08 Ocak 2021 10:21

Washington’da 6 Ocak kabusu ve gelecek

Washington Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Ulaş Eralp, Washington'da Trump yanlılarının ABD Kongre binasını basmasının ardından yaşananları Evrensel'e yazdı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ulaş ERALP*

OLAN BİTEN

Çarşambanın gelişi aslında günler öncesinden belliydi. Trump yanlıları Beyaz Saray ile koordineli bir biçimde kasım ayı başında gerçeklesen seçimlerden bu yana sık aralıklarla Washington DC’de, Beyaz Saray’a yakın bölgelerde seçim sonuçlarını tanımayacaklarını ilan eden gösteriler düzenliyorlardı. Çarşamba sabahı Donald Trump’ın bizzat katılımıyla Beyaz Saray’ın arkasındaki alanda toplanan kitle gene doğrudan Trump’ın yönlendirmesiyle seçim sonuçlarının onaylanacağı Kongre binasına doğru yürüdü. Gerisi malum, saatler süren kaos sonunda dördü sivil yurttaş, biri federal polis olmak üzere 5 kişi yaşamını yitirdi, Kongredeki toplantı odaları yağmalandı, kilitli kapıları yumruklayan güruhun korkusundan senatörler koltukların altına canhıraş bir şekilde saklandılar.  

KİM BUNLAR?

Aslında Trump yanlısı olarak adlandırılan kitle birçok farklı bileşenden oluşuyor. Neonazi ve ırkçı grupların başı çektiği bu kitle özellikle “Proud Boys” olarak bilinen şiddet yanlısı faşist milis gücünün etrafında kümelenmiş durumda. FBI son yayımlamış olduğu iç güvenlik tehditleri raporunda bu grubu ABD’nin yerel düzenine yönelik en büyük tehdit unsurlarından biri olarak tanımlıyor. Proud Boys dışında emekli askerler, taşralı muhafazakarlar, silahlanma yanlıları, federal hükümet karşıtlarının da bulunduğu birçok farklı otonom reaksiyoner gruptan söz etmek mümkün. Tabii bu gruplara Qanon adlı sosyal medyada komplo teorileri üretip yayan, siyasi sistemi sorgulayan faşist militan grubu da eklemek gerek. Örneğin görüntülere yansıyan bizon başlıklı faşist eylemci kendini Qanon grubunun şamanı olarak tanımlıyor. Eylem gündemlerinin ortak ve ana paydası Trump yönetiminde görmüş oldukları hoşgörü ve ilginin bir 4 sene daha her ne pahasına olursa olsun devam etmesi. O nedenle bu grupların Trump tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanıldığı tespiti tam anlamıyla gerçekleri yansıtmıyor; bu faşist reaksiyoner gruplar da Trump’ı güç bağımlısı kullanışlı bir aptal olarak görerek şiddet çağrısı yapacak bir noktaya yönlendirdi.

TRUMP GİDER Mİ?

Söze gitmesi gerekir diyerek başlasak daha doğru olur. Bunun iki yöntemi var. Birincisi Amerikan Anayasası’nın 25. maddesi başkanlık yapan kişinin görevini layığıyla yerine getirecek yetkinliğe sahip olmaması durumunda kabine üyeleri tarafından görevden alınmasına olanak tanıyor. Şimdilik Başkan Yardımcısı Pence’nin çekimserliği ve istifa eden kabine üyeleri nedeniyle bu seçenek devre dışı kalmış görünüyor. İkinci bir seçenek azil sürecini işletmek. Temsilciler Meclisinde çoğunluğa sahip Demokratlar için daha kolay bir seçenek. Temsilciler Meclisinden çıkan bir azil kararı daha sonra Senatoda 67 senatörün desteğini alırsa Trump görevden alınabilir. Bu seçenekteki belirsizlik halihazırda yasama dönemi bitmediği için azınlıkta olan Demokrat senatörlere kaç Cumhuriyetçi senatörün destek vereceği. Cumhuriyetçi Parti gerçekten Trump’la olan bağını koparmaya karar vermişse bunun gerçekleşmesi çok da zor değil.

TRUMP SONRASI MUHAFAZAKAR AMERİKA

Donald Trump 2016’da seçimlerini kazandığında Amerikan taşralı gerici sağ da Obama dönemindeki siyah bir başkana yönelik tepkiyi genel olarak siyasi yapıya karşı bir tepkiye dönüştürmeyi başarmıştı. Kendini, siyaset ve siyasetçilerin karşısında ezilen, unutulmuş taşralı muhafazakar beyaz Amerikalılar için bir kurtuluş, yeniden doğuş umudu olarak tanıtmış ve bu sayede de iktidara gelmişti. Geçtiğimiz dört yıl boyunca Trump, iktidarını pekiştirmek ve Cumhuriyetçi Parti üstündeki kontrolünü sağlamlaştırmak için seçmen tabanında sola, siyahlara, göçmenlere, LGBT’lere, çevrecilere, Latin Amerika kökenlilere ve genel olarak kentli insanlara yönelik öfkeyi ve nefret siyasetini körüklemeyi seçti. Bu nefreti körüklerken kullandığı en etkili araç da gerçekleri ret ve alternatif bir gerçekler silsilesi yaratmak oldu seçmen kitlesi için. O nedenle bu dört yılın sonunda cumhuriyetçi seçmen tabanının çok önemli bir kesimi kendine sunulan dünyayı reddeden, içine kapanık, kin dolu, ve liderlerine yönelik sorgusuz bir sevgi ve bağımlılık besleyen faşist lümpen bir kitleye dönüşmüş oldu. Salı aksamı Georgia’da gerçekleşen eyalet seçimleri öncesinde Trump yanlılarıyla yapılan bir sokak röportajında iki senatör koltuğunu da Demokratların alması durumunda ne yapacakları sorulduğunda, rahatlıkla tek kalan seçenek iç savaş yanıtını verir duruma geldi Amerikan sağının önemli bir bölümü.

ABD’DE IZDIRAP DOLU BİR BİRLİKTELİĞİN YENİDEN İNŞASI

Demokrasi kuramcılarından Chantal Mouffe, demokrasi tanımını ızdırap kavramı çerçevesinde kurguluyor. Bu tanıma göre demokrasi bir tahammül rejimi olmanın ötesinde birlikte yaşamaktan ızdırap duyacağınız kimselerle her şeye rağmen devam edebilme isteğinin toplumsal iradeye yansıması ve o iradenin kurumsallaşmış hali olarak ortaya çıkıyor. Aşırı derecede bölünmüş, parçalı ve kutuplaşmış Amerikan toplumunu dönüştürmek tam da bu ızdıraplı birlikteliği toplumsal iradeye yeniden oturtmaktan geçiyor.

Yeni bir beraberlik için yeni bir toplumsal sözleşme gerekiyor. Demokratların ilerici kanadı, ve Demokratik Sosyalistler bu sözleşmeyi çoktan buldular bile aslında. Franklin Roosevelt’in 1930’lardaki Yeni Anlaşmasına ithafen Yeşil Yeni Anlaşma olarak nitelendirilen bu sözleşme önerisine göre, devlet ekonomide yeniden kurucu bir rol üstlenerek köhnemiş olan Amerikan ulaşım ve enerji altyapısını çevreci bir biçimde, emek odaklı dönüştürecek ve bu kapsamda trilyonlarca dolarlık yatırımlar yapacak.

Emek odaklı ve devletçi bu yeni yaklaşım en önemli sınavlarından birini Georgia eyaletindeki senatörlük seçimlerinde başarıyla verdi. Vermontlu Bağımsız Sosyalist Senatör Bernie Sanders’ın salgın nedeniyle ekonomik bunalımdan geçen yurttaşlara verilmesini önerdiği 2 bin dolarlık çek çıkışı, Biden tarafından da kabul görünce Georgia’daki Demokrat adaylar Osoff ve Rahip Warnock seçim kampanyalarının ana maddesini geçim meselesi yaptılar. Kovid-19 salgını nedeniyle milyonlarca insan işinden oldu. Kirasını ödeyemeyen, günde üç öğün yemeği bulamayan en az 80 milyon insanın olduğu iddia ediliyor ABD’de. Bedava yemek dağıtan kiliselerin ve okulların önünde kilometrelerce kuyruklar oluşuyor. Osoff ve Warnock, Bernie’nin önerdiği 2 bin dolarlık salgın yardımını gündemlerine alarak Georgia’nın yoksul ve orta sınıf seçmeninin oylarını almayı becerdi. Tabi burada Stacey Abrams’in rolünü de unutmamak gerek. Büyük bir örgütlülük örneği sergileyen Stacey özellikle siyah ve Latin Amerika kökenli seçmenlerin kaydını yaparak demokrat oyları sandığa götürmeyi basardı. Trump’ın oy aldığı yoksul beyazların yasadığı kırsal bölgelerde de emek odaklı örgütlü bir strateji yoksul kitlelerin lümpenleşmesini engelleyerek faşist ağaların kucağına düşmesini engelleyecektir.

Beyaz Saray’ı, Temsilciler Meclisini ve en sonunda Senatoyu da kontrollerine geçiren Demokratlardan en büyük beklenti yeni bir toplumsal sözleşmeyi yaşama geçirmeleri. Bedava devlet üniversiteleri, evrensel sağlık sigortasının gelmesi, çalışan kadınlar için bedava okul öncesi eğitim gibi reformlar yeni bir birlikteliğin önünü açacaktır. Tersi kutuplaşmanın ve toplumsal şiddetin artması ve iç savaş sürecine girilmesi anlamına gelir ki bunu ne ABD ne de dünya kaldırabilir.

*Washington Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi, Dr.

ÖNCEKİ HABER

YTÜ’den Boğaziçi'ye destek: Kayyum rektörler istemiyoruz, Boğaziçi'nin yanındayız

SONRAKİ HABER

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri nöbet eylemine başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa