08 Ocak 2021 15:04

Mülkiyeliler Birliği Genel Sekreteri Akcasoy:  Dernek ve vakıflar için cadı avı

Mülkiyeliler Birliği Genel Sekreteri İlker Akcasoy, "Dernek ve vakıflara kayyum yasası"nı değerlendirdi: Çok sayıda dernek ve vakıf için yeni bir cadı avı başlangıcı olacaktır.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Özden DİNÇ
Ankara

“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” 31 Aralık 2020 tarihinde Resmi Gazete’nin 5’inci mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu düzenlemenin başta Anayasa olmak üzere uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve edinilmiş müktesep haklara aykırı olduğunu belirten 700’e yakın kurum ve kuruluş, itiraz gerekçelerini açıkladıkları ortak bir metne imza attı. 

Konuyla ilgili olarak Mülkiyeliler Birliği Genel Sekreteri ve aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nda (Eğitim Sen) yükseköğretim uzmanı olan İlker Akcasoy ile konuştuk. Akcasoy Evrensel’e yaptığı değerlendirmede, bahse konu yasanın, iktidar tarafından makbul bulunmayan sivil toplum örgütlerinin, toplumsal ve siyasal yaşamda varlık göstermelerini engelleyebilecek cezai süreçlere zemin hazırladığına dikkat çekti. Akcasoy ayrıca hak ihlallerine kapı aralayan ve örgütlenme özgürlüğünü ciddi anlamda daraltan bu yasaya karşı çözüm üretebilmek için dayanışma sergilenmesi gereğinin altını çizdi.

“DEMOKRASİYE AĞIR BİR DARBE İNDİRECEK”

Mülkiyeliler Birliği olarak bu yasaya en temelde hangi gerekçelerle itiraz ediyorsunuz?

Aslında temel itiraz noktaları neredeyse tüm dernekler açısından aynı. Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırılıklar içeren, hak ihlallerine kapı aralayan ve en önemlisi demokratik bir siyasal yaşamın olmazsa olmazı örgütlenme özgürlüğünü ciddi anlamda daraltan bir yasa ile karşı karşıyayız. Malum adalet, hak, hukuk ve demokrasi gibi kavramların pratik karşılıkları gündelik ve siyasal yaşamımızda güçlükle bulunabiliyor ya da görülebiliyor.  Hal böyle olunca da kişilerin, partilerin, derneklerin, meslek odalarının kolaylıkla “terörist” ilan edilebilmesine, adalet arayışının başlı başına bir eziyet sürecine dönüşebildiğine tanık oluyoruz. Dolayısıyla söz konusu düzenlemeler, hem can çekişen demokrasiye ağır bir darbe indirecek hem de çok sayıda dernek ve vakıf için yeni bir cadı avı başlangıcı olacaktır.

Söz konusu düzenlemenin, kamuoyuna uyuşturucu ya da terör finansmanıyla mücadele şeklindeki sunuluşundan çok farklı şekilde aslen demokratik kitle örgütlerinin siyasal haklarını hedef aldığını söyleyebilir miyiz?

Yasa teklifi Meclis gündemine çok hızlı geldi ve çok hızlı da yasalaştı. Bu kısa sürede insan hakları örgütlerinden kadın derneklerine; kent hakkı derneklerinden engelli derneklerine; LGBTİ+ hakları mücadelesi yürüten derneklerden mülteci derneklerine kadar çok geniş alanda hak mücadelesinde yer alan derneklerin itirazı geldi. Bunun nedeni çok basit. Yasada terör finansmanı suçuna karşı mücadele gerekçe sunuluyor. Terör finansmanı suçuna baktığınızda, Terörle Mücadele Kanunu’nda “terör suçu” olarak tarif edilen suçların da yer aldığını görüyorsunuz. “E ne var ki bunda” denilebilir. Ancak TMK’da terör örgütü propagandası yapmak, terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek gibi ya da izinsiz gösteri ve yürüyüşe katılmak gibi oldukça muğlak, belirsiz suç kategorileri var. Bu suç tariflerinin üzerine yargının siyasallaşma düzeyini ve talimatlar zincirini de eklediğinizde karşımıza soğuk soğuk gıcırdayarak açılan demir kapılar çıkıyor. Dahası ve belki de en kritik olanı, bir mahkeme kararı dahi olmadan dernek yöneticileri görevlerinden alınabiliyor ve yerlerine kayyum atanabiliyor.

Yani kayyum atanması için mahkemenin hüküm vermesi dahi beklenmeyecek, öyle mi?

Ne yazık ki evet. Hatta teklif Meclis’e sunulduğunda dernek yöneticileri hakkında terör suçları ya da terör finansmanı üzerinden soruşturma başlatılmış olması, İçişleri Bakanı tarafından o derneğe kayyım atanması için yeterliydi. Teklif yasalaşmadan bu maddede değişiklik yapıldı ve “soruşturma” ifadesi “kovuşturma” olarak değiştirildi. Yani davanın başlamasıyla, geçici süreyle ve tedbiren İçişleri Bakanı tarafından dernek yöneticilerinin görevlerinden uzaklaştırılması sağlandı. Geçici sürenin ne kadar olacağı ise ucu açık bir konu, ilgili yasada herhangi bir sınırlandırma yok.  Bir önceki soruna da bir daha, detaylı cevap vermiş olayım. Bu düzenleme bir bütün olarak incelendiğinde, nihayetinde çok sayıda hak ve özgürlüğün baskı altına alınacağını söyleyebiliriz. Siyasal iktidar tarafından makbul görülmeyenlerin örgütlenme haklarını kullanmaları, birbirleriyle dayanışma göstermeleri, kolektif hareket etmeleri her an bu yasanın ve içerdiği cezaların konusu olabilir. Haliyle makbul görülmeyen derneklerin, vakıfların toplumsal ve siyasal yaşamda varlık göstermeleri engellenebilir. Derneklerin kamuoyunu bilgilendirme faaliyetleri, siyasi iktidarı rahatsız etse de kamu yararına eylem ve etkinlikler düzenleme hakları, insan hakları ihlallerine dikkat çekme, hak ve özgürlüklerin genişlemesini sağlama gibi sorumlulukları ağır yaptırımlara maruz kalabilir.  Benim en önemsediğim tehditlerden biri de, dernek genel kurullarının, yöneticilerini seçerken kurumu koruma mantığıyla hareket edip bu yasanın gerektirdiği denetimi kendi kendisine yapması. Çünkü yasa, bu motivasyonu kendince sağlıyor. Bizlere adeta, kurumlarınızı korumak istiyorsanız herkes kendi derneğinin polisi olsun, olmazsanız da büyük polisi, İçişleri Bakanlığı’nı devreye sokarım diyor. Basit ama oldukça etkili bir güvenlik aklının ve mekanizmasının bir parçası olmaya zorluyor bireyleri.

Geçen sene derneklere, üyelerinin kimlik bilgilerini İçişlerine Bakanlığı’na bildirme zorunluluğu getirilmesini yeni yasanın bir parçası olarak görmek mümkün mü?

Doğrudan değil. Ancak bu süreci siyasi iktidarın toplum üzerinde, demokratik kurumlar üzerinde sahip olduğu denetim ve kontrol aygıtlarını geliştirmek ya da güçlendirmek olarak okursak da evet diyebiliriz. Çünkü önceden üye bilgileri belirli periyodlarla Valiliklere veriliyordu. Bahsettiğin düzenleme sonrasında ise İçişleri Bakanlığı’nın bünyesi altında DERBİS sisteminde üye bilgilerinin anlık kayıt altına alınması zorunlu kılındı. Bu düzenleme de fişlenme gibi kaygıları arttırabilecek, örgütlenme hakkını geliştirmek bir yana olumsuz etkileyebilecek bir düzenlemeydi.

“DERNEKLERİN GELİR ARTTIRICI FAALİYETLERİ ÜZERİNDE BASKI OLUŞTURABİLECEK AĞIR CEZALAR GETİRİLDİ”

Vakıf ya da derneklerin internet üzerinden bağış toplaması da bu yasa ile İçişleri Bakanlığı’nın iznine tabi oluyor. Bir derneğin ya da vakfın burs fonu için yasal düzenleme şimdiye kadar nasıldı ve yapılan değişiklik ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Derneklerin yardım ve bağış toplamaları hem dernekler kanununda hem de yardım toplama kanununda ayrıntılı şekilde düzenlenmişti. Şimdi bunlara kimi ek düzenlemeler geldi. Hemen şunu belirteyim, bağış ile yardım birbirinden farklı şeyler. Bir dernek web sayfasından hesap bilgilerini görünür kılıp buradan bağış alabiliyordu. Sorun, derneğin kendi mecrası dışında yardım toplama kısmında karşımıza çıkıyordu ve yardım toplamak izne tabiydi. Bu durumda dahi, yani yardım ve bağış arasında kimi gri alanlar ve belirsizliklerin olması nedeniyle kafa karışıklıkları ya da sorunlar yaşanırken, şimdi iş çığırından çıktı. Çünkü yapılan düzenleme ile derneklerin gelir arttırıcı faaliyetleri ya da burs vermek için yapacağı çağrılar üzerinde baskı oluşturabilecek ağır cezalar getirildi. Oluşturabilecek diyorum çünkü az önce bahsettiğim muğlak ve gri alanlar, bu konuda herkesin aklında soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu.  Öyle ki yasada açıkça, “internet üzerinden izinsiz yardım toplama faaliyeti tespit edildiği durumlarda” diye başlayan ve sonrası 200 bin TL’ye kadar çıkabilen cezayla ya da “Sulh Ceza Hakimliği’nin 24 saat içerisinde duruşma yapmaksızın vereceği kararla” diye biten hükümler var. Çok ağır idari para cezalarıyla da yine yasanın ilgili maddelerinde karşılaşmak mümkün. Bu durum, zaten ekonomik sorunlarla boğuşan özellikle küçük dernekleri korkutmakla kalmayacaktır, onları hareketsiz kılacak ve güçlü denetim, kontrol mekanizmalarının sonucu olarak sinmeleri, pasifize olmaları sonucunu doğuracaktır.

Yasada “inceleme altındaki derneğin ortak iş yaptığı başka bir dernek ya da kuruluş var ise bunlardan da bilgi ve belgeler istenebilecek” şeklinde bir ifade var. Bu madde bağımsız akademik araştırmalara fon sağlayan yabancı dernek ya da vakıfları da etkileyecek mi?

Burada soruna katkı sunacak önemli bir nokta var. Yasaya göre söz konusu denetimler herhangi bir kamu görevlisine yaptırılabilecek. Bu durum, özellikle insan hakları örgütlerinin ya da insan hakları alanında faaliyet yürüten derneklerin, bağımsız akademik çalışmalar yapan dernek ya da vakıfların bu kişiler tarafından hangi motivasyonlarla ve nasıl denetleneceği sorusunu akla getirmektedir.  İstediğinde de evet bu belgelerin verilmesi zorunlu. Bu durum da dernek genel kurullarının tıpkı makul ve makbul yönetici seçmeye yöneltildiği gibi ilgili tüzel kişilikler arasında bir makbullük sorgulamasını beraberinde getirecektir, çeşitli kaygıları tetikleyecek ve hangi tüzel kişiyle nasıl dayanışma içerisinde olduğunuza, hangi destekleri aldığınıza fazlasıyla dikkat etmeniz gerekecektir. En kötü senaryo da siyasi iktidarın hedef tahtasına konulmanız ve muhalif kimliğiniz nedeniyle kurumsal ilişkilerinizin cezai süreçlere, kapatma kararlarına bahane edilmesi olacaktır.

Öngörülen idari para cezaları ve dernek ya da vakıfların mal varlığının dondurulmasına ve mal varlıklarına el konulmasına dair düzenlemeler, örgütlenme özgürlüğünü hedef almak ya da muhalifleri hizaya çekmek dışında bir işlev görebilir mi?

Açıkçası elinde çekiç olanın her şeyi çivi olarak göreceği fikri beni ürpertiyor. Türkiye’de yaklaşık 120 bin dernek var ancak bu derneklerde ciddi bir mal varlığı var mıdır bilemiyorum. Vakıflar ise kuruluş amaçları gereği el koyma arzusuna daha fazla maruz kalabilecek, el koyma pratiklerinin daha fazla hedefi haline gelebilecek potansiyele sahipler. Siyasal tarihimizdeki el koyma pratiklerini de hatırladıkça, umalım ki böylesi skandallar yaşanmasın demekten daha fazlasını yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Kaygılanarak, hayıflanarak değil daha fazla yan yana gelmemiz, çözüm üretmemiz ve birbirimizle dayanışma sergilememiz gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

İngiltere, Moderna'nın geliştirdiği koronavirüs aşısının yaygın kullanımını onayladı

SONRAKİ HABER

Yazar Ubeydullah Günel: İnsanı anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa