’ye daha fazla yatırım yapmasını amaçladığını anlamamız oldukça mümkün. Kısaca bu rapora, yabancı sermayeye yatırım çağrısı dersek yanlış olmaz. Bu raporda açıklananlara baktığımızda, yabancı şirketler ülkemize yatırım yaptığında onların kaygılarını giderecek içeriklerin hazırlanmış olduğunu görüyoruz. Dikkat çeken ayrıntı ise Türkiye’de iş gücünün ucuz olmasının, sermaye grupları için fırsat olarak değerlendirilmesidir. İş gücünün ucuz olarak değerlendirilmesi ise doğrudan bir işçinin patronlara maliyeti üzerinde hesaplarla yapılmış. Rapora göre ülkemizde bir işçinin maliyeti Almanya’nın 9 kat altında olduğu vurgulanırken, Türkiye’de imalatta bir işçinin saatlik maliyeti 5,6 Amerikan dolarıyken, Almanya’da bu maliyet 47,2 Amerikan doları olduğu ifade edilmiş. Yani İstanbul Ticaret Odası’na göre, Türkiye yabancı sermaye için adeta bir “cazibe merkezi” halinde.

Evet, ilk başta verdiğimiz araştırma bilgilerinden sonra aslında “İstanbul Ticaret Odası” teknik olarak yanlış bir şey söylemiyor, ülkede işçi ve emekçilerin sefalet ücretiyle çalıştığını itiraf ediyor dememiz doğru olur. İşçi ve emekçilerin ücretlerinde hal böyleyken, aslında lafı çokta uzatmaya gerek yok. Peki, ama İTO’nun da övünerek raporladığı ücretler neden düşük?

PATRONLARIN MAKSİMUM KARI İÇİN UCUZ İŞÇİLİK

Çünkü patronların amacı daima kardır ve daha fazla kar etmeyi amaçlarlar. Daha fazla kazanmak için pazar paylarını mümkün olduğunca arttırmak isterler. Bunun içinde malı en düşük maliyetlere üretmeyi hedeflerler. Malın maliyetini düşürmenin yollarından biri hatta en önemlisi ise ücretlerdir. Yani ucuz işçiliktir. Asgari ücret ne kadar düşük olursa ülke genelindeki ücret ortalaması o kadar düşük olur. Patronlar maksimum kar elde etmek için ücretleri sürekli düşürmeye, işçinin asgari geçim maliyetini indirmeye çalışırlar. İşçi ve emekçilerin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını önemsemezler. İşçilerin çalışan bir “alet” olmasının ötesinde bir insan olduğunu dikkate almazlar. Patron için esas olan şey işçinin her zaman çok çalışıp az ücret almasıdır.

UCUZ İŞ GÜCÜ STRATEJİSİ

Türkiye’de “ucuz iş gücünün” yetişmesi ve devamlılığı, meslek liseleri başta olmak üzere gençlerin eğitim hayatlarıyla birlikte başlıyor. Meslek liseliler kuruldukları günden bu yana sermayenin “ucuz iş gücü” ihtiyacını karşıladı. Eğitimin özelleşmesi ve ticarileşmesi ile birlikte devlet, “nitelikli ve bilimsel eğitim” konusunda elini ayağını çekmişken, “genç iş gücü” yetiştirme kısmını patronların ihtiyaçlarına göre şekillendiriyor. Çok yönlü olarak gelişen sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda özellikle büyük sanayi illerinde meslek liselerinin sayısını artırarak, gelecekte çalışacak “ucuz iş gücü”, patronlara rezerv olarak sunulmuş durumda. Örnek vermek gerekirse; Renault ve TOFAŞ’a işçi sağlayan meslek liselerinin masraflarının doğrudan “KOÇ Grubu” tarafından karşılandığını, Kayseri’de eski adı ile “BOYDAK” yeni adı ile “Erciyes Anadolu Holding’e” işçi yetiştiren yer olarak bilinen Arif Molu Meslek Lisesi’nde öğrencilerin stajlarını buralarda yaptırıldığını söyleyebiliriz. Meslek Liseleri dışında teknik olmayan liselerde okuyan veya üniversite mezunları içinde aslında farklı bir şey söylemek mümkün değil. Çok az sayıda genç bu eğitim sistemi içerisinde gelişmiş eğitim alabiliyor. Nitelikli eğitim alanların ise eğitimlerine uygun nitelikli iş bulmaları neredeyse olanaksız. Kendi alanlarında veya alanları dışında iş bulanları ise çok çalışıp az ücret alacakları bir çalışma hayatı bekliyor.

“SENDİKAL YASA” ÖRGÜTLENMELERDE ZORLAŞTIRICI

Öte yandan “ucuz iş gücü” olma sebeplerinden bir tanesi çalışma hayatında sendikasız olmak diyebiliriz. Yine DİSK-AR tarafından, salgının başında yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de toplam 15 milyon 799 bin işçinin 14 milyon 104 bini herhangi bir sendikaya üye değil. Kayıt dışı işçiler dahil edilince fiili sendikalaşma oranı yalnızca 12,14’de kalıyor. Asgari ücrete yapılan yıllık zammın dışında ek zam alabilmenin yolu olan “Toplu İş Sözleşmesi” (TİS) kapsamı dışında olan işçi sayısı ise 14 milyon 953 bin. Yani toplu iş sözleşmesi kapsamında ki işçi oranı yalnızca yüzde 7,8 olarak kayıtlara geçmiş. Tüm bu oranlamaların sebebi çalışanların sendikalara üye olmamak istemesinden kaynaklı değildir. Türkiye’de sendikal yasanın, örgütlenmeler önünde büyük bir engel ve zorlaştırıcı olduğu aşikâr. Tabi var olan sendikaların “ucuz iş gücü” karşısında ne denli etkin mücadele verdiği başka bir tartışma konusu. 

KAPİTALİST ÜRETİM İLİŞKİLERİNE SON VERMEK İÇİN ÖRGÜTLÜLÜK

İşte bütün bunlardan dolayı İTO, böyle bir rapor yayınlamıştır. Ucuz iş gücü ile pekişip, ucuz pazar olan ülkemize yabancı sermayeye “Daha fazla kar edersiniz” denmiştir. Yerli sermayenin buralardan doğacak kazançları ise işin cabasıdır. Ülkemizde yoksulluğun ve işsizliğin giderek arttığı son süreçte biz gençlerden ucuz iş gücü olmamız bekleniyor. Üniversite mezunlarının dahi alanlarında iş bulamayıp özellikle fabrikalarda, AVM-mağazalarda çok çalışıp az ücret almamız isteniyor. Hükümetler ise pozisyonlarını daima biz gençlerden, işçi ve emekçilerden değil patronlardan yana alıyor. Bu yıl için açıklanan asgari ücret bu işin en yakın örneği. Toplumda ki her ferdin “insanca koşullarda” yaşaması, patronların iktidarlarında ne yazık ki mümkün olmuyor. Yaşadığımız ve içinde bulunduğumuz durumdan çıkış patronların sistemini ortadan kaldırmakla mümkün olabilir. Özellikle biz gençlerin ucuz iş gücü olarak görülmemiz ve “sefalet ücretlerine” çalıştırılmamızın nedeni olan kapitalist üretim biçimi ve üretim ilişkilerine son vermemiz gerekmektedir. Bunun yolu da bir araya gelip örgütlenmekten geçmektedir.

Evrensel'i Takip Et