05 Ocak 2021 23:00

Karantinanın topluma ve edebiyata etkisi

Yani insanlar kendi sorunları düşünmeye, kendi içine dönmeye başladıkça ve kendi içindeki problemleri büyütmeye başladıkça daha depresif bir ruh haline giriyor. Bu süreçte bunu anladık.

Fotoğraf: Basın bülteni

Paylaş

İdil YILDIZ

Mersin

Geçtiğimiz Genç Hayat sayısında Mersin’de gençler olarak görüntülü sohbetlerde edebiyat atölyesi etrafında bir araya gelip çeşitli tartışmalar yaptığımızdan bahsetmiştik. Ben de sizinle atölyemizin ikinci haftasında tartıştığımız bazı konuları paylaşmak istiyorum.

Karantinanın insanlar üzerindeki etkisi, tecrit koşullarına benzediği ve insanlarla iletişim kurmanın zorlaştığından bahsettik. Bu koşulların “Veba” kitabındaki gibi bizleri sevdiklerimizden ve alışkanlıklarımızdan uzaklaştırdığını gördük. Bu edebiyata da yansıdı tabii ki. İnsanlar sosyallikten çıktı ve daha fazla kendi benliklerini düşünmeye başladı. Yani insanlar kendi sorunları düşünmeye, kendi içine dönmeye başladıkça ve kendi içindeki problemleri büyütmeye başladıkça daha depresif bir ruh haline giriyor. Bu süreçte bunu anladık. Tek başına o hayatı geçirmek nasılmış onu anladık.

Gerçekten insanın hayatta birilerine ihtiyaç duyduğu, birbirinden beslenmeye, birileriyle konuşma ihtiyacı duyduğunu anladık.

BİR TARAFTA ÖRGÜTLENMEK, BİR TARAFTA KENDİNİ BULMAK

Karantina koşullarından biraz bahsettikten sonra Veba ve Körlük kitaplarını karşılaştırdık. Albert Camus, varoluşçu olduğu için konuyu dünyanın saçmalığı, hayatın saçmalığı üzerine ele alıyor. Saramago ise konuyu, komünist bir yazar olarak, örgütlenmek üzerinden ele alıyor.

Salgının atlatılıp atlatılamayacağı değil de ne kadar sürede ve nasıl atlatılabileceği önemli bir konu. Körlük’de de nasıl atlatılabileceğine değiniliyor. Evet bu dönemlerde gerçekten insanlar daha depresif, içine kapanık ve umutsuz olabiliyor. Yer yer buna düşebiliyoruz veya içinden çıkamıyoruz belki ama bunun nasıl aşılabileceğini konuşmak gerek. Bir araya gelmek zorken ve “diyalog kurmayı unuttuk” dercesine bundan mahrum kalmışken o insanlarla tekrar kucaklaştığımızda bunun ne kadar değerli ve güzel bir şey olduğunu; bize katkısında görüyoruz, bu da ayrı bir mesajdır.

Salgının edebiyata nasıl yansıyacağını tartıştığımızda ise şunları düşünüyoruz; insanların ölümleri sadece sayılarla ifade ediliyor ve insan hayatı değersizleştiriliyor. Bunun edebiyata yansıyacağını düşünüyoruz. Bunun yanında sürekli evde olabiliyoruz ve bu yüzden evin içindeki mekanlara yer verilebileceğini, örneğin tek bir odada geçen kitaplar olacağını veya dışarı özleminden dolayı dışarıdaki yerlerin, açık alanların edebiyatta anlatılabileceğini düşünüyoruz. İnsanların fiziksel ve duygusal olarak birbirinden ayrı olması temasının da salgın edebiyatını etkileyeceği fikrine katıldık.  Bunun yanında salgının diğer alanlar gibi sinemayı da etkilediğinden ve insanların maske takması, giyim kuşamlarının, yaşam koşullarının sinemaya yansıyabileceğinden bahsettik.

Son olarak arkadaşlarla karantinada neler ürettiğimizi konuştuk. Bunun sonucunda kimi zaman ayrılık, üretememeyi de birlikte getirdiğinden, üretebilmek için birilerine, bir ilişkiye ihtiyaç duyabildiğimizi gördük. Bunun yanında yazdıklarımız şiir, mektup, anı, öykü gibi yazılarda birbirimizden şeyler bulabildiğimizi gördük. Birbirimizden uzak olsak da aynı ülkede yaşıyoruz, koşullarımız, sosyoekonomik durumlarımız aynı bu yüzden aslında aynı dertten mustarip olduğumuz için yazdıklarımızda kendimizden şeyler de görebiliyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Batılılaşma ve Tanzimat

SONRAKİ HABER

Herkesin herkese merhaba diyerek uyanacağı bir sabah için

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa