07 Ocak 2021 12:59

"Boğaziçi'de öğrencilerin iradesini yansıtacak koordinasyona ihtiyaç var"

"Boğaziçi’nin ortak inisiyatifini ifade eden bir özne yok şu an, her kurumun her örgütün temsiliyeti sorgulanır durumda. O zaman böyle bir örgütsel mekanizmayı aşağıdan inşa etmeli Boğaziçililer."

Ender Şiar Argın | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Zehra ÖZÖCAL
İstanbul

Boğaziçi Üniversitesi'ne yapılan rektör atamasına yönelik tepkiler sarsıntılarıyla sürüyor. Yurdun birçok yerinde üniversitelilerin Boğaziçililerle dayanışması güçleniyor. Demokratik üniversite talebi, kayyum rektörün istifasına yönelik itirazlarla büyüyor. Olan biteni, sürecin ilerleyişine yönelik çeşitli tartışmaları Emek Gençliği Merkez Yönetim Kurulu üyesi Ender Şiar Argın ile konuştuk.

Boğaziçi’de neler oluyor? Tepkilerin kaynağı nedir? Üniversiteliler için Melih Bulu’nun atanması neyi ifade ediyor?

Burada meselenin iki önemli yönü var. Birincisi Melih Bulu’dan bağımsız, Boğaziçi gibi ülkenin en saygın ve köklü kurumlarından birinin başına, AKP Genel Başkanı eliyle yapılan “bekçi” ataması. Esas tepki çeken yön burası. Boğaziçi öğrencileri günlerdir önemli bir sınav veriyor. Tek adam rejiminin üniversiteleri AKP memurlarıyla doldurma anlayışına, “yaptım oldu”cu üniversite hayaline karşı mücadele ediyor. Burada Melih Bulu ismi özelinde bir itirazdan ziyade esasen üniversitenin kendi bileşenlerinin iradesinin yok sayılmasına ilişkin bir itirazın öne çıktığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda demokratik üniversite mücadelesinin ne kadar yaşamsal olduğunu da üniversite gençliğine hatırlatıyor Boğaziçililer.

İkincisi Melih Bulu ismiyle bağlantılı. Herhangi bir isim değil Melih Bulu, üniversitelere yönelik iktidar-sermaye ittifaklı saldırının sembolü olabilecek bir isim. Hem teşkilat geçmişi var hem de AKP’nin 2023 eğitim vizyonu, eğitim reformları vb. ile inşa etmeye çalıştığı yeni piyasacı, neoliberal eğitim paradigmasına en uygun isimlerden. Üniversiteleri şirket gibi yönetmek isteyen sermaye sınıfının “üniversiteyi bileşenler değil özel sektör yönetecek, kamu yararının değil piyasanın hizmetindeyim, hiç merak etmeyin” gibisinden işe başlarken teminat aldığı da bir isim. Bu iki mesele, bugün öğrenci hareketinin temel ve yakıcı, geniş birliktelikleri inşa edebilecek taleplerinin motivasyonu olma potansiyelini de barındırıyor.

"YAKALANACAK BİRLİK KALICI MÜCADELE AĞLARINI OLUŞTURABİLİR"

Rektör atamaları yeni yapılmıyor, bu kadar büyük bir tepkiyi neden şimdi aldı? Nasıl bir potansiyeli var bu ilk reaksiyonun?

Boğaziçililerin alışık olduğu bir durum değil rektör ataması. YÖK’ün üniversiteleri sopa altında tutma çabasının parçası olarak tertiplediği seçim görünümlü atamalarını kendi geleneksel yöntemleriyle bir süre aşmayı becerebilmiş bir kurum. 2016’da Mehmed Özkan’ın ataması sonrası da ciddi tepkisi olmuştu öğrencilerin, öğretim üyelerinin. Ancak başta yakalanan birlik korunamamış, süreç ilerlememişti. Bugün de meselenin başındayız, başarılı olmak için bu birliğin korunması gerekiyor. Uzun süredir öğrenci hareketinin kimi sorunlarını kısa vadeli kazanımlarla ertelediğine, kalıcı mevziler kazanmak üzere mücadele hattının zayıflığına, ancak bu sürecin de böyle gitmeyeceğine, çeşitli çıktıları olabileceğine dair şeyler söylüyoruz. Bugün olan da budur. AKP ve tek adamın emrine amade, kendi iradesini tanımayan bir kayyumu tanımayacağını açıktan ilan ediyor Boğaziçililer. Burada yakalanacak birlikler kalıcı mücadele ağlarını oluşturabilir.

"MÜCADELENİN PARÇASI OLANI DIŞLAMAK HAREKETİ DARLAŞTIRIR"

Çeşitli tartışmalar da hem öğrenciler nezdinde hem de kamuoyunda karşılık buluyor. Örneğin sürecin ilerleyişine ve öznelerine ilişkin. Birlikten bahsettin, bu birlik nasıl korunur?

Evet, birliğin korunması gerekiyor çünkü sürecin belirleyiciliği açısından en başta bu tepkinin süreklilik kazanması gerekiyor. Ne kadar süreceğinden ziyade ısrarlı, kararlı bir mücadele süreci gibi bir görevi var Boğaziçililerin. Kararlı bir süreci sürdürmek için iddialı/kararlı temsiliyet-inisiyatif organlarına da ihtiyaç var. Öğrenciler arasında çeşitli tartışmalara yol açan birkaç sinir ucu var. Öncelikle üniversite hareketinin bugün son derece deneyimsiz, yenilgi sonrası bir kuşak tarafından sürdürüldüğünü görmek lazım. Bu nedenle üniversitelere yönelik bütün saldırıların birbiriyle bağlantısını kurabilen, temel mücadele örgütlerinden yoksun kalmasının önüne çeşitli bir araya gelme pratikleriyle kolayca geçebilen bir öğrenci gençliği yok ortada. O zaman planlı, tutarlı, en gerideki öğrencilerin dahi hareketin parçası olabileceği bir eylem hattında hareket etmek kritik. Örneğin bir metninde siyasetler üstü bir pozisyon aldığını ifade eden kurumun (ÖTK) yekten mücadelenin dışına itilmesine, hareketin içeriğini anlamamakla hatta ihbarcılıkla suçlanmasına varan bir tartışma ortamına ihtiyacımız yok.

Siyasetler-üstü bir pozisyon alınamayacağını atanan kayyum rektörünün temsil ettiği siyasal eğilimlerden biliyor zaten Boğaziçililer. AKP-havuz medyasının ihbarcılığı, hedef göstermesiyle de bütün zayıflığıyla da olsa mücadelenin parçası olan, kayyum rektörü de karşısına almış bir kurumun aynı kefede değerlendirilmesi hareketi darlaştırır. Aksine öğrencilerin çeşitli demokratik-akademik kaygılarını gözetecek, en geniş kesimlerin sahipleneceği ve buradan kendi politik hattını inşa edeceği bir çağrıya ihtiyacımız var.

Boğaziçililer gruplarda, bölümlerde, online buluşmalarda çok yoğun bir tartışma süreci işletiyor. Temsiliyet açısından itirazlarını çeşitli odaklara yöneltiyor, haklılar da. Ancak öğrenci hareketinin de burada öğrenmeye ihtiyacı var. Var olan temsil mekanizmalarında öğrencilerin iradesi açısından sorunlar olduğunu düşünüyorlarsa sorumluluk almaktan çekinmemeliler. Mevcut örgütlerini güçlendirecek, ÖTK, KAK, kulüp ve topluluklar vb. mekanizmaları güçlendirecek, çürüyen, yıpranan, eski yanlarını yenileyecek bir iradeyi göstermesi gerekiyor Boğaziçililerin.

"MEVCUT MEKANİZMALARIN TEMSİLİYET DÜZEYİ TARTIŞILMALI"

Boğaziçililer nasıl sürdürmeli süreci? Ne yapmalı?

Boğaziçi öğrencileri haklı olarak en acil ve demokratik talep etrafında en kapsayıcı ve kalıcı birlikleri kurmak üzere bir irade ortaya koyuyor. Dolayısıyla sürecin geniş birliklerle devam edebilmesi için dar-grupçu, fraksiyoncu, tepeden inmeci bütün tutumlara kapıyı kapatmalı öğrenciler. Kendi iradesini yansıtmayan bütün pratiklerle hesaplaşmalı, kararlı bir mücadele sürdürmek istiyorsa. “Süreci kim yönetiyor?​”, “Öğrencilerin inisiyatifi kırılıyor mu?​” bu sorular retorikleşmeli artık. Sürecin organize edilmesini, inisiyatif alan ancak temsiliyeti olmayan odaklara bırakmak istemiyorsa o inisiyatifi kulüpleri, toplulukları, bölüm temsilcileriyle yeni bir süreci inşa ederek kendisi alacak o zaman. ÖTK, KAK, Dayanışma vb. üniversitelileri temsil ettiğini iddia eden bütün mekanizmaların temsiliyet düzeyini tartışmalı ya da geliştirmeli öğrenciler. Çünkü Boğaziçi’nin genel inisiyatifini ifade eden bir özne yok şu an, her kurumun her örgütün temsiliyeti sorgulanır durumda içeride. O zaman böyle bir örgütsel mekanizmayı aşağıdan inşa etmeli Boğaziçililer. Çünkü istikrarlı, kararlı, uzlaşmaz bir mücadele pratiği doğal olarak kendi kalıcı mekanizmalarını, okulun genel anlamda temsiliyetini üstlenen bir mekanizmayı inşa edebilir. Boğaziçililerin, kayyum rektörün istifası gibi bütün öğrencilerin sahiplendiği talep etrafında süreci yönetmek üzere hareket edecek, iradesini gerçekten yansıtacak bir koordinasyona ihtiyacı var.

"AYRIŞTIRANIN İKTİDAR OLDUĞU BİLİNMELİ"

Dayanışma ve mücadelenin Boğaziçi dışına taşmasına ilişkin tartışmalarla ilgili ne söylenebilir? Mevzu sadece Boğaziçi’nin mevzusu mu?

Boğaziçi öğrencilerinin apolitizmine, dışarıdan gelen desteklere kapalı oluğuna dair çeşitli tartışmaları görüyoruz. Böyle bir genel kanının yanlış olması bir yana toplam hareketin çok farklı siyasal eğilimleri içeren öğrencileri kapsadığını bilmek gerekiyor. Boğaziçililerin kendi söküğünü kendi dikmesi mücadelenin dayanışmaya kapalı olmasını gerektirmez elbette. Çeşitli üniversitelerden, sosyal kesimlerden gelecek destek eylemleri önemlidir. İktidarın saldırısı ciddi boyutta çünkü. Dolayısıyla Boğaziçililer, gözaltına alınan, polis şiddetine maruz kalan bütün arkadaşlarını amasız fakatsız sahiplenmeli. Provokasyon, marjinallik vb. iktidar medyasının ifadelerine yedeklenmeden, hareketin birliğini baştan tehdit edenin öğrencileri “makul” ve “marjinal” olarak bölen ve ayrıştıranın iktidarın bizzat kendisinin, AKP’nin politik tutumunun olduğunu bilmelidir.

Ancak bu dayanışmayı da merkezci, ufuksuz bir pratiğe dönüştürmemek gerekiyor. Olabildiğince özelleşen, kayyuma karşı demokratik üniversite mücadelesinin, diğer üniversitelilerin kendi atanmış rektörlerinin meşruiyetini sorgulamasına yol açacak bir süreci inşa etmesine ihtiyacı var üniversite hareketinin. Birleşik bir üniversite hareketinin yolu üniversite üniversite çeşitli patlamalarda etkili bir buluşmayı gündeme getirmekle değil, olabildiğince üniversitelere, fakültelere, sınıflara doğru dallanıp budaklanan, öğrencilerin karar alma mekanizmalarını geliştirerek ilerlediği bir süreçle mümkün olur. Üniversite mücadelesinin deneyimlerinden yararlanalım, çok uzaklara gitmeye gerek yok. ODTÜ’nün Onur Yürüyüşü'ne polis saldırısı sonrası boykotunda, boykot komitelerinin bölüm bölüm, sınıf sınıf nasıl örgütlendiğine; şenlik protestolarında 101 öğrenci bileşeninin nasıl birlikte hareket ettiğine bakalım.

ÖNCEKİ HABER

Kocaeli Üniversitesi öğrencileri: Üniversitelerin özerk yapısı korunmalı

SONRAKİ HABER

Esenler'de 68 yaşındaki kadını bıçaklayarak öldüren fail gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa