08 Ocak 2021 09:24

“İTÜ’den bir şey olmaz” mı?

Bulunduğumuz her alanda geçmişte yapmadıklarımızı değil bugün neden daha acilen bir şeyler yapmamız gerektiğini ön plana alarak İTÜ’yü tümüyle değiştirebilecek adımları atmaya başlamalıyız.

Fotoğraf: Google Streetview

Paylaş
Murat Doğu
İTÜ

Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar farklı şekillerde de olsa tüm öğrencilerin gündeminde yer alıyor. Tek adam rejimi Boğaziçi Üniversitesi’nin tüm bileşenlerinin iradesini vahşice ezip geçmek pahasına giriştiği neo-liberal politikalar doğrultusunda şirketleşen bir üniversite inşası her gün daha büyük bir tepkiyle karşılaşıyor. Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde olan olayların karşısında durmak ve öğrencilerinin kayyum rektöre karşı demokratik mücadelesini desteklemek tüm Türkiye gençliğinin kaygılarından beslenen bir umudun yolunu inşa etmek demektir. Bu mücadeleyi destekleyip yükseltirken; İTÜ’de geçmişten bugüne yaşadıklarımızı yeniden hatırlamak her zamankinden daha da önemli bir noktada duruyor. Yaşadığımız her türden mağduriyet, ses çıkaramama ve okuldaki işleyişi değiştirememeyi de kapsayan antidemokratik uygulamalara karşı özgünleşen, kalıcı yapılar kurarak ilerlemek var olan ve yüzleşmek zorunda bırakıldığımız koşulların ötesine geçmemize fırsat sağlayacak bir yöntem olacaktır. Okulumuzda yaşadığımız sorunların hepsini düşünürken İTÜ’de ne kadar demokratik bir ortam olduğunu ve öğrencilerin okulda ne kadar temsil edilebildiğini sormamız gerekiyor. Bununla birlikte okulda yaşanan olumsuzluklara karşı tepki verebilecek mekanizmaların eksikliği, öğrenci temsilciliklerinin olmayışı ve rektörümüzün atama gelmiş birisi olmasına rağmen tepki almaması gibi konular etrafında bir araya gelirken önümüzde duran engelleri anlamamız gerekiyor. İTÜ’de arkadaşlarımızla bu konuya dair yaptığımız tartışmalarda en sık rastlanan görüş “bizim okulumuzdan bir şey olmaz” olsa da bu cümleyi kullananların altını farklı şekillerde doldurduklarını söylemek mümkün. İTÜ öğrencilerini bu söyleme iten ve farklı  alternatifleri görmelerini bir noktada zor hale getiren durumları şu şekilde özetleyebiliriz:

1) Özellikle üniversitemizdeki mücadele tarihinin tıpkı tüm ülkedeki gibi unutturulmaya çalışıldığı bir durum mevcut,

2) Üniversitelere ve gençliğe karşı yapılan tüm olumsuzlukları halen birbirinden bağımsız gelişmeler olarak değerlendirme eğilimi kuvvetli,

3) İTÜ’de durum diğer okullara nazaran biraz daha farklı olsa da öğrenci temsilciği ve kulüpler gibi öğrencilerin temel mücadele birlikteliklerinden yoksun bir üniversite yapısı öğrencilerin güçsüz ve çaresiz hissettiği bir ortamı besliyor,

4) Özellikle de uzaktan eğitim sürecinde tüm sorunlarla baş başa bırakılmamız ve katlanılamayacak seviyeye gelen yoğunluğun kafamızı başka konulara çevirmemizi zorlaştırdığı bir süreçteyiz,

5) Son olarak da gerçekleşecek herhangi bir eylemlilikte veya ses çıkarma durumunda yan yana gelebileceğimiz sıra arkadaşlarımızın tüm bu olumsuzluklardan dolayı bizleri yalnız bırakacağının düşünülmesi.

DEĞİŞTİRMEK MÜMKÜN

Her bir görüşe cevaben durumun bu kadar karamsar olmadığını, bunlardan daha çeşitli ve erişilebilir fırsatlarımızın olduğunu, eğer yine de böyle bir kaygıya sahipsek nasıl aşabileceğimizi tartışmak bu yazının asıl konusu değil fakat genel olarak tüm eğilimlerin yarattığı ortam açısından şunu söylemek yeterli olacaktır. Bir sabah uyandığımızda güzel hayaller ve hedeflerle geldiğimiz İTÜ’nün sadece olumsuzluk yaratan bir üniversite ortamından çıkıp öğrencilerin elinde şekillenen bir üniversiteye dönüşmesi mümkün. Öğrenciler olarak İTÜ’nün göz ardı edilemez, en temel  bileşeniyiz ve bahsettiğimiz açıdan üniversitemizi ellerimizde nasıl şekillendireceğimizi bulunduğumuz her alanda tartışarak atabileceğimiz adımlarla birlikte belirleyebiliriz ve değiştirmeye başlayabiliriz. Okulda bulunduğumuz tüm alanları, kulüpleri ve sınıf gruplarını bir ağlama duvarından “nasıl değiştireceğiz”i tartıştığımız işler gruplara dönüştürebiliriz. Bunu yapmak ve bunun için harekete geçmek ve üniversitenin daha demokratik bir yapıya sahip olması için “nasıl değiştireceğiz” sorusuna cevap vermek bizim ellerimizde.

“Peki bunu nasıl yapabiliriz”i tartışmadan önce 7 Ocak tarihli Evrensel Gazetesi’nde yayınlanan “Boğaziçi’de öğrencilerin iradesini yansıtacak koordinasyona ihtiyaç var” başlıklı röportajın son paragrafından alıntı yaparak başlayayım. “Birleşik bir üniversite hareketinin yolu üniversite üniversite çeşitli patlamalarda etkili bir buluşmayı gündeme getirmekle değil, olabildiğince üniversitelere, fakültelere, sınıflara doğru dallanıp budaklanan, öğrencilerin karar alma mekanizmalarını geliştirerek ilerlediği bir süreçle mümkün olur. Üniversite mücadelesinin deneyimlerinden yararlanalım, çok uzaklara gitmeye gerek yok. ODTÜ’nün Onur Yürüyüşü'ne polis saldırısı sonrası boykotunda, boykot komitelerinin bölüm bölüm, sınıf sınıf nasıl örgütlendiğine; şenlik protestolarında 101 öğrenci bileşeninin nasıl birlikte hareket ettiğine bakalım.”

O zaman atanmış rektörlerle tahrip edilmeye çalışılan üniversitelerimizi en tabanda bir araya geldiğimiz ve yapısını birlikte oluşturduğumuz birlikteliklerle savunabiliriz. İTÜ’de o birlikteliklerin vücut bulduğu en temel yapılar kulüplerimiz. Öğrenciler olarak kulüplerimizde, topluluklarımızda veya sınıf gruplarımızda inisiyatif alan bir noktada bulunursak, kulüplerimizin çalışmalarını biz öğrencilerin asıl heyecanına, taleplerine ve isteklerine dayandırırsak, yine kulüplerin yapılarını demokratik bir ortama dönüştürürsek ve kulüplerimizi tüm okulu ilgilendiren konularda yan yana getirebilirsek güçlü bir iradeyi oluşturmuş ve İTÜ’nün sahipsiz olmadığını kazanımlarımızla ispatlamış oluruz. Bunun için bulunduğumuz her alanda geçmişte yapmadıklarımızı değil bugün neden daha acilen bir şeyler yapmamız gerektiğini ön plana alarak İTÜ’yü tümüyle değiştirebilecek adımları atmaya başlamalıyız.

ÖNCEKİ HABER

Ankara’da polis, 2 öğrenciyi evlerinin önünde gözaltına aldı

SONRAKİ HABER

Antalya'da bir kadın, kelepçe takıp sabaha kadar işkence eden kocasını öldürdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa